ELİF KARACA
[email protected]
ABD'deki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) öğretim üyesi olan vatandaşımız Prof. Dr. Daron Acemoğlu, dünyanın yakından tanıdığı bir isim. James A. Robinson ile birlikte yazdıkları "Why Nations Fail" başlıklı kitapta ortaya attıkları, ülkeler arasındaki gelir farklılıklarını kapsayıcı kurumlar ile sömürücü kurumlara dayandıran tezleri büyük yankı yapmıştı. Bu kitap Türkçe'ye "Ulusların Düşüşü" adıyla çevrildi.
Acemoğlu, Ekonomist ve Capital dergilerinin bu yıl 22-23 Mart 2019 tarihlerinde sekizincisini düzenlediği Uludağ Ekonomi Zirvesi'nin (UEZ) konuşmacıları arasındaydı.
Biz de kendisiyle Türkiye ekonomisi üzerine bir söyleşi yapma fırsatı bulduk.
Türkiye ekonomisi sizce hızlı büyüme sürecini yeniden yakalayabilir mi?
Türkiye ekonomisinin potansiyeli çok yüksek. Ama 2000lerin başına baktığınız zaman, hızlı büyümeyi başarmak için Türkiye önce birçok yapısal reform uyguladı. Para politikası ve maliye politikası da çok iyiydi. Bu şekilde hem yerel yatırım hem yabancı yatırım büyük bir destek gördü. Bu süreç içinde üretkenlik arttı, yeni yatırımlar yapıldı, yeni sektörler açıldı.
Böyle bir büyüme Türkiye için hala mümkün. Ama son 10 yılda birçok şey tersine gitti. Zaten bunu yabancı sermayenin artık pek gelmemesinden görüyorsunuz.
OECD'nin verilerine bakarsanız görüyorsunuz ki, birçok alanda 2000'lerde iyileşen Türkiye 2010'larda çok kötüleşmiş durumda. Böyle olunca tabii hızlı büyüme, özellikle de yüksek kaliteli büyüme mümkün olmuyor. Gelecekte mümkün mü? Evet, doğru şeyleri yaparsak mümkün ama şu anki politikalar o yönde gitmiyor.
Hükümete danışmanlık yapsaydınız neler tavsiye ederdiniz?
Yapısal reformlar yapılmasını, para politikasının düzeltilmesini ve aynı 2000'lerde olduğu gibi bütçenin çok daha denetimli ve şeffaf bir hale getirilmesini önerirdim. Bütçenin dışındaki harcamalar her zaman Türkiye gibi ülkelerde problem yaratmıştır.
Para politikasının çok daha basit, şeffaf ve dünya düzeyine uygun bir şekilde olması lazım. Ama bir tek bunlar yetmez. Şu anda bir ekonomik krizin içindeyiz. Bu kriz için de bazı uygulamaların yapılması lazım. Yabancı sermayenin gelmesi lazım.
Yapısal reformlar bunun için çok yardımcı olur. Dışarıda Türkiye için çok büyük iştah var. Çünkü Türkiye'nin birçok temel unsuru çok pozitif. Eğer biz biraz doğru bir şeyler yaparsak dışarıdan hem teknolojik destek hem de sermaye desteği daha da kuvvetli olarak gelir.
Global konjonktür buna uygun mu?
O çok önemli bir şey. 2010'larda Türkiye kötü olsa bile para geliyordu çünkü çok likidite vardı. FED'in ve ECB'nin politikalarıyla gelişmekte olan ülkelere para aktı. Bugün öyle değil. Biraz daha geri çekilmeye başladı ama hala likidite var, hala büyük bir iştah var.
Güney Afrika olsun, Hindistan olsun, Rusya olsun hala buralara para giriyor. Türkiye'ye de portföy yatırımı geliyor ama direkt yatırım çok az geliyor. Sıcak para geliyor. Çünkü yargı sisteminde iyileşme olmadığı sürece, belirsizlik olduğu sürece, makro politikalar doğru olmadığı sürece yabancı sermaye direkt yatırım olarak gelmek istemiyor.
Dolardaki yükselişin önüne geçilmesi için ihracat bedellerinin yurda getirilmesi, dövizli sözleşmeleri TL'ye çevirme zorunluluğu gibi önlemler alındı. Sizce bunlar yeterli olur mu? TL'yi korumak için önce ne yapmak gerekiyor?
Hayır, yeterli olmaz. TL'nin niye problemi var? Birincisi cari açık var. Bunu nasıl kapatırsın? Para gelmesi lazım. Eskiden cari açığımız olduğu zaman geniş bir portföy yatırımı ve direkt yatırım vardı. Şimdi direkt yatırım gitti.
Türkiye'ye yatırım yapmak isteyen yabancıların sayısı azaldı. Notlarımız da düşünce Türkiye riskli görülmeye başladı. Ufacık bir şey olduğunda para geri çekiliyor. Özellikle politik riskleri artırdığımız zaman ya da Türkiye'deki belirsizlikler arttığı zaman hemen sıcak para biraz geri gidiyor ve bu sefer kur artmak durumunda kalıyor.
Bunu durdurmanın bir yolu yok, algı çok çabuk değişiyor. Bu her yerde böyle. Bunu çözmenin tek yolu belirsizliği azaltmak ve daha geniş tabanlı yatırımları çekmek. Eğer Türkiye'ye direkt yatırım yapan daha çok şirket olsa, onlar geri çekilmeyecekler. O daha büyük bir devamlılık yaratacak. Bunu tekrar sağlamak zorundayız.
ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşları küresel ekonomiyi nasıl etkiler? Türkiye burada nasıl bir pozisyon almalı?
Önce Türkiye'den başlayalım. Kurunun yanında yaş da yanar. Eğer büyük bir küresel ticaret savaşı olursa Türkiye'nin üzerinde etkileri olur. 2009 yılında dışarıdaki talebin çökmesi sonucu Türkiye'de de büyük bir resesyon olmuştu. Aynı şey yine olabilir ve Türkiye'nin yapacağı bir şey yok.
Çin ile ABD arasındaki problemler şu anda önemli bir faktör ama dünya ekonomisini tıkayan tek faktör değil. Dünyada yapısal olarak başka problemler de var. ABD'ye de Avrupa'ya da bakarsanız, olması gereken düzeyden daha düşük büyüyorlar. Çin'in zaten büyük ekonomik problemleri var.
ABD ile Çin arasındaki anlaşmazlıkların bir bölümü Trump'ın yanlış politikalarından kaynaklanıyor ama bir bölümü de doğru. Yanlış kısmı, Çin bize çok ihracat yapıyor ve bizden yeterince mal almıyor denmesi. Ama doğru bölümü de şu ki Çin'in gelişme sistemi yabancı şirketlerden teknoloji çalmaya dayanıyor. Bu çok sistematik ve inanılmayacak boyutta yapılıyor.
Çin'e giden her şirketin gizli ya da açık olarak teknolojileri alınıyor ve başka şirketler tarafından kullanılıyor. Çin bundan acayip faydalanıyor ve bunu bırakmayacak. Bunun 10 yıl önce halledilmesi gerekiyordu ama edilmedi. Şu anda Çin'in düşüncesi şu: Biz o kadar büyük bir piyasa haline geldik ki büyük şirketler bize gelmek zorunda.
Gelirlerse de biz onların teknolojilerini ellerinden alacağız. Asıl problem bu ama bunu söyleyen sadece birkaç kişi var. Şu andaki saçma sapan ticaret savaşları bununla alakalı değil. Bu problemin çözülmesi lazım.