TALAT YEŞİLOĞLU
[email protected]
Bir tarafta hastalığın yayılmaması, kontrol altına alınması için ciddi bir şekilde çabalayan bir kitle var. Bir tarafta da yine bildiğini yapma taraftarı olan, şekilcilik peşinde koşan, toplum sağlığını tehdit edecek eylemlere imza atmaktan çekinmeyenler bulunuyor.
Virüs yayılıyor ve bunun en büyük nedeni ikinci grubu oluşturan kitlenin sorumsuzluğu. Sonuçta “Geliyorum” diyen ‘tsunami’nin etkilerini görmeye başladık.
Var olan tablo nedeniyle bir süre daha evde kalınacak ve işlerin asgari düzeyde yürümesi için elden gelen yapılacak. Bu yapı doğal olarak, yeni dönemin de başlangıcı olarak kabul edilebilir. Bir kere, soluduğumuz hava daha temiz.
Saldığımız karbon emisyonu da öyle. “Bir süre sonra işler normale döner, nerede kalmıştık” diyebilir miyiz? Tabii ki…
Fakat, eskisi gibi olmayacağını size garanti ediyorum. Neyi kast ettiğimi sizinle paylaşmak istiyorum. Birincisi, iş yapış şekillerimiz fena halde değişecek. Yeni dünyanın bir parçası olmak için çabalayan şirketlerin yıldızı ciddi bir şekilde parlayacak. Bunların kim olduğunu zaten biliyorsunuz. Gelen ‘tsunami’yi önemsemeyenler ise sistemden elenecek.
Bu doğal ve kaçınılmaz bir son.
Bugün büyük şirketlerin neredeyse tamamı evden çalışıyor. CEO da öyle, hissedar da, orta kademe yönetici de... Zorunlu olmadıkça insani iletişimden bile kaçınılıyor. Sonuçta ‘zorunlu gereksinim’ grubunun bir üyesi olmayan sektörler için ciddi bir sorun var.
Merkezi otoritenin açıkladığı ekonomi paketinin de maalesef bu sektörlerin sorunlarına deva olmaktan uzak olduğu dillendiriliyor. Evet, çok sayıda iş örgütü destek açıklaması yaptı. Ama ‘yazılmamak’ kaydıyla paylaşılan görüşler, resmi açıklamaların tam tersi bir içeriğe sahip.
‘Zorunlu gereksinim’ grubuna yakın olmayan sektörleri ayakta tutacak yeni stratejilere ihtiyaç var. Bunu da en başta şirket kurucularının, üst düzey yönetimin oluşturması gerekiyor. Merkezi otoritenin desteğine zorunlu ihtiyaç duyanların işinin epey zor olacağını söyleyebilirim.
İkincisi, yeni dönemde ayakta kalabilmenin koşulu insan kaynağını iyi yönetebilmek. Dünyanın en demokratik toplumu olduğu iddiasında olan Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde alınan sert önlemlerden otoritenin bir süre daha güçleneceği sonucunu çıkarmak mümkün.
Başkentlerde ve büyük kentlerde askeri araçları görmek bunun en somut göstergesi. İyi de şirketler bugüne kadar kendi çalışanları üzerinde oluşturdukları otoriteyi sizce sürdürebilecek mi?
Yeni döneme hazırlanalım derken bugünü de ıskalamamak gerekiyor. Çünkü, trilyonlarca dolarlık destek paketlerine rağmen, ister Batılı ister Doğulu olsun bütün piyasalar adeta çöktü. Emtia fiyatları da öyle...
Türkiye de bu dalgadan kaçamadı. Sağlığımızı korurken, paramızın, kaynaklarımızın, birikimlerimizin heba olmasını da elbette istemiyoruz. Bunun nasıl olacağının yanıtı ise kapak haberimizde…
Başta doktorlar olmak üzere sağlık çalışanlarımızı daha çok alkışladığımız bir hafta diliyorum…