DR. ORHAN KARACA
[email protected]
Merkez Bankası’nın Para Politikası Kurulu (PPK), 2017 yılındaki ilk toplantısını geçen hafta yaptı. Bu toplantıda gecelik borç verme faizinde 75 baz puanlık artış kararı alındı. Daha önce yüzde 8,5 olan gecelik borç verme faizi, bu artışla yüzde 9,25’e çıktı. PPK toplantısında yüzde 7,25’lik gecelik borçlanma faizi ile yüzde 8’lik bir hafta vadeli repo borç verme faizinde ise değişiklik yapılmadı.
PPK toplantısında bir de geç likidite penceresi (GLP) borç verme faizinin yüzde 10’dan yüzde 11’e çıkarılması kararı alındı. Bu faiz normalde Merkez Bankası’nın “likiditenin son merci” işleviyle ilgili olduğu ve bir para politikası aracı olmadığı için, PPK faiz kararlarıyla ilgili yazılarımızda buna değinmiyorduk. Ancak Merkez Bankası son iki haftada bu faizi de para politikası aracı olarak kullanmaya başladı. Böylece para politikasında işler iyice karıştı.
SADELEŞMEYE VEDA
Malum olduğu üzere geçen yılın eylül ayı sonlarından bu yana döviz piyasalarında ciddi bir hareketlilik var. Bu dönemde dolar kuru 2,90 TL civarından 3,90 TL civarına kadar çıktı. Sanki daha da yükselecekmiş gibi bir hava da var. Bu nedenle piyasaların geçen haftaki PPK toplantısından esas beklentisi resmi para politikası faizi olan bir hafta vadeli repo borç verme faizinin yükseltilmesiydi. Ancak Merkez Bankası’nın da bunu yapmayacağı büyük ölçüde belliydi. Merkez Bankası’nın son haftalarda yaptıklarına bakıldığında, PPK toplantısından en fazla gecelik borç verme faizinde yükseliş kararı çıkacak gibiydi. Nitekim gerçekleşme de aynen öyle oldu.
Bu noktada Merkez Bankası’nın son haftalarda yaptıklarını kısaca hatırlatmak gerekiyor. Bu dönemde Merkez Bankası döviz kurlarındaki yükselişi engellemek için likidite politikasını kullanmaya başladı. Piyasaya verdiği fonları kısarak faizde dolaylı bir artışa yol açtı. Bunu yaparken de likidite politikasının sınırlarını iyice zorladı ve hatta bu sınırları aştı. Bankalara normal yollardan verdiği likiditeyi o kadar kıstı ki, onları ancak çok zor duruma düştüklerinde kullanmaları beklenen GLP’den fon almak zorunda bıraktı. Böylece Merkez Bankası’nın fonlama maliyeti, gecelik borçlanma faizi ile gecelik borç verme faizi arasındaki aralığı ifade eden “faiz koridoru”nun da dışına taştı.
Oysa Merkez Bankası daha beş ay öncesine kadar gecelik borç verme faizini aşağı çekiyordu. Bunu da, kendi ifadesine göre, parasal gevşeme amacıyla değil para politikasını sadeleştirmek için yapıyordu. Burada para politikasında sadeleşmeden kasıt, faiz koridorunu iyice daraltarak, piyasaları 2011 yılı öncesinde olduğu gibi yeniden tek faizle fonlamaktı. Ancak son haftalarda yaptıklarıyla sadeleşmeye veda ettiği gibi, para politikasını eskisinden de karmaşık bir hale getirmiş oldu.
NEDEN BÖYLE YAPIYOR?
Merkez Bankası’nın böyle yapmasının nedeni, ekonomide işlerin iyice kötüleşmiş olduğu bir ortamda faizlerde kalıcı bir artış istememesi gibi görünüyor. Bir hafta vadeli repo borç verme faizini yükseltseydi bunun mutlaka piyasa faizlerine de yansıması olacaktı. Bu da kredi kullanımında ve dolayısıyla iç talepte ek bir zayıflamaya yol açacaktı. Bunun nisan ayında anayasa değişikliği referandumuna gitmeye hazırlanan hükümetin de hoşuna gitmeyeceğini bilmem hatırlatmaya gerek var mı? Merkez Bankası herhalde likidite politikasıyla fonlama maliyetinde geçici artışlar yaparak döviz kurlarındaki tırmanışı önleyebileceğini, böylece faizlerde kalıcı bir artıştan kaçınabileceğini düşünüyor.
Memleketin iyiliği için biz de böyle olmasını temenni ediyoruz ama bize sanki bu biraz zormuş gibi geliyor. Eğer döviz kurlarındaki tırmanışın önüne geçilemezse, bunun ekonomide yol açacağı tahribat faizdeki artıştan da fazla olabilir. Hatta bu tahribat çoktandır yaşanıyor. Zararın neresinden dönülse kârdır ama henüz o dönüş noktasındaymış gibi görünmüyoruz.