Türkiye ekonomisinin enflasyonla mücadelesi, 2025 yılında da zorlayıcı bir şekilde devam edecek gibi görünüyor. Bilindiği gibi 2025 yılsonu için yüzde 14 olarak belirlenen enflasyon tahmini önce Orta Vadeli Program (OVP) ile yüzde 17,5’e, daha sonra TCMB’nin 4. Enflasyon Raporu ile yüzde 21’e revize edildi. 2025 yıl sonu için açıklanan yüzde 21’lik enflasyon tahminini ‘iyimser’ olarak nitelendiren TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, kısa sürede içinde değişen bu tahminler konusunda Ekonomist’e önemli açıklamalarda bulundu.
Ekonomist Dergisi 22 Aralık-4 Ocak tarihli sayıdan
Enflasyon tahminlerinin kısa süre içerisinde önemli ölçüde revize edilmeyecek şekilde belirlenmesi ve ekonomi yönetimi içindeki kurumların projeksiyonlarının örtüşmesi gerektiğini ifade eden Turan, Merkez Bankası faiz indirimlerine başlayacak olsa da para politikasında sıkı duruşun devam edeceğini ve dolayısıyla 2025 boyunca pozitif reel faizin devam etmesini beklediklerini aktarıyor.
Türkiye’nin bugün yaşadığı ekonomik açmazları, dövizi baskılayıcı para politikası, dizginlenemeyen enflasyon sorunları düşünüldüğünde para ve mali politikayı değerlendirir misiniz?
Para politikasında sıkı ve kararlı duruş ile yakaladığımız başarının maliye politikaları başta olmak üzere, diğer reformlar ile desteklenmesi oldukça kritik. Bu uzun bir süreç. Güven ortamının yeniden inşası ve ekonomik dengelenme için tüm kurumların eşgüdüm içinde çalışmaya devam etmesi gerekiyor.
2025 yılı için enflasyon beklentisi yükseldi ve yüzde 21’e çekildi. TÜSİAD’ın 2025 yılında enflasyon, faizler konusundaki beklentisi nedir?
2025 yılsonu için yüzde 14 olarak belirlenen enflasyon tahmini önce OVP ile yüzde 17,5’e, daha sonra 4. Enflasyon Raporu ile yüzde 21’e revize edildi. Dezenflasyon sürecinde ekonominin tüm paydaşlarına daha güçlü sinyal verilebilmesi için, tahminlerin kısa süre içerisinde önemli ölçüde revize edilmeyecek şekilde belirlenmesi ve ekonomi yönetimi içindeki kurumların projeksiyonlarının örtüşmesi oldukça önemli. Önümüzdeki yıl enflasyonda düşüşün devamını beklemekle birlikte, güncel veriler ve mevcut politika tercihleri ışığında yıl sonu için yüzde 21’lik enflasyon beklentisini bir miktar iyimser buluyoruz. Merkez Bankası faiz indirimlerine başlayacak olsa da para politikasında sıkı duruşun devam edeceğini belirtti. Dolayısıyla 2025 boyunca pozitif reel faizin devam etmesini bekliyoruz.
Sanayide artan üretim maliyetleri de düşünüldüğünde rekabetçiliği artırmak ve ihracatta güçlenmek için hangi kritik adımlar atılmalı?
Bu yıl ihracatçılar için iç talebin yavaşlaması, en büyük ihracat pazarımız olan Avrupa ekonomisinin durgunluğu ve finansman maliyetlerinin yükselmesi sebebiyle zor geçti. 2025’te bu faktörlerin en azından bir kısmında iyileşme beklenebilir. Öte yandan, ihracatımızı artırmak için ucuz işgücü ve rekabetçi kur reçetesine tam olarak katılmıyoruz. 21. yüzyılın rekabet unsurları yeşil ve dijital dönüşüm. Rekabet gücümüzü ancak üretimimizi daha verimli olacak şekilde dönüştürerek, teknolojiye ve nitelikli insan kaynağına yatırım yaparak artırabiliriz. Ülkemizin coğrafi konumu, altyapı yatırımları ve sofistike özel sektörü, küresel değer zincirlerinde sağlam bir yer edinmesi için çok önemli unsurlar. Bu avantajları doğru kullanabilirsek, Trump yönetiminin göreve gelmesiyle birlikte ortaya çıkabilecek bölgesel ticaret savaşlarından avantajlı çıkabiliriz. Elbette bunu kolaylaştırmak için Türkiye’nin AB gibi ortaklarıyla ekonomik entegrasyonu derinleştirmesi de gerekiyor.
AB ile ilişkilerin derinleşmesi için hangi adımlar atılmalıdır?
Türkiye açısından Batı ile ve özellikle AB ilişkilerin bir reform ve ilerleme çıpası olma hali uzun süredir yitirildi. Kısa vadeli al-ver ilişkileri ön plana çıktı. Bu konjonktürde AB-Türkiye entegrasyon sürecinin samimi ve adil bir şekilde yeniden canlandırılmasını çok önemli görüyoruz. Bu aynı zamanda demokratik, rekabetçi ve sürdürülebilir Avrupa vizyonunun elzem bir unsuru. Entegrasyon sürecinin canlandırılmasının, AB-Türkiye Gümrük Birliği’nin yeşil ve dijital politikaları içerecek şekilde güncellenmesinin AB ve Türkiye’nin küresel zorlukları daha etkili bir şekilde ele almasını sağlayacağına inanıyoruz.
Bu noktada Avrupa Birliği’nin sınırda karbon vergisi önemli bir gündem maddesi olmaya devam edecek. İş dünyasının bu sürece tam manasıyla hazır olduğu söylenebilir mi?
2026 yılında tam olarak uygulamaya başlanacak olan SKDM’nin geçiş sürecindeyiz. Bu dönemde SKDM mevzuatında açıklığa kavuşturulması gereken belirsizlikler ve altyapı ile uygulama tarafında iyileştirme gerektiren alanlar dikkat çekiyor. SKDM’nin önümüzdeki dönemde kapsamının hem sektörel hem değer zinciri boyunca genişlemesi, İngiltere’nin de 2027’de kendi SKDM’sini hayata geçirmesi söz konusu. Dolayısıyla süreç daha da karmaşık bir boyut kazanacak ve iş dünyasının tam olarak hazırlıklı olduğunu söylemek mümkün değil. Bu doğrultuda, ihtiyaçların doğru analiz edilmesi ve mevzuat ile uygulama yapısının gözden geçirilmesine olanak sağlanması kritik önemde. Başta KOBİ’ler olmak üzere tedarikçilerin SKDM kapsamındaki farkındalık seviyelerinin artırılması, hesaplama yöntemlerinin doğru bir şekilde aktarılması, raporlama sürecinde verilerin zamanında ve kaliteli bir şekilde teslim edilmesinin sağlanması büyük önem taşıyor. Bunlar yanı sıra ülkemizde Emisyon Ticaret Sistemi’ni (ETS) de vakitlice kurmamız gerekiyor. Sistemin etkin uygulanması, oluşacak gelirin ülkemizde yeşil dönüşüme aktarılması açısından da önemli olacak.
“Değişen dinamikler için güçlü kurumlar gerekli”
“Kısa dönemde enflasyon ile mücadelemizi başarı ile tamamlamak çok önemli. Buradaki mücadelenin farklı araçlarla desteklenmesi, verimsizlikleri önleyecek iyi bir kaynak yönetimini benimsemek oldukça kritik. Öte yandan, yakın coğrafyamızdaki gelişmeleri hem risk hem de fırsatlar çerçevesinde çok iyi okumalıyız. Özetle, pek çok açıdan hızla değişen dinamikleri güçlü kurumlar ve nitelikli insan gücüyle yönetebileceğimiz yapılara sahip olmalıyız.”