DR. ORHAN KARACA
[email protected]
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) önceki hafta açıkladığı milli gelir verilerinden, geçen yılın üçüncü çeyreğinde yıllık bazda yüzde 1,3 küçülen ekonominin dördüncü çeyrekte yüzde 3,5 büyüdüğünü öğrendik. Daha önce açıklanan işgücü piyasası verilerinden ise üçüncü çeyrekte yükselişe geçen işsizlik oranının dördüncü çeyrekte de yükseldiğini biliyorduk.
Dördüncü çeyrekte ekonomi yeniden büyümeye geçtiği halde işsizlikteki yükselişin devam etmesi kafaları biraz karıştırdı. Esasında bunda o kadar da şaşacak bir durum yok. Dördüncü çeyrekte ekonomi yeniden büyümesine büyüdü ama bu büyüme işsizlikteki yükselişin önüne geçecek düzeyde olmadı. Söz konusu büyüme işgücüne yeni katılımları karşılayacak kadar istihdam yaratamadığı için işsizlikte yükseliş yaşandı.
OKUN EŞİĞİ
Ekonomik büyüme ile işsizlikteki değişim arasında negatif bir ilişki var. Bu ilişki, 1960’ların başında buna ilk değinen kişi olan Amerikalı iktisatçı Arthur M. Okun’un adına izafeten “Okun yasası” olarak biliniyor. Bu yasaya göre işsizlikte düşüş yaşanması için ekonomideki büyümenin belli bir eşiği aşması gerekiyor. Literatürde böyle bir kullanıma rastlamadık ama bu eşiğe de “Okun eşiği” adını verebiliriz.
2000’li yıllarda yapılan çalışmalar, işsizlikte düşüş yaşanması için ülkemizde gerekli olan ekonomik büyüme oranının yüzde 5-6 arasında olduğunu gösteriyordu. Gözlemlerimize dayanarak ve de 2001 krizinden sonra ekonomide yaşanan yapısal değişme nedeniyle bu eşiğin değişmiş olabileceğini düşünerek, iki yıl kadar önce bu köşede biz de buna ilişkin bazı hesaplar yapmıştık (bkz. İşsizlikte düşüş için büyüme ne olmalı?, Ekonomist, 2016/25, 21 Haziran 2015). Bu hesapların sonunda da Okun eşiğinin gerçekten de değiştiği ve yüzde 4,2 dolayına indiği sonucuna varmıştık. Bu sonucu yüzde 4-4,5 aralığı olarak da ifade edebiliriz.
Ancak o hesaplarda kullanılan ekonomik büyüme oranı 1998 baz yıllı milli gelir serisine dayanıyordu. Fakat TÜİK geçen aralık ayında milli gelirin hesaplanma yönteminde revizyona giderek 2009 baz yıllı yeni bir milli gelir serisine geçiş yaptı. Bu yeni serideki son yıllara ilişkin ekonomik büyüme oranları eski seridekinden daha yüksek. İşgücü piyasası verilerinde ise bir revizyon yapılmış değil. Bu da yeni serideki ekonomik büyüme ile işsizlikteki değişim arasındaki ilişkideki eşiğin daha yüksek olduğuna işaret ediyor.
Bu yeni eşiği bulabilmek için iki yıl önce yaptığımız hesapları tekrarladığımızda, söz konusu eşiği 2000’li yıllardaki araştırmaların gösterdiği düzeye yakın ve yüzde 5,5-6 arasında bulduk. Eldeki verilerin bulunabilirliğine dayanarak 2006: I- 2016: IV dönemine ilişkin üçer aylık gözlemlerle yaptığımız regresyon analizinin sonucu yukarıdaki grafikte görülüyor. Grafiğin üzerinde yaptığımız regresyon analizine ilişkin denklemin sonuçları da var.
Denklemin R2 değeri, ekonomideki büyümenin tek başına işsizlik oranındaki değişimin yüzde 63’ünü açıklaya-bildiğini gösteriyor. Denklemdeki katsayıların istatistiksel olarak anlamlı olduğunu da söyleyelim. Bu denkleme göre ekonomideki büyüme sıfır olduğunda işsizlik oranı 1,36 puan yükseliyor.
Ekonomideki her yüzde 1’lik büyüme ise işsizlik oranında 0,24 puanlık düşüş yaratıyor. Buradan da işsizlik oranının sabit kalması için ekonomideki büyümenin yüzde 5,7 dolayında olması gerektiği (1,36/0,24=5,7) sonucu ortaya çıkıyor.
Kısacası, işsizlikte düşüş yaşanabilmesi için Türkiye ekonomisinin yüzde 5,5-6’nın üzerinde bir hızla büyümesi gerekiyor. Ekonomideki büyüme bu oranın altında kaldığında işsizlik yükseliyor. Dördüncü çeyrekteki büyüme bu eşiğin 2 puan kadar altında kaldığından işsizliğin yükselmesi kaçınılmaz oldu. Maalesefbu yükseliş sürecek gibi de görünüyor.
EŞİK NEDEN YÜKSELDİ?
Yeni milli gelir serisindeki ekonomik büyüme için geçerli olan Okun eşiğinin eski milli gelir serisindeki büyüme için geçerli olandan niye daha yüksek olduğu sorusunun cevabı ise galiba yeni serideki büyümenin daha çok inşaat yatırımlarına dayanmasından kaynaklanıyor. İnşaat yatırımları sanayi yatırımları kadar istihdam yaratamıyor. İnşaat aşamasındayken iki sektördeki yatırımlar da benzer düzeyde istihdam yaratsa bile inşaat tamamlandığında durum değişiyor.
Örneğin bir konut sitesi inşaatı tamamlanıp iskana açıldığında güvenlik görevlisi ve temizlik görevlisi gibi pozisyonlara yönelik sınırlı sayıda iş imkanı yaratırken, bir fabrika ise inşaatı tamamlandıktan sonra yüzlerce kişiye istihdam yaratabiliyor. Bu da inşaata dayalı büyümenin kalitesinin düşük olmasına yol açıyor.