TALAT YEŞİLOĞLU
[email protected]
Mevcut yasaya, düzenlemelere göre bankaların transferi yapan kişi veya kuruluşlardan 50 bin doların altındaki transferler için bildirim istememesi gerekiyor. Ancak fiili durum tam tersini gösteriyor. İyi midir? Bence hiç değil Neden olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Türkiye ekonomisinin dışa açılma süreci, 1980'den sonra hızlandı. İş dünyasının duayen isimlerinin 1980 öncesindeki döviz yasaklarına karşı ne tür önlemlere başvurduklarını bilmem anımsatmaya gerek var mı? Nitekim, dönemin hükümeti 1989'da 32 sayılı Karar ile döviz serbestisini getirdi. Türk şirketleri, 29 yıllık süreçte, yurtdışına hatırı sayılır bir yatırım bütçesi ayırdı.
Sibel'in hazırladığı kapak haberinde okuyacağınız gibi sadece son 10 yıllık süreçte 300'e yakın satın alma işlemi için 25 milyar doları aşan tutarda yatırım yapıldı. Yeri geldiğinde övünüyoruz değil mi? Arçelik'in Güney Afrika ve Avrupa'daki satın almalarını, Tayland'daki fabrika yatırımlarını Yıldız Holding'in Godiva, United Biscuits gibi devleri satın almasını...
Veya Yıldırım Group'un İsveç, Malta, Portekiz'in yanı sıra Amerika kıtasına yayılan liman işletmeleri zincirine yeni limanlar eklemesini. Kazakistan'dan Meksika'ya kadar yeni satın almalar için 50 kişilik bir ekiple fırsat kovalamasını. Bu gruba, cirosunun yarısını yurtdışın-daki mağazalarından sağlayan Simit Sarayı'nı da ekleyebiliriz.
Evet, döviz kurlarının hesapsız yükselişi, bütün gelişmekte olan ülkeleri olduğu gibi Türkiye'yi de olumsuz etkiliyor. Uludağ Ekonomi Zirvesi'nde iş insanlarına hitap eden Hindistan ve Şili'nin eski merkez bankası başkanları, döviz kurlarındaki dalgalanmaların etkisini sınırlamak için ne kadar çabaladıklarını anlatmışlardı.
Bu süreç halen devam ediyor. Hızlı yükselişin, sert dalgalanmaların tabii ki bedeli oluyor. Nitekim, Türkiye'nin önde gelen gruplarından Yıldız ve Doğuş'un borçlarını yeniden yapılandırmak istemesi bu bedelin bir yansımasıdır.
Döviz kurlarındaki dalgalanmaların bazı makroekonomik göstergeleri olumsuz etkilemesi, özellikle de enflasyonu beslemesi de ekonomik ve siyasi istikrarı tehdit ediyor.
Yurtdışına yatırım yapmak için kaynak çıkaran da var, siyasi iklimden ürküp servetinin bir bölümünü yurtdışına transfer etmek isteyen de İkinci gruba kimlerin girdiğini ben bilemem, hükümet, yetkili otoriteler bu sorunun yanıtını daha iyi biliyor.
Belki de bu yola neden başvurduklarını anlamakla işe başlayabiliriz. Benim endişem, birinci grupta yer alarak global köyde daha da büyümek isteyen, rekabet ortamında gücünü artırmak isteyen şirketlerin ürkütülmesi riski. Bu şirketlerin bir bölümüne kapak haberimizde yer verdik. Sayıları daha fazladır. Büyümek istiyorsak, bu şirketleri ürkütmeyelim derim...
Bahara yakışır güzel bir hafta diliyorum.