Biz dergimizi baskıya hazırladığımız sırada Türkiye'yi yasa boğan deprem felaketinin ardından yaklaşık 20 gün geçmişti. Bu arada 40 bini aşkın canımızı kaybettiğimiz, 100 bini aşkın yaralı ve milyonlarca kişinin hayatını alt üst eden bu felaket, Türkiye tarihinin en ağır kayıplarının verildiği deprem olarak da tarihe geçmiş oldu.
Depremin vurduğu kentlerde enkaz kaldırma çalışmaları hala devam ederken, bu felaketin ülke ekonomisi üzerinde yaratacağı etkiye ilişkin tartışmalar da sürüyor.
En iyimser tahmine göre bile on milyarlarca dolarlık kayıp yaşanacak. Depremin vurduğu kentlerin normale dönmesi için ise uzun yıllar gerekecek.
Kapak haberimizde de okuyaca' ğınız gibi, pek çok ulusal ve uluslara' rası kuruluş, 11 ilde etkili olan depremin Türkiye ekonomisine nasıl bir kayıp yaşatacağına dair tahmin ve raporlar yayınlıyorlar.
Ancak şunu belirtmek gerekir ki Kahramanmaraş depreminin ekonomiye olan etkilerini 2011'deki Van depremi veya 1999'daki Marmara depremi ile kıyaslamak çok doğru değil.
Zira Van depremi çok kısıtlı bir alanda gerçekleşti; Marmara depremi ise Türkiye'nin üretim ve finans merkezinde yaşandı. Bu deprem ise ikisinin arasında bir yerde duruyor.
Bir yandan devasa bir alanı etkiledi ama diğer yandan finansal sistemi felç etmedi, tedarik zincirinde ciddi bir kopma yaşanmadı. Bu sebeplerden dolayı, orta uzun vadede depremin yaralarını sarmak iktisadi anlamda çok zor olmayabilir.
Yine de deprem sonrasındaki yıkım ve ortaya çıkacak üretim kesintisi, göç, ticaret kanallarının zayıflaması, istihdam sorunları gibi nedenlerle ülke ekonomisine genel etkileri olacak.
Deprem öncesinde Güneydoğu bölgesinde tarımsal üretimde ciddi sıkıntılar baş göstermişti. Bir yandan kuraklık diğer yandan Ocak 2023'te yüzde 142'yi aşan Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi, tarımsal üretimde önemli bir yavaşlamaya işaret ediyordu.
Deprem sonrasında ise bölgede özellikle yem sorunu yaşanıyor. Üreticilerin kaybettikleri altyapılarının yanı sıra deprem nedeni e telef olan hayvan sayısı ve bölgeyi terk eden çiftçilere ilişkin bilgilerde henüz net değil.
Asıl olumsuz etki ise kendini Türkiye'nin büyüme performansında ve enflasyonda gösterecek. 2023'te yüzde 3-3,5 büyümesi beklenen Türkiye ekonomisi, bu büyümenin yaklaşık yüzde 2'lik kısmını kaybedebilir.
Pek çok tahmine göre, Türkiye'nin 2023 yılını yüzde 1-1,5 gibi bir büyüme ile kapatması sürpriz olmayacak.
BÜYÜME VE ENFLASYONA DİKKAT
Deprem felaketi sonrasında ekonomiye ilişkin merak edilen bir diğer konu da enflasyonun ne olacağı. Son açıklanan 0cak 2023 enflasyonu yıllık bazda tüketici fiyatlarında yüzde 57,68, üretici fiyatlarında ise yüzde 86,46 olarak gerçekleşti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan deprem öncesi yaptığı açıklamalarda herkesin yıl sonu enflasyon hesabını yüzde 20 olarak yapması gerektiğini açıklamıştı. Ancak depremin yarattığı yıkım sonrası pek çok mal ve hizmete duyulan ihtiyaç, enflasyonda yukarı yönlü bir etki yaratacak.
Herhangi bir seçim gerilimi veya döviz krizi olmasa bile, enflasyonun yılı en iyi ihtimalle yüzde 50 seviyelerinde kapatacağını söyleyebiliriz.
PROF. DR. ERİNÇ YELDAN KADİR HAS ÜNİVERSİTESİ EKONOMİK SİSTEM ÇARPIK VE RANTA DAYALI"
"Deprem nedeniyle yaşanan insani kayıplar hiçbir maddi kaynak ile karşılaştırılamaz. Ancak ülke ekonomisi açısından bir bilanço çıkarmak da zorunluluk.
Türkiye'de üretimin batıda yoğunlaşmış olması nedeni ile depremin vurduğu kentlerde sanayi veya tarımsal üretimine dönük kayıpların sınırlı olacağını düşünüyorum. Türkiye ekonomisinde bölgelere göre büyük farklar gösteren çarpık büyüme ve rant sistemi, bu deprem felaketiyle bir kez daha kendini göstermiş oldu.
Türkiye'nin olmayan sanayi stratejisi ve rant mekanizmasına dayalı bölüşüm anlayışı, depremin yarattığı yıkımdan çok daha fazla bir toplumsal yıkıma neden oluyor.
Bu yaşadığımız acının ardında işte bu çarpıklıklar yatıyor. Bundan sonraki süreçte depremden etkilenen kentlerin ekonomilerini ayağa kaldırmak için bütünlüklü bir üretim stratejisine ihtiyaç var.
Organik tarım, modern hayvancılık, konferans turizmi, gastronomi gibi farklı çözümlere yönelmek gerekiyor. Bölgenin Türkiye'nin geri kalanı için 'ucuz iş gücü merkezi' olarak görülmekten vazgeçilmesi gerekiyor. Buradaki kanayan yara bölge insanına sürdürülebilir kalkınma hizmetini götürebilmektir.
Eksik olan bu bölgesel kalkınma stratejisi hayata geçirilmeden, sadece konut ve hastane yaparak ne bölgenin ekonomisi toparlanır ne de genel Türkiye ekonomisi düzelir."