Ukrayna-Rusya ve İsrail-Hamas savaşının 1945 sonrası dünya düzenini fiilen sona erdirdiğini ifade eden İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü Prof. Dr. Fuat Keyman, "Küresel düzendeki bu belirsizlik ve güvensizlik ortamı, 2024'te de 3. Dünya Savaşı riskini diri tutacak" diyor.
24 Aralık 2023 - 06 Ocak 2024 tarihli sayıdan
Geride bırakmaya hazırlandığımız 2023 yılı, bir yandan 2020 başından beri küresel ölçekte görülen Covid salgını sonrası normalleşme adımlarının hızlandığı bir yıl olurken, diğer yandan bölgesel çatışmaların ve savaşların arttığı, gerilim dozu yüksek bir yıl oldu.
Türkiye'nin yakın coğrafyasında yaşanan Rusya-Ukrayna ve Azerbaycan-Ermenistan savaşına, 7 Ekim'de Hamas'ın İsrail'e saldırısı ile fitili ateşlenen ve İsrail'in Gazze'yi işgali ile çok ağır sivil kayıpların yaşandığı İsrail-Hamas savaşı eklendi. 2024 yılında Rusya-Ukrayna savaşı ve İsrail'in Gazze'yi işgalinin sonuçlanıp sonuçlanmayacağı belirsizliğini koruyor.
Öte yandan AB ülkeleri ve Güney Amerika'da yükselen popülist sağ partiler ve Kasım 2024'teki ABD seçimlerinden Trump'ın yeniden başkan olarak çıkma ihtimali, küresel barış konusunda karamsar bir dönemden geçildiği inancını güçlendiriyor. 2024 ve sonrasında yaşanabilecek olası gelişmeleri ve Türkiye'nin dış politikadaki hamlelerini Sabancı Üniversitesi bünyesindeki İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü Prof. Dr. Fuat Keyman ile konuştuk.
İçinden geçtiğimiz günlerin en yakıcı sorunu ile başlayalım. İsrail'in Gazze'yi işgalinde iki ay geride kaldı. İsrail'in soykırıma varan şiddeti hem küresel hem de bölgesel dengeleri yakın gelecekte nasıl değiştirecek?
7 Ekim'de bir terör eylemi ile binden fazla İsrailli sivili öldürmesi ile başlayan ancak İsrail'in Gazze'yi işgali ile Filistinliler için etnik bir temizliğe doğru giden İsrail-Hamas savaşı, tüm dünya kamuoyunda sıcak bir şekilde tartışılıyor. Burada başta ABD ve AB olmak üzere, Batı devletlerinin İsrail'e koşulsuz destek vermesi, Batı ile Batı dışı güçlerin rekabeti açısından tabloyu değiştiriyor.
Gazze'deki insanlık trajedisinin ve işlenen suçların Batı değerleri ile bu kadar çelişmesi, Rusya ve Çin gibi güçlerin küresel kamuoyunda daha fazla dinlenmesini ve gücünü artırmasını beraberinde getiriyor. ABD, İsrail'in bu savaşı 2023 sonuna kadar bitirmesini istedi. Bunun olup olmayacağını kısa süre içinde göreceğiz.
Açıkçası Trump'ın anti demokratik uygulamalarını bitirme sözü ile iktidara gelen Biden yönetimi ve Demokratlar, Afganistan'dan Ukrayna'ya ve Filistin'e kadar pek çok bölgede savaşı ve istikrarsızlığı destekleyen politikalara imza attı.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgal savaşı ikinci yılını tamamlamak üzere. Hala bir kazanan yok ama Rusya Devlet Başkanı Putin'in giderek avantajını artırdığı belirtiliyor. ABD ve AB'nin Ukrayna'ya desteği zayıflarken, Putin'in kazanması dünya siyasetinde ne anlama gelecek?
Rusya'nın Şubat 2022'de başlattığı ve bir savaşa dönüşen Ukrayna'yı işgal hareketi, küresel ölçekteki güvensizlikleri artırdı ve aslında bir geçiş dönemini de başlatmış oldu. Çünkü Rusya'nın bu hamlesi, 1945 sonrası liberal dünya düzeninin artık sona geldiği ve Batı dışı dünyanın daha da güçlendiği bir sürece girildiğini gösteriyor.
Ukrayna savaşı, ABD ile Rusya-Çin arasındaki gerilimin sıcak savaşa dönüşeceğine dair endişeleri de artırdı. İlk kez bu kadar güçlü bir biçimde Üçüncü Dünya Savaşı ihtimali tartışılmaya başlandı. 2024 yılında da bu tartışmalar devam edecek.
2024 yılı özelinde bakarsak, küresel kutuplaşma açısından en ciddi riskler neler olacak?
2024 yılı içinde ABD, AB ve Tayvan gibi Asya'nın en gerilimli bölgesinde seçimler yapılacak.
Ukrayna ve Gazze dışında, dünyanın geleceği açısından 2024'te iki büyük risk var. Bunlardan biri durdurulmak istenmeyen bölgesel savaşların Üçüncü Dünya Savaşı tehlikesini çok artırması, ikincisi ise küresel iklim değişikliği gibi hayati bir konuda COP28 İklim Zirvesi'nden büyük bir hayal kırıklığı çıkmış olması ve fosil yakıt üreticisi olan Suudi Arabistan gibi devletlerin bu işten kârlı çıkması.
Küresel düzendeki bu belirsizlik ve güvensizlik ortamı, savaşların ve iklim krizinin artarak devam etmesi nedeniyle 2024'ün hiç parlak bir yıl olmayacağını söyleyebiliriz.
Türkiye'nin dış politikası, 28 Mayıs seçimleri sonrasında MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a emanet edildi. Fidan, Dışişleri Bakanı olarak efektif bir görüntü veriyor. Siz Türkiye'nin son dönemdeki dış politikasını nasıl buluyorsunuz?
28 Mayıs seçimlerinden sonra hükümet yalnızca dış politikada değil, ekonomi ve iç işlerinde de daha kurumsal bir görüntü vermeye başladı. Bu üç alanda yapılan hamleler, muhalefet tarafından bile zaman zaman takdir gördü. Türkiye şu anda kendini dış politikada sanki Batı dışı aktörlerden biri olarak konumluyor. Buna diplomasi literatüründe 'stratejik otonomi' adı veriyoruz.
Yani Türkiye kendini hem Batı ile hem de Batı dışı aktörler ile iletişim halinde, ama Batı dışı kurulan düzenin bir parçası olarak konumlamaya çalışıyor. Ama dışişleriniz böyle pozisyon alsa bile, ekonominiz buna yetecek güce sahip değilse, tam olarak istediğiniz noktada duramı-
yorsunuz. O nedenle Türkiye önemli bir ülke olsa da küresel sorunların çözümüne ilişkin kurulan masalarda tam olarak yer alamıyor.
Türkiye 2023'te olduğu gibi 2024'te de seçim sürecinden geçecek. 31 Mart'taki yerel seçimler, siyaset ve toplumsal yaşam açısından ne önem taşıyor?
Mart 2024 yerel seçimleri sadece siyasi olarak değil, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında nasıl bir Türkiye sorusuna yanıt için de kritik önem taşıyor. 29 Mayıs seçim akşamından bugüne kadar giderek daha da kötüleşen muhalefetin savrulmasını ve muhalefet partileri arasındaki çıkar ve etik dışı ilişkileri durdurmak ve muhalefeti yeniden canlandırmak için 31 Mart seçimleri önemli.
Çünkü muhalefetin seçmeni arasında giderek yaygınlaşan ve derinleşen 'güven krizi' ve 'duygusal kopuş'u durdurması gerekiyor. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı tek aktör konumuna getiren 'muhalefetsiz Türkiye' algısını değiştirmek açısından da yerel seçimler hayati önemde olacak. Mart 2024 seçimlerini ve Cumhuriyetin geleceğini sadece liderlere ve siyasi aktörlere odaklanarak değil, sivil topluma odaklanarak da düşünmeliyiz.