TALAT YEŞİLOĞLU
[email protected]
Toplumun her kesiminde paylaşılan, arzu edilen bir hedefi dile getiriyorum. Bu hedefe ulaşmanın yolu da belli; özgürlük, hukuk devleti, kadınların işgücüne daha fazla katılımı ve eğitim kalitesinin yükseltilmesi.
Sesli veya sessiz bir şekilde iş dünyasının büyük bir bölümü, ‘hukuk’un birinci sınıf haline getirilmesi gerektiği konusunda hemfikir. Hukukun birinci sınıf olduğu bir ortamdan özgürlükler de nasiplenecektir.
Bu iki kavramın egemen olduğu bir ülkede, ekonominin algısı da, şirket değerlemeleri de, iş yapış kültürü de birinci sınıfa yükselir.
Kadınların işgücüne katılımında son yıllarda düzenli bir yükseliş var. Bu yükseliş, işsizlik oranının da yükselmesiyle bağlantılı görülebilir. Nedeni ne olursa olsun, kadınların işgücüne katılımının yükselmeye devam etmesi gibi olumlu bir gelişimin yanında kadınların iyi eğitilmiş olması da bir o kadar önemlidir.
Gelelim eğitime. Hafta içinde OECD ülkelerinde aynı kriterlerle yapılan PISA testinin sonuçları açıklandı. Keşke bu sonuçları biraz daha ayrıntılı bir şekilde tartışsak.
Çünkü genel başlıklar, sosyal medyada paylaşılan bazı sonuçlarla sınırlı kaldı gibi görünüyor. Oysa 500 sayfalık raporu satır satır okumak ve tartışmak çözümün yarısıdır. Diğer yarısı da bu durumu tersine çevirecek önlemleri tartışmaktan ve uygulamaktan geçiyor.
Demek ki en yüksek bütçeli bakanlık olmak ‘Milli Eğitim Bakanlığı’nın verimliliğini artırmıyor! Bütçe artışını çok önemsiyorum ama bundan kaynakları verimli kullanamadığımız sonucunu çıkarıyorum.
Rakip ülkelerle aramızdaki farkı kapatmak için hızlı yürümenin hatta koşmanın bile yetersiz kalabileceği bir ortam olduğunu anımsatmak isterim. İş insanı Cem Boyner’in tanımlaması gibi ‘zıplamamız’ gerekiyor.
Zıplama gücü ve motivasyonun kaynağı da eğitim kalitesi. Bazı okulların eğitim kalitesini beğenebiliriz ama ‘diğer’ sınıfındaki okulların eğitim kalitesini de yükseltmenin acil bir zorunluluk olduğunun farkında mıyız?
İyi eğitimin neler yapabileceğine Ayşegül ve Burcu’nun kapak haberinde yer vermeye çalıştık. Tabii ki sayıları 25 ile sınırlı değil, belirli kriterlere göre seçim yaptık.
Bunları bir gösterge, rol model olarak kabul edelim. Fikrini, buluşunu ürün ve hizmet olarak ticarileştiren ve iç piyasayla yetinmeyip Türkiye dışına taşan şirketlerden bahsediyorum. Emin olun, bu sayı çok daha artacak, ürün ve hizmetlerle dünya çapında markalarımız ortaya çıkacak.
Bize yeter mi? Bence yetmez ve ekosistemi büyütecek temel adım, gençlerimizin yeteneklerini keşfetmelerine katkı yapacak, özgüvenlerini yükselten eğitim sistemi olacak. Sistemin kalitesi arttıkça, 15 yıldır yüzde 3 seviyesinde olan ‘ileri teknoloji’ ihracatının payı da yükselecektir.
Eğitimi daha çok tartıştığımız bir hafta diliyorum.