Başlıktaki benzetmeyi, TCMB’nin eski başkanı Erdem Başçı’dan alıntıladım. Başkanlığa yeni atandığı 2011’de bir sivil toplum kuruluşunun üyelerine yönelik yaptığı konuşmayı dinlemiştim.
TALAT YEŞİLOĞLU
[email protected]
Konuşmada, sırt çantamızdaki gereksiz ağırlıklardan kurtulursak, Türkiye ekonomisinin bir üst lige çıkabileceğini anlatmıştı…
Ağırlıklardan kurtulmak için ne yapılması gerektiğini tekrar anımsatacak olursak, hukuk devleti kavramının güçlendirilmesi, insan kalitesinin artırılması için eğitim reformu ve doğal olarak ekonomi oyuncuları için yeni nesil reformlar, düzenlemeler…
Başçı’nın konuşmasıyla, ihracat kapağının ne ilgisi var, diyebiliriz. 9 yıldır ağırlıklardan kurtulamadığımız gibi, bu ağırlıklar bizi maalesef aşağılara çekti.
Bugün için geçerli birkaç ağırlıktan bahsetmek istiyorum. Çantamızı hafifletecek ve ihracatçıların daha hızlı koşmasını sağlayacak birkaç noktaya değinmek istiyorum.
Birincisi, ihracat yapan şirket sayısında rekor seviyeye geldik. TİM Başkanı İsmail Gülle, ihracatçı şirket sayısını 87 bin, ithalatçı sayısını da 77 bin olarak verdi.
Ne güzel, ihracatçı şirket sayısında 10 binlik pozitif bir fark var. Malum ihracat rakamı da 180 milyar dolar. Bölecek olursak, şirket başına kabaca 2 milyon dolarlık bir ihracat rakamından bahsediyoruz.
Acaba şirket sayısından ziyade ihraç ettiğimiz ürünün katma değerine, ihracat birim değerine odaklansak daha iyi olmaz mı? 1,7 dolardan 1,3’e gerileyen kg değerini, eski haline getirebilsek toplam ihracatımız 235 milyar dolar olacaktır.
Kg değerini yüzde 10 artırsak bile, 87 ihracatçı şirketin kasasına 18 milyar dolar daha fazla girecekti. İkincisi, ülke olarak Gümrük Birliği’nin yenilenmesini bir tarafa bırakıyorum, Serbest Ticaret Anlaşması (STA) yapmayı unuttuk adeta…
Oysa, rakamlar çok net, STA yapılan ülkelerle dış ticaret hacmi ciddi bir şekilde büyüyor. Dünyada korumacılığın arttığı bir dönemde, ihracatçı için yeni nefes borularının oluşması, içte rahat olmayan ekonomi aktörleri için de yeni bir soluk anlamına geliyor.
Üçüncüsü, ihracatın ithalata bağımlılığı hala yüzde 60’larda. 2000’li yılların başında bu oranın yüzde 40 olduğu hesaplanıyordu.
Türkçesi, teknolojideki değişime, dönüşüme ayak uydurma konusunda yetersiz kaldığımız gibi, seçtiğimiz para politikası da bu alandaki yatırımları yeterli oranda cezbetmedi. İthalatı azaltıcı yatırımlar yapan şirketleri, start up’ları, girişimcileri öne çıkarmaya devam edeceğiz.
Bu sayıda endüstriyel enzim ithalatını azaltmak için Türkiye’nin ilk biyoteknoloji fabrikasını yeni yeni çalıştırmaya başlayan Serdar Uysal’la röportajımız gibi. Beykoz’un sırtlarından yeni haberler duyacağız, bundan emin olun…
Dördüncüsü ve sonuncusu… Arzu ettiğimiz atağı, ancak iyi bir insan kaynağıyla yapabiliriz. Tekrar anımsatmak istedim…
Depreme hazırlığı daha çok konuştuğumuz bir hafta diliyorum…