Türkiye ekonomisinin yaşadığı sorunları çözmek için fiyat istikrarını sağlamanın şart olduğunu belirten Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz, "2024'te ekonomide en belirleyici konunun enflasyonla mücadele olması gerek. Büyüme mutlaka düşmeli" diyor.
21 Ocak - 03 Şubat 2024 tarihli sayıdan
Türkiye, faiz indirimi politikasıyla son iki yılda dünyanın en yüksek enflasyona sahip ülkelerinden biri haline geldi. Mayıs 2023 seçimlerinden zaferle çıktıktan sonra ekonominin başına Mehmet Şimşek'i, Merkez Bankası'nın başına Hafize Gaye Erkan'ı getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, faiz artırımına da yeşil ışık yaktı. Haziran ayından bu yana yedi kez faiz artıran Merkez Bankası, politika faizini yüzde 8,5'ten yüzde 42,5'e çıkardı.
2024 yılında ise gözler, TCMB'nin 'enflasyonla mücadele'sinde geri adım atıp atmayacağında olacak. Türkiye ekonomisinin önümüzdeki birkaç yılda nasıl bir seyir izleyeceğini, ekonomide hangi adımların atılması gerektiğini Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz ile konuştuk.
Prof. Yılmaz, faiz artırımları sonrasında ekonomide ana gündemin enflasyonla mücadele olması gerektiğini vurguluyor. Kamil Yılmaz'a sorularımız ve aldığımız yanıtlar şöyle:
Son iki yılda Türkiye ağır bir enflasyon sorunu yaşamaya başladı. 2024'e girerken, siz ekonomideki tabloyu nasıl görüyorsunuz?
Türkiye'de hükümetin faiz indirme politikası ile birlikte son iki yılda rekor hızla artarak resmi verilere göre tüketici fiyatlarında yüzde 90'ları, üretici fiyatlarında ise yüzde 160'ları gören enflasyon, 2023 yılının ilk yarısını genel seçimlerin gölgesinde geçirdi. Haziran ayına kadar yüzde 40'lar seviyesine kadar gerileyen TÜFE, seçimler sonrasında kurulan yeni ekonomi yönetimi ve faiz artırımı politikasına geçilmesi sonrasında, yeniden yükselişe geçti.
2024 yılı için ise hükümetin açıkladığı Orta Vadeli Program'da (OVP) yıl sonu hedefi yüzde 33, Merkez Bankası beklentisi ise yüzde 36 olarak açıklandı. Gerek ulusal gerekse uluslararası kurumlar ise 2024 sonunda Türkiye'de enflasyonun yüzde 45-50 arasında seyretmesini bekliyor. Son bir yılda asgari ücrete yüzde 100 zam yapılmasından sonra, 2024'te fiyatların nasıl şekilleneceğini hep beraber göreceğiz. Kuşkusuz ki 2024'ün en önemli gündemi enflasyon olacak, olmalı.
Bu noktada yeni ekonomi yönetiminin bugüne kadarki performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Merkez Bankası'nın yeni yönetiminin faiz artırımı sürecinde sözlü ve yazılı yönlendirmeleri olumlu duruyor. Ancak ocak sonundaki Para Politikası Kurulu'ndan (PPK) son bir faiz artırımı çıkacaksa, sonrasındaki dönemde sorunlar başlayabilir. Hükümet de iş dünyası da TCMB'ye 'Artık faizleri biraz gevşet' şeklinde baskı yapabilir. Son 6-7 ayda enflasyonla mücadelede bir yol alındı ama bunun etkilerini asıl 2024'te göreceğiz.
Yılın ilk yarısı yerel seçim süreci ve faiz artırımının etkilerini gözlemek ile geçecek. Peki ikinci yarı için beklentileriniz neler?
Bu süreçte ağırlıklı olarak sabit gelirli çalışan ve emekliler oldukça sıkıntılı bir dönem yaşayacak diyebiliriz. TCMB'nin 2024 sonu enflasyon hedefi olan yüzde 36'yı değil, yüzde 40-42'leri bile tutturabilmesi için temmuzda asgari ücrete yeni zam yapılmaması gerekir.
Hem kamuda hem özel sektörde böyle olması gerekiyor. Ancak bu da elbette hepimizin alım gücünün yılın ikinci yarısında düşmesi anlamına gelecek. Fakat enflasyonu aşağı çekmek açısından işe yarayacak. Eğer asgari ücrete ikinci zam olursa, yıl sonu enflasyonu yüzde 50'lerin üzerine çıkabilir. Sonuç olarak enflasyonla mücadelenin maliyeti yine çalışan kesimin sırtına binmiş olacak.
Yeni dönemde enflasyonla mücadelede başarılı olabilmek için öncelikle hangi adımların atılmasına ihtiyaç var?
Bir kere Merkez Bankası yönetiminin ve Mehmet Şimşek'in para ve maliye politikalarında sıkılaşmadan taviz vermemesi büyük önem taşıyor. Aynı şekilde ekonomi yönetiminin bu süreçte görevden alınmamaları ve karar verirken rahat hareket etmeleri de büyük önem taşıyor. Bununla birlikte 2023'ü 1,4 trilyon TL bütçe açığı ile kapatan hükümetin 2024'te de 3 trilyon TL'ye yakın bir açık beklediğini hatırlatalım.
Böylesi bir açık nedeni ile yeni bir vergi dalgasının da yolda olduğunu düşünmek lazım. 2023'te devletin vergi gelirleri yüzde 115 arttı. 2024'te de vergi konusu hem vatandaşlar hem de şirketler açısından zorlayıcı olacaktır. Öte yandan Şimşek'in göreve geldikten hemen sonra yaptığı gibi, yine dolaylı vergileri merkezine alan bir vergi politikası olursa, bu kaçınılmaz olarak enflasyonla mücadeleyi olumsuz etkileyecektir.
Bir yandan bütçe açığının hafiflemesi için vergi gelirlerinin artmasına odaklanırken, diğer yandan enflasyonla mücadeleyi zora sokmayacak bir yol mümkün mü?
Unutmayalım ki son yıllardaki bu enflasyonist dönemde, şirketlerin büyük çoğunluğu kâr patlaması yaşadı. Bu arada seçim nedeni ile asgari ücrete yapılan zamlar, çalışan kesimin de alım gücünü bir miktar korudu. Yeni dönemde, enflasyonist etkiyle geliri çok hızlı artan şirketlerin kârlarından belli bir vergi alınması gündeme gelebilir. Özellikle büyük şirketlerden bahsediyorum elbette.
Bu noktada çalışan ve emeklilerin doğrudan yüklendiği sorumluluğun birazının da özel sektöre kaydırılması gibi bir uygulamaya gidilebilir diye düşünüyorum. Tabii burada da özellikle ihracat gelirlerinin düşmesi ve artan ücret maliyetleri ile sıkıntıya giren örneğin tekstil gibi emek yoğun sektörlerde bir işten çıkarma dalgası yaşanabilir. Ancak 2024 enflasyonla mücadele olacaksa, ekonominin mutlaka yavaşlaması gerekiyor. OVP'deki gibi yüzde 4 büyüme ile bu iş olmaz, yüzde 2'nin altına düşülmesi lazım.
İşsizlik son yıllarda yüzde 10 seviyesinde yatay bir seyir izliyor. 2024'te ekonominin yavaşlaması istihdam piyasasını nasıl etkiler?
2023'ün üçüncü çeyreğine baktığımızda, hızlı bir şekilde olmasa da ekonomide bir daralmanın başladığını görüyoruz. Buna rağmen istihdam piyasası şimdilik iyi gidiyor. Benim tahminim 2024'te eğer ekonomide yavaşlama devam edecekse, şu an yüzde 9 seviyesindeki işsizlik oranı yüzde 12 düzeyini görebilir.
Enflasyonla mücadele sıkıntı çekmeden olmaz”
“31 Mart seçimlerinden sonra hem hükümetin hem iş dünyasının Merkez Bankası üzerinde ‘faiz indir’ baskısı kurma ihtimali var. Yılın ikinci yarısında FED ve AMB’nin de faiz indirme sürecine girmesi bir fırsat olarak görülür ve enflasyonla mücadele terk edilirse, elde edilen kazanımlar da heba olabilir. Merkez Bankası bu süreçte sağlam durursa, enflasyonla mücadele daha ikna edici ve faydalı olur. Ne yazık ki sıkıntı çekmeden enflasyonla mücadele etmemizin bir yolu bulunmuyor.”