İklim değişikliğiyle ekonomik mücadelenin en etkili uygulamalarından biri Avrupa Yeşil Mutabakatı ve Sınırda Karbon Düzenlemesi. Ekonomik açıdan Türkiye için dönüşüme ayak uydurulmadığında riskler içeren bu uygulamalara iş dünyasının bir numaralı STK’sı TÜSİAD fırsatlar penceresinden de bakıyor.
7 Şubat 2021 İklim Değişikliği Ekinden
Dijitalleşme ve yeşil dönüşümü iş modeli haline getiren şirketlerin öne çıkacağı bir fırsat dalgasından bahsedilebileceğini belirten TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, “Bu özellikle inovasyon ve Ar-Ge yatırımlarının düşük karbonlu ekonomiye geçişi hızlandıracak şekilde yönlendirilmesini gerektiriyor” diyor.
İklim değişikliği, çevresel ve sosyal boyutlarının yanı sıra ekonomik hayata etkileriyle de çok önemli bir konu. Türkiye iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgeler arasında olan Akdeniz Havzası’nda yer aldığı için bu konu ülkemiz açısından çok kritik.
TÜSİAD da bu nedenle iklim değişikliği konusunda en duyarlı ve aktif STK’ların başında geliyor. TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, iklim değişikliğiyle mücadele ve iklim değişikliğine uyumun öncelikli politika alanları içinde olması gerektiğini her durumda sıklıkla dile getiriyor. Sadece çevre alanındaki değil sanayi, tarım, gıda ve enerji gibi sektörlere yönelik çalışmalarıyla bu konuyu etraflıca ele alıyor.
Türk iş dünyasının iklim değişikliğiyle mücadelenin ve sürdürülebilirliğin öneminin farkında olduğunu, bu alanlarda önemli yol kat ettiğini dile getiren Kaslowski, şunları söylüyor:
“İş dünyasının, faaliyetleri süresince bir yandan çevresel tedbirlerin alınmasına öncelik verirken diğer yandan kaynak ve enerji verimli uygulamalar üzerine de giderek artan hacimde inovasyon çalışmaları ve yatırımlar yaptığını memnuniyetle görüyoruz” diyor.
TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski iklim değişikliği ve Türk iş dünyasına etkilerine yönelik değerlendirmesi şöyle:
“İklim değişikliği, harekete geçmek için uygun anı bekleyebileceğimiz bir sorun değil. Canlı yaşamını ve tüm sektörleri doğrudan veya dolaylı olarak etkileyebilecek bir küresel sorun olduğu için iklim değişikliğine bağlı risklerin azaltımı ve değişen iklim şartlarına uyum öncelikli değerlendirilmesi gereken bir konu. Doğru politika ve stratejilerle hızlı bir şekilde adım atılmazsa ödenmesi gereken faturanın bedeli her bakımdan artacak.
Öte yandan büyük bir ekonomik dönüşümü öngören Avrupa Yeşil Mutabakatı, AB ile ticaret yapan şirketlere önemli yükümlülükler getirecek. Şirketlerimizi Yeşil Mutabakat’ın gerekliliklerine hazır hale getirmek ve olası uygulamaların etkilerini değerlendirerek tedbirleri vakitlice almak amacıyla çalışmalarımızı hızla bu yöne kanalize etmeye çalışıyoruz.
Öncelikle AB’nin 2050 yılında iklim nötr kıta olma hedefini çok iyi anlamalı ve analiz etmeliyiz. Plan bu hedefe ulaşma yönünde, enerji tedarikinin güvenliğiyle temiz ve düşük maliyetli enerjiye erişim, sanayinin temiz ve döngüsel ekonomiye yönelmesi, enerji ve kaynak açısından etkin inşa ve yenileme süreçleri, sürdürülebilir ve akıllı dolaşıma geçişin hızlandırılmasını kapsıyor.
Ayrıca çiftlikten çatala adil, sağlıklı ve çevre dostu gıda sistemleri, zehirli atıkların olmadığı bir çevre için ‘sıfır kirlilik’ hedefi, ekosistemlerin ve biyo-çeşitliliğin korunması gibi birçok alt başlık altında düzenlemeler öngörüyor.
Yeşil Mutabakat’ın alt bileşenlerine doğru indiğimizde, bu politikaların sadece çevre meselesinden ibaret olmadığını, çok daha kapsamlı bir dönüşüm stratejisinin hedeflendiğini görüyoruz. AB sürdürülebilirlik olgusu üzerinden küresel rekabet koşullarını yeniden tanımladığı bir düzeni kendi büyüme stratejisinin temeline oturtuyor.
Bunu yeni Ticaret Politikası çerçeve belgesinde yer verdiği AB stratejik otonomi modelinden de okuyabiliriz. AB uluslararası ticarette rekabet gücünün korunması için sürdürülebilirlik gündemini etkili bir araç olarak görüyor. AB bir yandan kıtanın iklim temelli hedeflerini güncellerken diğer taraftan AB üyesi olmayan ticaret partnerleriyle arasındaki sosyal ve ekonomik normların ve kuralların çerçevesini bu hedefler ekseninden net bir şekilde çizmeye hazırlanıyor.
AB Komisyonu’nun Aralık 2019’dan bu yana kamuoyuyla paylaştığı eylem planlarını yasal bir zemine oturtma çabasının pandemi koşullarında bile zayıflamadığını söyleyebiliriz. Kısaca çevre, finans, dijitalleşme konularını da içeren çok ayaklı bir dönüşümden bahsediyoruz.
Bu dönüşümle birlikte AB’nin kendi içindeki korumacı politikalarından doğacak riskleri görmeli, ancak bu dönüşümün bize olumlu yansımalarını da bir gelişme ve ilerleme fırsatı olarak değerlendirmeliyiz. AB’nin bu yaklaşımını yeni nesil ticaret anlaşmalarına da yansıttığını görüyoruz.
AB gelecek dönemde kilit ticaret ortaklarıyla AB değerleri çerçevesinde ilişkiler tesis etme hedefine dikkat çekiyor. Ayrıca anlaşmalarda, sürdürülebilirlik hedeflerini karşılayacak ticari politikalar, şeffaflık, sivil toplumla diyalog mekanizmaları gibi beklentiler öne çıkıyor.
Son dönemde özellikle Vietnam, Hindistan, Meksika gibi AB’nin ticari ilişkileri yakından izlenmeli ve STA politikalarımız, içinden geçtiğimiz süreçte tedarik zincirlerinin dönüşümü de dikkate alınarak değerlendirilmeli.
Diğer taraftan AB, COVID-19 kurtarma planında açıkladığı 750 milyar Euro’luk yardım paketinde toparlanmanın yanı sıra Yeşil Mutabakat ve dijitalleşmeye yönelik yatırımlara öncelik vererek istihdam ve büyümeye katkı vermeyi de planlıyor. Bu sürecin domino etkisiyle AB ile sosyal ve ekonomik ilişki içinde olan tüm ülkelere, iş dünyasına pozitif yönde yansımaları olacağını beklemek de yanlış olmayacak.
Türkiye toplam ihracatının yüzde 50’ye yakınını AB ülkeleriyle yapıyor. AB’nin kendi pazarını regüle etmeye çalıştığı bu ortamda Türkiye’nin en büyük ticaret partnerlerinden biri olan AB’ye ürünlerini sürmeye devam etmesi için bu kurallara büyük ölçüde uyum sağlaması gerekiyor.
Bu düzenlemeler kapsamındaki mekanizmaların adil, şeffaf olması; AB standartlarında üretim yapan ihracatçılara ilave maliyet yaratmadan muafiyet sağlanmasına imkan tanıyacak bir metodoloji izlenmesi ve finansman olanaklarına erişim gibi hususların AB tarafından dikkate alınması sektörlerimiz açısından oldukça önemli. AB’de dönemde Yeşil Mutabakat ile başlayan yeni düzenlemelerin ticaret başta olmak üzere Türkiye-AB arasındaki ilişkileri önemli ölçüde etkileyeceği aşikâr.
Öte yandan COVID-19 salgınının küresel tedarik zincirinin dinamikleri açısından ortaya çıkardığı hassasiyetler, Türkiye gibi ülkelerle stratejik iş birliklerinin yaratacağı fırsatları da daha belirginleştiriyor.
İklim nötr bir ekonomiye geçiş ve AB Yeşil Mutabakatı’na entegrasyon sürecinde rekabet gücümüzü nasıl artıracağımız, yatırımcılara hangi avantajları sunacağımız çok önemli. Dijital dönüşüm yeşil dönüşümün ayrılmaz bir parçası, bu iki olguyu birbirinden bağımsız düşünemeyiz.
Nitekim AB Sanayi Stratejisi iklim nötr ve dijital liderlik hedeflerini birlikte ortaya koyuyor; bu özelliğiyle belge Yeşil Mutabakat’ın tamamlayıcısı niteliğinde. Dijitalleşme ve yeşil dönüşümü iş modeli haline getiren şirketlerin öne çıkacağı bir fırsat dalgasından bahsedebiliriz.
Bu özellikle inovasyon ve Ar-Ge yatırımlarının düşük karbonlu ekonomiye geçişi hızlandıracak şekilde yönlendirilmesini; iklim değişikliğiyle mücadeleye ve etkilerine uyuma yönelik daha stratejik bir iş modeli kurgulanmasını gerektiriyor.
Enerjiden tarıma, dijital çözümlerden finansman modellerine kadar birçok alanda, daha fazla sürdürülebilirlik odaklı özel sektör yatırımına ihtiyaç var. Tüm bu gelişmelere baktığımızda ürünlerimizin yaşam döngüsünü analiz ederek yeniden kurgulamamız ve tasarlamamız gerekecek.
Ürünlerin kompozisyonlarının yanı sıra entegrasyonun sağlanabilmesi için süreçlerde de iyileştirmeye gitmemiz gerekiyor. Özellikle kaynak kullanımında yüksek verim sağlayacak uygulamaların geliştirilmesine daha fazla odaklanmalıyız.
Diğer taraftan ‘Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’ kapsamında önerilecek düzenlemeyle şirketlerimiz açısından yeni maliyet riskleri de doğabilir. Olası bir karbon vergisine yönelik, özellikle karbon yoğun sektörlerimiz stratejilerini şimdiden oluşturmalı, maliyet yapılarının nasıl etkileneceğine ilişkin farklı senaryolar üzerinde çalışmalı.
Kuşkusuz bu dönüşümün gerçekleşmesi için finansmana ihtiyaç var. AB’nin oluşturduğu Yeşil Anlaşma Yatırım Planı ve İnovasyon Fonu dikkatle takip edilmeli.
Ülkemizde de hem kamu tarafında bu süreçleri destekleyecek teşvik mekanizmaları kurgulanması hem de AB’nin fon kaynaklarına ulaşım konusunda bir yol planı hazırlanması önemli. Diğer taraftan AB Yeşil Mutabakatı ve bünyesindeki Sınırda Karbon Düzenlemesi gibi alt düzenlemelerin ülkemizin ihracat rekabetçiliği gözetilerek ele alınması ve sektörel yol haritaları çıkarılması da kritik önemde.
AB Komisyonu iklim hedefleri kapsamında tüketicilerle işletmelerin davranışlarını değiştirmelerini teşvik etmek amacıyla bir karbon fiyatlaması uygulamasını planlıyor.
Küresel düzeyde iklim hedeflerinin AB hedefleriyle uyumlu olmaması durumunda üretim ve yatırımların Avrupa’dan başka ülkelere kayması riskini azaltmak için seçilen sektörlere yönelik ‘sınırda karbon düzenleme mekanizması’ da bu politikanın önemli bir parçası.
Özellikle 2021 yılının ikinci çeyreğinde açıklanması planlanan bu mekanizma ülkemizin kilit ihracatçı sektörleri açısından dikkatle izlenen bir konu. AB’nin karbon kaçağını önleme yaklaşımıyla hayata geçirmek istediği bu mekanizmanın aynı zamanda AB Yeşil Mutabakatı altında sektörlerin dönüşümü için oluşturulan ‘toparlanma planında’ bir finansman kaynağı olarak görülmesi de ayrıca dikkat çekici.
Mekanizmanın kapsamı ve tasarımının hala belirsizliğini koruması en büyük kısıtlardan biri. Bu aşamada hangi sektörlerin ne şekilde ve hangi düzeylerde bu uygulamadan etkileneceğine ilişkin kesin bir etki analizi yapmamız mümkün görünmüyor.
Bu uygulama kapsamında ithal ve seçili ürünlere karbon vergisi uygulanması, sadece ithal ürünlere karbon vergisi uygulanması ya da AB Emisyon Ticareti Sistemi’nin ithalata uygulanması gibi seçenekler üzerinde duruluyor.
Türkiye’deki imalat sanayisinin maliyet analizlerini yapmak ve ileride karşılaşması muhtemel risklerin ve operasyonel yüklerin hesaplanması için bu düzenlemenin daha fazla netleşmesine ihtiyacımız var. Karbon fiyatlandırma emisyon azaltım seçeneklerinden bir tanesi.
İklim değişikliğiyle mücadele konusuna daha geniş bir perspektiften bakmak amacıyla AB sınırda karbon düzenlemesi dahil yeni iklim rejiminin sektörlere ve ülkemiz ekonomisine etkilerini değerlendirmek üzere geçtiğimiz yıl bir rapor çalışması gerçekleştirdik.
Eylül 2020’de kamuoyuyla paylaştığımız ‘Ekonomik Göstergeler Merceğinden Yeni İklim Rejimi Raporu’, Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi düzenlemelerin ülke ekonomisine etkilerini nicel olarak değerlendiriyor. Raporda Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında öngörülen Sınırda Karbon Düzenlemesi devreye girdiğinde Türkiye’den AB’ye ihracat yapan sektörler üzerine olası etkisi, tüm ekonomiyi temsil eden 24 üretici sektör için analiz ediliyor.
Bunun için 2 ayrı senaryo çalışıldı. Bu senaryolar altında Türkiye ihracatının maruz kalabileceği toplam karbon maliyeti kapsama alınan emisyon kaynaklarına bağlı olarak ortaya kondu. Bunlar ton başına vergi 30 Euro olursa 478 milyon Euro- 1,1 milyar Euro, ton başına vergi 50 Euro olursa 797 milyon Euro-1,8 milyar Euro olarak hesaplandı.
Bu senaryolara ilave olarak AB’nin yeşil ekonomik dönüşümüne uyumlu tedbirlerin öngörüldüğü ayrı bir senaryo da çalışıldı. Bu senaryoda 2030 yılı itibarıyla gayrı safi yurtiçi hasılanın SKD30 ve SKD50 senaryosundan sırasıyla yüzde 5,7 ve yüzde 6,6 daha yüksek; sera gazı emisyonunun ise sırasıyla yüzde 16,5 ve yüzde 15 daha düşük olacağı hesaplandı.”
ÖNEMLİ İMKANLAR
Öncelikle çevresel sürdürülebilirliğin sağlanmasının sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik açısından temel koşul olduğunu bilmeliyiz. İklim değişikliğiyle mücadeleye hizmet edecek tedbirler sanayiden ulaştırmaya, ambalajdan kaynak verimliliğine birçok boyutta stratejik düzenlemeyi kapsıyor.
Bu dönüşüme tüm sektörler dahil olacak. Neticede bu yeşil dönüşüm faaliyetleri beraberinde yeni iş modellerini, yeni istihdam alanlarını ortaya çıkaracak. Bu alanlarda inovatif ve teknolojik çözüm sağlayıcılar açısından da önemli pazar imkanlarını beraberinde getirecek.
MALİYET AZALTIMI
Öte yandan emisyon azaltımı amacıyla yapılacak çalışmalar aynı zamanda şirketlerin kaynak verimliliğini artırması yoluyla önemli bir maliyet kaleminde azaltıma da fırsat verecek.
Bu dönüşüm süreci yeşil finansman araçlarının çeşitlenmesine ve yaygınlaşmasına ciddi bir ivme de kazandıracak. TÜSİAD’ın “Ekonomik Göstergeler Merceğinden Yeni İklim Rejimi Raporu” sonuçları da bu soruya yönelik bir cevabı içinde barındırıyor.
MİLLİ GELİRDE İYİLEŞME
Raporun ulaştığı makroekonomik bulgular, yeşil dönüşümün şirketler için yarattığı yatırım ihtiyacı yanında yepyeni fırsatlar da doğuracağını; emisyon azaltım hedeflerinin üretim ve istihdam artırılarak sağlanabileceğini; Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma stratejisi arayışlarına önemli bir alternatif sunduğunu gösteriyor.
Raporda, emisyon azaltımını, elde edilen fonların şirketlerin yeşil dönüşümü amacıyla kullanılmasını ve yenilenebilir enerjiyle enerji verimliliğini merkeze alan alternatif bir Yeşil Ekonomik Dönüşüm senaryosu sayesinde gerek milli gelir gerek sera gazı emisyonlarında anlamlı iyileştirmelerin sağlanabileceği öngörülüyor.
İNSAN DOĞA DENGESİ
İklim değişikliği, dünya üzerinde yaygınlığı ve etkisiyle çok yönlü ve küresel bir sorun olarak karşımızda. “Sürdürülebilir kalkınma”, doğal kaynakları verimli kullanarak insan ve doğa arasındaki dengeyi muhafaza etmekle mümkün. Bu ihtiyaç, dünyada “Yeşil büyüme, yeşil ekonomi, düşük karbonlu ekonomi, sürdürülebilir üretim ve tüketim” gibi kavramları ortaya çıkardı.
“KOMİTE OLUŞTURDUK”
MÜSİAD olarak sürdürülebilir kalkınma doğrultusunda Yenilenebilir Kaynaklar ve Atık Yönetimi Komitesi’ni oluşturduk. Bu komiteyle çevre ve iklim değişikliğine pozitif katkıda bulunacak çalışmalar yapıyoruz. Üyelerimizi bilinçlendirmeyi, teknik destek ve mevzuat desteği vermeyi hedeflediğimiz başlıkları şu şekilde özetleyebiliriz: Altyapısı oluşturulmuş planlı sanayileşme ve doğru arazi kullanımı.
TASARRUFUN ARTIRILMASI
Tüm sektörlerde enerji verimliliğinin ve tasarrufunun artırılması. Yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının birincil enerji kaynakları içindeki payının artırılması. Fosil yakıt yakma teknolojilerinin iyileştirilmesiyle birleşik ısı ve güç santrallerinin yaygınlaştırılması. Atıkların alternatif yakıt olarak kullanılması. Daha az karbon salan yakıtlara dönüşümün sağlanması. Temiz üretim anlayışının küçük ölçekli tesisler dahil uygulanabilirliğinin artırılması.
7 Şubat 2021 İklim Değişikliği Ekinden
Dijitalleşme ve yeşil dönüşümü iş modeli haline getiren şirketlerin öne çıkacağı bir fırsat dalgasından bahsedilebileceğini belirten TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, “Bu özellikle inovasyon ve Ar-Ge yatırımlarının düşük karbonlu ekonomiye geçişi hızlandıracak şekilde yönlendirilmesini gerektiriyor” diyor.
İklim değişikliği, çevresel ve sosyal boyutlarının yanı sıra ekonomik hayata etkileriyle de çok önemli bir konu. Türkiye iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgeler arasında olan Akdeniz Havzası’nda yer aldığı için bu konu ülkemiz açısından çok kritik.
TÜSİAD da bu nedenle iklim değişikliği konusunda en duyarlı ve aktif STK’ların başında geliyor. TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, iklim değişikliğiyle mücadele ve iklim değişikliğine uyumun öncelikli politika alanları içinde olması gerektiğini her durumda sıklıkla dile getiriyor. Sadece çevre alanındaki değil sanayi, tarım, gıda ve enerji gibi sektörlere yönelik çalışmalarıyla bu konuyu etraflıca ele alıyor.
Türk iş dünyasının iklim değişikliğiyle mücadelenin ve sürdürülebilirliğin öneminin farkında olduğunu, bu alanlarda önemli yol kat ettiğini dile getiren Kaslowski, şunları söylüyor:
“İş dünyasının, faaliyetleri süresince bir yandan çevresel tedbirlerin alınmasına öncelik verirken diğer yandan kaynak ve enerji verimli uygulamalar üzerine de giderek artan hacimde inovasyon çalışmaları ve yatırımlar yaptığını memnuniyetle görüyoruz” diyor.
TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski iklim değişikliği ve Türk iş dünyasına etkilerine yönelik değerlendirmesi şöyle:
ÖNEMLİ YÜKÜMLÜLÜKLER
“İklim değişikliği, harekete geçmek için uygun anı bekleyebileceğimiz bir sorun değil. Canlı yaşamını ve tüm sektörleri doğrudan veya dolaylı olarak etkileyebilecek bir küresel sorun olduğu için iklim değişikliğine bağlı risklerin azaltımı ve değişen iklim şartlarına uyum öncelikli değerlendirilmesi gereken bir konu. Doğru politika ve stratejilerle hızlı bir şekilde adım atılmazsa ödenmesi gereken faturanın bedeli her bakımdan artacak.
Öte yandan büyük bir ekonomik dönüşümü öngören Avrupa Yeşil Mutabakatı, AB ile ticaret yapan şirketlere önemli yükümlülükler getirecek. Şirketlerimizi Yeşil Mutabakat’ın gerekliliklerine hazır hale getirmek ve olası uygulamaların etkilerini değerlendirerek tedbirleri vakitlice almak amacıyla çalışmalarımızı hızla bu yöne kanalize etmeye çalışıyoruz.
Öncelikle AB’nin 2050 yılında iklim nötr kıta olma hedefini çok iyi anlamalı ve analiz etmeliyiz. Plan bu hedefe ulaşma yönünde, enerji tedarikinin güvenliğiyle temiz ve düşük maliyetli enerjiye erişim, sanayinin temiz ve döngüsel ekonomiye yönelmesi, enerji ve kaynak açısından etkin inşa ve yenileme süreçleri, sürdürülebilir ve akıllı dolaşıma geçişin hızlandırılmasını kapsıyor.
Ayrıca çiftlikten çatala adil, sağlıklı ve çevre dostu gıda sistemleri, zehirli atıkların olmadığı bir çevre için ‘sıfır kirlilik’ hedefi, ekosistemlerin ve biyo-çeşitliliğin korunması gibi birçok alt başlık altında düzenlemeler öngörüyor.
ALT BİLEŞENLERİ
Yeşil Mutabakat’ın alt bileşenlerine doğru indiğimizde, bu politikaların sadece çevre meselesinden ibaret olmadığını, çok daha kapsamlı bir dönüşüm stratejisinin hedeflendiğini görüyoruz. AB sürdürülebilirlik olgusu üzerinden küresel rekabet koşullarını yeniden tanımladığı bir düzeni kendi büyüme stratejisinin temeline oturtuyor.
Bunu yeni Ticaret Politikası çerçeve belgesinde yer verdiği AB stratejik otonomi modelinden de okuyabiliriz. AB uluslararası ticarette rekabet gücünün korunması için sürdürülebilirlik gündemini etkili bir araç olarak görüyor. AB bir yandan kıtanın iklim temelli hedeflerini güncellerken diğer taraftan AB üyesi olmayan ticaret partnerleriyle arasındaki sosyal ve ekonomik normların ve kuralların çerçevesini bu hedefler ekseninden net bir şekilde çizmeye hazırlanıyor.
AB Komisyonu’nun Aralık 2019’dan bu yana kamuoyuyla paylaştığı eylem planlarını yasal bir zemine oturtma çabasının pandemi koşullarında bile zayıflamadığını söyleyebiliriz. Kısaca çevre, finans, dijitalleşme konularını da içeren çok ayaklı bir dönüşümden bahsediyoruz.
Bu dönüşümle birlikte AB’nin kendi içindeki korumacı politikalarından doğacak riskleri görmeli, ancak bu dönüşümün bize olumlu yansımalarını da bir gelişme ve ilerleme fırsatı olarak değerlendirmeliyiz. AB’nin bu yaklaşımını yeni nesil ticaret anlaşmalarına da yansıttığını görüyoruz.
AB gelecek dönemde kilit ticaret ortaklarıyla AB değerleri çerçevesinde ilişkiler tesis etme hedefine dikkat çekiyor. Ayrıca anlaşmalarda, sürdürülebilirlik hedeflerini karşılayacak ticari politikalar, şeffaflık, sivil toplumla diyalog mekanizmaları gibi beklentiler öne çıkıyor.
Son dönemde özellikle Vietnam, Hindistan, Meksika gibi AB’nin ticari ilişkileri yakından izlenmeli ve STA politikalarımız, içinden geçtiğimiz süreçte tedarik zincirlerinin dönüşümü de dikkate alınarak değerlendirilmeli.
“KURALLARA UYUM SAĞLAMALIYIZ”
Diğer taraftan AB, COVID-19 kurtarma planında açıkladığı 750 milyar Euro’luk yardım paketinde toparlanmanın yanı sıra Yeşil Mutabakat ve dijitalleşmeye yönelik yatırımlara öncelik vererek istihdam ve büyümeye katkı vermeyi de planlıyor. Bu sürecin domino etkisiyle AB ile sosyal ve ekonomik ilişki içinde olan tüm ülkelere, iş dünyasına pozitif yönde yansımaları olacağını beklemek de yanlış olmayacak.
Türkiye toplam ihracatının yüzde 50’ye yakınını AB ülkeleriyle yapıyor. AB’nin kendi pazarını regüle etmeye çalıştığı bu ortamda Türkiye’nin en büyük ticaret partnerlerinden biri olan AB’ye ürünlerini sürmeye devam etmesi için bu kurallara büyük ölçüde uyum sağlaması gerekiyor.
Bu düzenlemeler kapsamındaki mekanizmaların adil, şeffaf olması; AB standartlarında üretim yapan ihracatçılara ilave maliyet yaratmadan muafiyet sağlanmasına imkan tanıyacak bir metodoloji izlenmesi ve finansman olanaklarına erişim gibi hususların AB tarafından dikkate alınması sektörlerimiz açısından oldukça önemli. AB’de dönemde Yeşil Mutabakat ile başlayan yeni düzenlemelerin ticaret başta olmak üzere Türkiye-AB arasındaki ilişkileri önemli ölçüde etkileyeceği aşikâr.
Öte yandan COVID-19 salgınının küresel tedarik zincirinin dinamikleri açısından ortaya çıkardığı hassasiyetler, Türkiye gibi ülkelerle stratejik iş birliklerinin yaratacağı fırsatları da daha belirginleştiriyor.
REKABET GÜCÜ NASIL ARTIRILIR?
İklim nötr bir ekonomiye geçiş ve AB Yeşil Mutabakatı’na entegrasyon sürecinde rekabet gücümüzü nasıl artıracağımız, yatırımcılara hangi avantajları sunacağımız çok önemli. Dijital dönüşüm yeşil dönüşümün ayrılmaz bir parçası, bu iki olguyu birbirinden bağımsız düşünemeyiz.
Nitekim AB Sanayi Stratejisi iklim nötr ve dijital liderlik hedeflerini birlikte ortaya koyuyor; bu özelliğiyle belge Yeşil Mutabakat’ın tamamlayıcısı niteliğinde. Dijitalleşme ve yeşil dönüşümü iş modeli haline getiren şirketlerin öne çıkacağı bir fırsat dalgasından bahsedebiliriz.
Bu özellikle inovasyon ve Ar-Ge yatırımlarının düşük karbonlu ekonomiye geçişi hızlandıracak şekilde yönlendirilmesini; iklim değişikliğiyle mücadeleye ve etkilerine uyuma yönelik daha stratejik bir iş modeli kurgulanmasını gerektiriyor.
Enerjiden tarıma, dijital çözümlerden finansman modellerine kadar birçok alanda, daha fazla sürdürülebilirlik odaklı özel sektör yatırımına ihtiyaç var. Tüm bu gelişmelere baktığımızda ürünlerimizin yaşam döngüsünü analiz ederek yeniden kurgulamamız ve tasarlamamız gerekecek.
Ürünlerin kompozisyonlarının yanı sıra entegrasyonun sağlanabilmesi için süreçlerde de iyileştirmeye gitmemiz gerekiyor. Özellikle kaynak kullanımında yüksek verim sağlayacak uygulamaların geliştirilmesine daha fazla odaklanmalıyız.
NASIL ETKİLEYECEK?
Diğer taraftan ‘Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’ kapsamında önerilecek düzenlemeyle şirketlerimiz açısından yeni maliyet riskleri de doğabilir. Olası bir karbon vergisine yönelik, özellikle karbon yoğun sektörlerimiz stratejilerini şimdiden oluşturmalı, maliyet yapılarının nasıl etkileneceğine ilişkin farklı senaryolar üzerinde çalışmalı.
Kuşkusuz bu dönüşümün gerçekleşmesi için finansmana ihtiyaç var. AB’nin oluşturduğu Yeşil Anlaşma Yatırım Planı ve İnovasyon Fonu dikkatle takip edilmeli.
Ülkemizde de hem kamu tarafında bu süreçleri destekleyecek teşvik mekanizmaları kurgulanması hem de AB’nin fon kaynaklarına ulaşım konusunda bir yol planı hazırlanması önemli. Diğer taraftan AB Yeşil Mutabakatı ve bünyesindeki Sınırda Karbon Düzenlemesi gibi alt düzenlemelerin ülkemizin ihracat rekabetçiliği gözetilerek ele alınması ve sektörel yol haritaları çıkarılması da kritik önemde.
AB Komisyonu iklim hedefleri kapsamında tüketicilerle işletmelerin davranışlarını değiştirmelerini teşvik etmek amacıyla bir karbon fiyatlaması uygulamasını planlıyor.
Küresel düzeyde iklim hedeflerinin AB hedefleriyle uyumlu olmaması durumunda üretim ve yatırımların Avrupa’dan başka ülkelere kayması riskini azaltmak için seçilen sektörlere yönelik ‘sınırda karbon düzenleme mekanizması’ da bu politikanın önemli bir parçası.
“DÜZENLEME NETLEŞMELİ”
Özellikle 2021 yılının ikinci çeyreğinde açıklanması planlanan bu mekanizma ülkemizin kilit ihracatçı sektörleri açısından dikkatle izlenen bir konu. AB’nin karbon kaçağını önleme yaklaşımıyla hayata geçirmek istediği bu mekanizmanın aynı zamanda AB Yeşil Mutabakatı altında sektörlerin dönüşümü için oluşturulan ‘toparlanma planında’ bir finansman kaynağı olarak görülmesi de ayrıca dikkat çekici.
Mekanizmanın kapsamı ve tasarımının hala belirsizliğini koruması en büyük kısıtlardan biri. Bu aşamada hangi sektörlerin ne şekilde ve hangi düzeylerde bu uygulamadan etkileneceğine ilişkin kesin bir etki analizi yapmamız mümkün görünmüyor.
Bu uygulama kapsamında ithal ve seçili ürünlere karbon vergisi uygulanması, sadece ithal ürünlere karbon vergisi uygulanması ya da AB Emisyon Ticareti Sistemi’nin ithalata uygulanması gibi seçenekler üzerinde duruluyor.
Türkiye’deki imalat sanayisinin maliyet analizlerini yapmak ve ileride karşılaşması muhtemel risklerin ve operasyonel yüklerin hesaplanması için bu düzenlemenin daha fazla netleşmesine ihtiyacımız var. Karbon fiyatlandırma emisyon azaltım seçeneklerinden bir tanesi.
2 SENARYOLU RAPOR
İklim değişikliğiyle mücadele konusuna daha geniş bir perspektiften bakmak amacıyla AB sınırda karbon düzenlemesi dahil yeni iklim rejiminin sektörlere ve ülkemiz ekonomisine etkilerini değerlendirmek üzere geçtiğimiz yıl bir rapor çalışması gerçekleştirdik.
Eylül 2020’de kamuoyuyla paylaştığımız ‘Ekonomik Göstergeler Merceğinden Yeni İklim Rejimi Raporu’, Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi düzenlemelerin ülke ekonomisine etkilerini nicel olarak değerlendiriyor. Raporda Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında öngörülen Sınırda Karbon Düzenlemesi devreye girdiğinde Türkiye’den AB’ye ihracat yapan sektörler üzerine olası etkisi, tüm ekonomiyi temsil eden 24 üretici sektör için analiz ediliyor.
Bunun için 2 ayrı senaryo çalışıldı. Bu senaryolar altında Türkiye ihracatının maruz kalabileceği toplam karbon maliyeti kapsama alınan emisyon kaynaklarına bağlı olarak ortaya kondu. Bunlar ton başına vergi 30 Euro olursa 478 milyon Euro- 1,1 milyar Euro, ton başına vergi 50 Euro olursa 797 milyon Euro-1,8 milyar Euro olarak hesaplandı.
Bu senaryolara ilave olarak AB’nin yeşil ekonomik dönüşümüne uyumlu tedbirlerin öngörüldüğü ayrı bir senaryo da çalışıldı. Bu senaryoda 2030 yılı itibarıyla gayrı safi yurtiçi hasılanın SKD30 ve SKD50 senaryosundan sırasıyla yüzde 5,7 ve yüzde 6,6 daha yüksek; sera gazı emisyonunun ise sırasıyla yüzde 16,5 ve yüzde 15 daha düşük olacağı hesaplandı.”
SIMONE KASLOWSKI TÜSİAD BAŞKANI “YENİ İŞ MODELLERİ ORTAYA ÇIKACAK”
ÖNEMLİ İMKANLAR
Öncelikle çevresel sürdürülebilirliğin sağlanmasının sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik açısından temel koşul olduğunu bilmeliyiz. İklim değişikliğiyle mücadeleye hizmet edecek tedbirler sanayiden ulaştırmaya, ambalajdan kaynak verimliliğine birçok boyutta stratejik düzenlemeyi kapsıyor.
Bu dönüşüme tüm sektörler dahil olacak. Neticede bu yeşil dönüşüm faaliyetleri beraberinde yeni iş modellerini, yeni istihdam alanlarını ortaya çıkaracak. Bu alanlarda inovatif ve teknolojik çözüm sağlayıcılar açısından da önemli pazar imkanlarını beraberinde getirecek.
MALİYET AZALTIMI
Öte yandan emisyon azaltımı amacıyla yapılacak çalışmalar aynı zamanda şirketlerin kaynak verimliliğini artırması yoluyla önemli bir maliyet kaleminde azaltıma da fırsat verecek.
Bu dönüşüm süreci yeşil finansman araçlarının çeşitlenmesine ve yaygınlaşmasına ciddi bir ivme de kazandıracak. TÜSİAD’ın “Ekonomik Göstergeler Merceğinden Yeni İklim Rejimi Raporu” sonuçları da bu soruya yönelik bir cevabı içinde barındırıyor.
MİLLİ GELİRDE İYİLEŞME
Raporun ulaştığı makroekonomik bulgular, yeşil dönüşümün şirketler için yarattığı yatırım ihtiyacı yanında yepyeni fırsatlar da doğuracağını; emisyon azaltım hedeflerinin üretim ve istihdam artırılarak sağlanabileceğini; Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma stratejisi arayışlarına önemli bir alternatif sunduğunu gösteriyor.
Raporda, emisyon azaltımını, elde edilen fonların şirketlerin yeşil dönüşümü amacıyla kullanılmasını ve yenilenebilir enerjiyle enerji verimliliğini merkeze alan alternatif bir Yeşil Ekonomik Dönüşüm senaryosu sayesinde gerek milli gelir gerek sera gazı emisyonlarında anlamlı iyileştirmelerin sağlanabileceği öngörülüyor.
GÖKHAN YETKİN MÜSİAD YENİLENEBİLİR KAYNAKLAR VE ATIK YÖNETİMİ KOMİTE BAŞKANI SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA NASIL MÜMKÜN OLUR?
İNSAN DOĞA DENGESİ
İklim değişikliği, dünya üzerinde yaygınlığı ve etkisiyle çok yönlü ve küresel bir sorun olarak karşımızda. “Sürdürülebilir kalkınma”, doğal kaynakları verimli kullanarak insan ve doğa arasındaki dengeyi muhafaza etmekle mümkün. Bu ihtiyaç, dünyada “Yeşil büyüme, yeşil ekonomi, düşük karbonlu ekonomi, sürdürülebilir üretim ve tüketim” gibi kavramları ortaya çıkardı.
“KOMİTE OLUŞTURDUK”
MÜSİAD olarak sürdürülebilir kalkınma doğrultusunda Yenilenebilir Kaynaklar ve Atık Yönetimi Komitesi’ni oluşturduk. Bu komiteyle çevre ve iklim değişikliğine pozitif katkıda bulunacak çalışmalar yapıyoruz. Üyelerimizi bilinçlendirmeyi, teknik destek ve mevzuat desteği vermeyi hedeflediğimiz başlıkları şu şekilde özetleyebiliriz: Altyapısı oluşturulmuş planlı sanayileşme ve doğru arazi kullanımı.
TASARRUFUN ARTIRILMASI
Tüm sektörlerde enerji verimliliğinin ve tasarrufunun artırılması. Yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının birincil enerji kaynakları içindeki payının artırılması. Fosil yakıt yakma teknolojilerinin iyileştirilmesiyle birleşik ısı ve güç santrallerinin yaygınlaştırılması. Atıkların alternatif yakıt olarak kullanılması. Daha az karbon salan yakıtlara dönüşümün sağlanması. Temiz üretim anlayışının küçük ölçekli tesisler dahil uygulanabilirliğinin artırılması.