7 Şubat 2021 İklim Değişikliği Ekinden
Bu nedenle “yeşil ekonomi” ya da “düşük karbonlu büyüme” olarak adlandırılan modern bir ekonomik büyüme modeline hızla adapte olmamız gerektiğine dikkat çekiyor.
Bu modelin odağında ise sanayide daha az hammadde ve girdiyle verimi artırmak olduğunu anlatan Birpınar, “Bu dönüşüm aynı zamanda çok güçlü bir şekilde Ar-Ge ve inovasyonu tetikliyor. Bu da yeni iş fırsatları sağlıyor” diyor.
İklim değişikliğinin çevre ve ekonomiye etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çevreye rağmen kalkınma diye bir şey söz konusu olamaz. İklime, havaya, temiz toprağa ve suya rağmen sağlanacak büyüme sürekli ve sağlıklı değildir. Bunu tüm dünya devletleri ve halkları olarak bizzat yaşıyoruz.
İklim değişikliğinin etkilerini, çevresel ve ekonomik olarak son yıllarda daha çok hissetmemiz de bunun sonucu. Dünya Meteoroloji Örgütü verilerine göre 2020, kaydedilen en sıcak üç yıldan biriydi. Ayrıca kaydedilen en sıcak ilk 6 yıl 2015-2020 yılları arasında gerçekleşti. Örneğin ABD, ülkenin en sıcak beşinci yılı olan 2020’de 22 milyar dolarlık rekor bir felaket maliyeti açıkladı.
Yapılan araştırmaların gösterdiği üzere eğer alışkanlıklarımızı değiştirmezsek 2070 yılında sadece denizlerin yükselmesinin 35 milyar dolar ekonomik zarara ve milyonlarca insanın göç etmesine sebep olacağı öngörülüyor.
Sellerden kaynaklı zararın ise 2080 yılına kadar 2 trilyon doları bulabileceği, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın kuraklıktan etkileneceği ve 2050’ye kadar 4 milyar insanın su sıkıntısı çekeceği tahmin ediliyor.
İklim, yediğimiz gıda, içtiğimiz su demektir.
İklimde oluşan dengesizlik, tüm gıda zincirini tohumdan çatala kadar etkiler. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün son haritası, Türkiye’nin şiddetli kuraklık riskiyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Geçen yıla oranla yağışlar yüzde 53 düştü. Meteorolojik kuraklık Türkiye’de kuru tarım alanlarında verim kaybına neden oluyor.
Önümüzdeki aylarda yer altı sularıyla nehirlerde debi düşüşü dolayısıyla hidrolojik kuraklık riski de var. Hemen hemen tüm Türkiye’de çiftçi bu yıl kuru toprağa tohum attı. Bunun rekolteye, hammadde ve gıda fiyatlarına önemli etkisi olacak. Türkiye’nin tarımsal kuraklık için acil önlemlere ihtiyacı var.
Yani artık iklim değişikliğini sadece çevre konusu olarak ele alamayız. Dünya artık kullanılan terminolojiyi bile değiştirdi; iklim değişikliği yerine daha çok “iklim krizi” olarak adlandırmaya başladı; çünkü iklim değişikliği artık kriz boyutunda yaşanıyor ve acil etkili önlemler alınmasını zorunlu kılıyor.
Ekonomik olarak ne kadarlık bir maliyetten bahsediliyor?
Yapılan çalışmalar, hiçbir şey yapmamanın maliyetinin yıllık 600 milyar dolar olduğunu gösteriyor. Sadece ABD ve Çin’den kaynaklanan emisyonların sosyal maliyeti tCO2 başına 48 ve 24 dolar. Dünyanın geri kalanını tek bir bütün olarak düşünecek olursak emisyonların sosyal maliyeti tCO2 başına 400 dolar.
Ülkeler ticari ilişkilerle birbirine sıkı sıkıya bağlı. Dolayısıyla herhangi bir noktada yaşanan felaket, küresel tedarik zincirini de etkiliyor. Tayland’da yaşanan sel felaketi, pamuk tedarikini ve tüm dünyadaki tekstil üreticilerini etkiliyor. Hammadde fiyatlarını yükseltiyor.
Uluslararası firmalar, artık bir yere fabrika açacağı zaman, ihtiyaçlarına göre iklim değişikliği risk analizi yapıyor. İlerideki 50 yıl boyunca iklim nasıl olacak, suya erişimim olacak mı, su için kimseyle rekabet edecek miyim, suyun kalitesi aynı olacak mı, ticaret kanalları etkilenecek mi diye... Yani iklimle ilgili riskleri analiz ederek karar veriyorlar.
İklim değişikliğiyle nasıl mücadele edebiliriz?
İklim değişikliği yarınımızla, ekonomilerle, dünyamızla, çocuklarımızla ilgili. Ve acil etkili önlemler alınması zorunlu. İklim değişikliğiyle mücadele bireylerden fabrikalara, herkesin pratiklerini gözden geçirmesi ve tercihlerini düşük karbonlu uygulamalardan yana yapmasıyla mümkün.
Tabii enerjide, ulaştırmada, evlerde emisyon azaltımı sağlayacak uygulamalar, bugünden yarına hemen olmuyor. Ancak şunu önemle vurgulamak isterim ki riskler aynı zamanda fırsatları da içerir. Bizler maliyetleri fırsata dönüştürmenin yolunu bulmalıyız.
Düşük karbonlu kalkınma yolunda teknolojiyi ve trendleri üreten ve yakalayan ülkeler sanayi devrimiyle dijital devrimden sonra çağın önemli ekonomileri olacak. Artık eskisi gibi ekonomik anlamda gereken yapısal iyileştirmeleri doğaya rağmen yapma devri kapandı.
“Ekonomik iyileşmede yeşil odaklı büyümeyi” öne çıkaran ülkeler yakın zamanda bu deneyimi ve teknolojileri diğer ülkelere ihraç edecek. Yüksek ve kaliteli iş gücü ve potansiyeliyle Türkiye’nin mutlaka bu alanda öncü olması lazım.
Fırsatları biraz daha açabilir misiniz lütfen?
İnsanoğlu sebep olduğu iklim krizine yanıt ve çözüm ararken, teknolojik dönüşüm ve Ar-Ge alanındaki çalışmalara odaklanıyor. Yeşil ve iklim dostu inovasyonlar, teknolojiler, kentlerden tarıma, ulaşımdan binalara, enerjiden bilişime, atığa kadar her alanda hayata geçiriliyor. Ürünlerin, hizmetlerin tasarımında, üretim ve arzında kullanım ve atık olma durumları dikkate alınıyor.
Özellikle enerji, ulaştırma ve sanayi sektörlerinde düşük karbonlu kalkınma odaklı bir dönüşüm yaşanıyor. Devletler, sanayi ve özel sektör iklim değişikliğine uyum sağlayabilmek ve emisyon azaltımı için enerji verimliliği uygulamalarına yöneliyor. Yenilenebilir enerji teknolojilerinin verimi ve kurulu kapasitesi önemli miktarda artış gösteriyor. Bu süreci desteklemek için küresel ve ulusal olarak yenilenebilir enerjiyi daha çok talep etmeliyiz.
Küresel finansman kaynakları da artık, çevre ve iklim-dostu teknolojilere öncelik veriyor. Rekabetçiliğimizi korumak, artırmak ve yeni finansman kaynaklarından faydalanmak istiyorsak bu trendi yakalamak üzere azami gayreti göstermeliyiz.
İklim değişikliğinin sunduğu fırsatlardan yararlanabilmek için iklim değişikliğinin geri döndürülemez etkilerine karşı uyum sağlamalı ve atmosfere bırakılan sera gazı miktarını kontrol altına almalıyız. Böylece “yeşil ekonomi” ya da “düşük karbonlu büyüme” olarak adlandırdığımız modern bir ekonomik büyüme modeline hızla adapte olabiliriz.
Küresel ekonomiler, yeşil ekonomi ve düşük karbonlu üretim modellerine yöneliyor ve karbonu fiyatlandırıyor. Bunun odağında sanayide daha az hammadde ve girdiyle verimi artırmak bulunuyor. Bu dönüşüm aynı zamanda çok güçlü bir şekilde Ar-Ge ve inovasyonu tetikliyor. Bu da yeni iş fırsatları sağlıyor.
Şu anda iklim değişikliğinin maliyetini finanse etmek üzere 46 ülke karbonu fiyatlandırıyor. Dünya hızla emisyon ticaret sistemi, karbon vergisi gibi mekanizmalara yöneliyor. Bu mekanizmalarla geçtiğimiz yıl küresel olarak elde edilen gelir 45 milyar dolar oldu.
Bilindiği üzere Paris Anlaşması ile birlikte iklim değişikliği yeni bir faza geçti. Ülkeler daha güçlü hedefler, ulusal katkı beyanlarıyla sürece dahil oldu. Biz de bu kapsamda Bakanlık olarak çalışmalarımıza hız kesmeden devam ediyoruz. İklim değişikliği acil önlemler alınması gereken önemli bir konu durumunda.
Ülkemizde karbon fiyatlandırma gerekli mi? Nasıl bir katkısı olacak?
Karbon fiyatlandırmanın Türkiye’de uygulanabilirliğini değerlendirmek için 2014 yılından bu yana Bakanlığımız, Dünya Bankası finansmanıyla “Karbon Piyasalarına Hazırlık Ortaklığı Projesi”ni yürütüyor. Bu proje altında, kamu kurumlarımızla, özel sektör, akademi ve sivil toplumdaki paydaşlarımızla yakın bir çalışma içerisinde karbon fiyatlandırma politikalarını mercek altına aldık.
Emisyon ticaret sistemi, karbon vergisi, yenilenebilir enerji sertifikalarının, enerji verimliliği sertifikalarının ticareti gibi ülkemiz için yeni konularda çalışmalar yaptık.
Tüm karbon fiyatlandırma seçeneklerini ülkemiz için değerlendirip analitik raporlar ortaya koyduk. Karbon fiyatlandırmanın ekonomimize ve sanayimize etkilerini analiz ettik. İklim değişikliği kanunuyla ETS yasal ve kurumsal altyapısını çalıştık. İzleme Raporlama ve Doğrulama mevzuatımız kapsamında olan sektörler için tahsisat planlarının belirlenmesi ve ETS için emisyon üst sınırının belirlenmesi gibi çok önemli ve teknik çalışmalara imza attık.
Ülkemize özel ETS simülasyon uygulaması geliştirerek sanayi tesislerinin sistemin nasıl çalıştığını deneyimlemesini sağladık. Ayrıca Paris Anlaşması altında kurulması planlanan uluslararası karbon fiyatlandırma mekanizmasının detaylarını içeren madde 6’nın ülkemiz için risk ve fırsatlarını ortaya koyduk.
Mutabakat sonrası düzende karbon fiyatlandırmanın yerini özetleyebilir misiniz?
Karbon fiyatlandırma uygulamalarını benimsemedeki küresel eğilimin ve Avrupa Birliği çapında Emisyon Ticaret Sistemi’nin son zamanlardaki güçlenmesinin önemli sebepleri Yeşil Mutabakat ve Avrupa Birliği’nin uzun dönemli hedefleridir.
Bildiğiniz üzere ülkemiz AB ile yüksek hacimli bir ticarete sahip. Türkiye’nin 2019 için ihracatının yüzde 48,9’unu gerçekleştirdiği AB için sınırda uygulanacak bir karbon vergisi düzenlemesi Türkiye’nin görmezden gelemeyeceği stratejik ve ekonomik bir risktir. Yeşil Mutabakat kapsamında Emisyon Ticaret Sistemi’ne dâhil olan sektörlerin Avrupa Birliği’nin Emisyon Ticaret Sistemi’ne dâhil olacağı, geriye kalan sektörlerin vergiye maruz kalacağı seçenekleri konuşuluyor.
Ülkemizin ve sanayimizin menfaatlerini korumak, aynı zamanda küresel olarak rekabetçiliğimizi artırmak için ilgili bakanlıklarımız başta olmak üzere ilgili tüm kurumlarla bu riski ortadan kaldırmak ve fırsat olarak değerlendirmek üzere çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Türkiye iklim kanunu üzerinde çalışıyor. Sizce etkili bir kanun neleri kapsamalı?
Bilindiği üzere son yıllarda özellikle de Paris Anlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte iklim değişikliğiyle mücadele çalışmaları büyük bir ivme kazandı. Yapılan araştırmalara göre 2017 yılında dünya genelinde 1.200 iklim değişikliğiyle ilgili yasal veya idari düzenleme bulunurken bu rakam 2020 yılı itibariyle 2.092’ye yükseldi. Sadece yasal düzenlemeler değerlendirildiğinde 2020 yılında dünya genelinde 835 düzenleme yürürlükte.
Dünya genelinde artan iklim kanunu düzenlemelerinin yanı sıra Avrupa Birliği de tüm birliği kapsayacak şekilde iklim kanunu çalışmaları yapmaktadır.
Bakanlık olarak biz de uluslararası süreçleri değerlendirip gereken teknik çalışmaları yaptık. İklim Kanunu ve Emisyon Ticaret Sistemi yönetmelik taslağı çalışmalarını katılımcı bir süreçle sürdürdük. Dünya Bankası tarafından desteklenen ve Bakanlığımız tarafından yürütülmekte olan Karbon Piyasasına Hazırlık Ortaklığı Projesi kapsamında geçtiğimiz yılın sonunda tamamlanan kapsamlı bir mevzuat oluşturduk, yakın zamanda hayata geçirmiş olacağız.
İklim Kanunu çalışması kapsamında, Türkiye’de yasal ve kurumsal altyapı analizleri yapıldı ve ülke iyi uygulamaları çerçevesinde taslak bir iklim değişikliği kanunu hazırlandı. Türkiye’deki tüm ilgili mevzuatlar gözden geçirildi, mevzuatların birbirleriyle ilişkisine bakıldı.
Kanun kapsamında sera gazı emisyonlarının azaltımı, iklim değişikliğine uyum, İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu ve yapısı, teşvik ve finans kaynakları, karbon fiyatlandırma mekanizmaları ve cezalar gibi başlıklar öne çıkıyor. Bu yıl içerisinde söz konusu başlıklarda tüm paydaşlarla çalışmalarımız devam edecek olup en kısa zamanda çalışmalar tamamlanacak.
TÜRKİYE NELER YAPIYOR?
- Ulusal İklim Değişikliği Stratejimizi ve Ulusal İklim Değişikliği Eylem Planımızı güncelliyoruz. Türkiye, 2030 yılında sera gazı emisyonlarında yüzde 21’e kadar artıştan azaltım yapabileceğini BMİDÇS’ye bildirdi. 2030 yılında 246 milyon ton, 2012-2030 arasında ise toplam 1 milyar 920 milyon ton sera gazı emisyonu önlenmiş olacak. İklim değişikliğine ilişkin çalışmalarımızı, imkânlarımız ve alacağımız uluslararası destekler ölçüsünde artırarak sürdüreceğiz.
- 2015’te “Sera Gazı Emisyonlarının Takibi Hakkında Yönetmelik”in yürürlüğe girmesiyle Bakanlığımız, ulusal sera gazı emisyonlarının yaklaşık yarısını teşkil eden sera gazı emisyonlarını tesis seviyesinde izliyor. Kurulan bu izleme, raporlama ve doğrulama sistemi gelişmekte olan ülkeler arasında parmakla gösterilen, ülkeler tarafından örnek alınan bir sistem niteliğinde.
- Karbon Piyasalarına Hazırlık Ortaklığı Projesi ile iklim kanunu ve Emisyon Ticaret Sistemi taslak mevzuatı çalışıldı. Piyasa temelli mekanizmalar konusunda teknik çalışmalarımız ve Türkiye özelinde ETS simülasyon yazılımı tamamlandı.
- Ekonomik, sosyal ve çevresel etkileri ve riskleri en aza indirmek için iklim değişikliğine uyum sağlamak, azaltım faaliyetleri kadar önemli. Sera gazı emisyonlarının azaltılması ve uyum konularında yürütülen çalışmaların ve çabaların başarıya ulaşabilmesi için insan faaliyetlerinin yoğunlaştığı kentlerin önemle ele alınması ve değerlendirilmesi gerekiyor.
- Halihazırda 7 farklı coğrafi bölgede Bölgesel İklim Değişikliği Eylem Planları hazırlandı. 2011 yılında yayımladığımız İklim Değişikliğine Uyum Stratejisi ve Eylem Planını güncelleme çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
- Diğer taraftan, yaklaşık 7 milyon Euro bütçeli hibe programıyla Türkiye genelinde iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlayacak projeler için hibe desteği sağlıyoruz.
- Yerel iklim eylemini desteklemek için en verimli yaklaşımlardan biri doğa temelli çözümleri kullanmak. Bu noktada, 30 büyükşehir belediyesinde hazırlanan ve uygulamaya konan Yerel İklim Değişikliği Eylem Planları ile şu ana kadar Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ını kapsayan önlemler alındı.
- Cumhurbaşkanımızın eşi Sayın Emine Erdoğan’ın himayelerinde “Sıfır Atık ve Sıfır Atık Mavi Projeleri”nin tüm Türkiye’de uygulanması için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
- 2023’e kadar 3.000 km bisiklet yolu, 3.000 km yeşil yürüyüş yolu hedefi doğrultusunda çalışmalarımız devam ediyor.
- Aynı zamanda ülke olarak yeni ve temiz teknolojilerden yararlanıyor, yenilenebilir enerji kaynaklarından daha fazla istifade ediyoruz. Yenilenebilir enerji kurulu gücümüz 2011 ve 2020 Eylül arasında 19 bin megavattan 47 bin megavatın üzerine çıktı. Ülkemizde elektrik enerjisi kurulu gücü içinde yenilenebilir enerjinin payı yüzde 50,4’e ulaştı.
- Enerji verimliliğinde de önemli adımlar atılıyor. Enerji Verimliliği Eylem Planı hazırlandı. Son on beş yılda yaklaşık 41,5 milyon ton petrol eşdeğeri tasarruf sağlandı. Ayrıca fosil yakıtlara getirdiğimiz dolaylı vergilerde de OECD verilerine göre ilk 10 ülke arasındayız. Bu anlamda iklim sürdürülebilirliğine katkı sağlıyoruz.
- Ulaştırma sektöründe yapılan yatırımlarla zamandan kazanıyor, mesafeleri kısaltıyor ve emisyonlarımızı azaltıyoruz.
- Hızla sanayileşen ülkemizde yeşil üretime dayalı, kaynak ve enerji etkin bir sanayiye geçiyoruz. Tekrar altını çizmek isterim ki iklim değişikliğiyle mücadelede başarı, ancak toplumun bütün kesimlerinin bu çabalara dâhil edilmesiyle mümkün.
“GEÇİŞ DÖNEMİNDEYİZ”
ÖNEMLİ BİR ADIM
Bir geçiş dönemindeyiz ve temiz üretim yapmak, yeşil ekonomiye adapte olmak ve fırsatlardan yararlanabilmek için özel sektörümüzün, sanayicilerimizin gerekli hazırlıkları yapmalarını ve uygulamaları benimsemelerini bekliyoruz.
Ülkemizde karbon fiyatlandırma mekanizmasının oluşturulması, hem küresel olarak iklim değişikliğiyle mücadele açısından hem de bu alandaki uluslararası sözleşmeler açısından çok önemli bir adım.
Ayrıca AB’nin Yeşil Mutabakat ve sınırda karbon düzenlemeleri mekanizması gibi bizi de etkileyen uluslararası düzenlemeler dikkate alındığında, bu sistemin kurulması uzun vadede küresel ekonomiye entegrasyonu açısından muhtemelen zaruri hale gelecek ve ülkelerin rekabet avantajı açısından da çok önem arz edecektir.
REKABETÇİ POLİTİKALAR
Karbon fiyatlandırma çevre için iyi olan seçimleri ve yatırımları teşvik eder; sürdürülebilir, yeşil bir ekonomi oluşturmaya yardımcı olur.
Ama şunu da ifade etmek gerekir ki asıl tartışmamız gereken husus, karbon fiyatlama politikalarının, bu politikalardan etkilenecek sektör ve paydaşlar üzerinde yapacağı etkilerin iyi analiz edilerek, kapsamlı, uzun vadeli, esnek ve rekabetçi bir fiyatlandırma politikasının nasıl oluşturulması gerektiği.
Bundan sonraki süreçte Karbon Piyasalarına Hazırlık Ortaklığı Projesi’nden elde ettiğimiz çıktıları değerlendirerek ülkemizin küresel rekabetçiliğini arttıracak, enerji dönüşümünü sağlayacak en faydalı ve uygun adımları atacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.