TALAT YEŞİLOĞLU
tyesil@ekonomist.com.tr
Türkiye, ilaç sektöründe çok deneyimli, başarılı yöneticiler çıkardı. Bu yöneticiler sadece Türkiye'de değil, global ölçekte de önemli projelere imza attılar. Bu isimlerden biri olan Tuygan Göker, 35 yıldan uzun bir süre Roche şirketinde üst düzey yöneticilik yaptı.
2008-2014 yılları arasında Roche Küresel Gelişen Piyasalar Strateji Başkanı olarak 110 ülkeyi yönetti. 2014 yılında ise emekli oldu ve 'girişimci' kimliğiyle TR Pharm şirketini kurdu. Bunun yanında İsviçre merkezli Ideogen AG şirketinde de başkan ve CEO olarak görev yapıyor.
Son yıllarda biyobenzer ilaçlara yönelik bir yatırım hamlesi var. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Patenti bitmiş büyük moleküllü biyoteknoloji ürünlerinin bir an önce halkın hizmetine uygun fiyatlarla sunulması lazım. Biyobenzer ilaca ruhsat ne kadar süratle verilir ve piyasaya sürülürse, ülkemize o kadar katkısı olur.
Aynı zamanda ülkemizin ihracatı sağlıklı bir şekilde ilerler. Bu sayede klinik programlarımız ilerlediği gibi Türkiye'deki Faz 1 ve Faz 2 çalışmalar da hızlanır. Know how artar, eğitim artar, daha kuvvetli bir bilim kaynağı haline gelir, ekosistem büyür.
Türkiye'de şirketler biyoilaç yatırımı ve üretimi yaptığını söylüyor. Bu yatırımları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bunu bir propaganda aracı olarak yapıyorlar. Ortada ciddi bir yatırım yok. Beni sektörden bir arkadaşım fabrikanız ne durumda diye arıyor. Nedenini sorduğumda kapasitesinin yeterli olmadığını söylüyor ve beraber üretim yapmayı teklif ediyor. İlaç sektörü dünyadaki 4-5 önde gelen sektörden biridir.
Bu alanda yatırımların meyveleri birkaç yılda alınmaz, çok uzun yıllar ve büyük teşvikler gerekir. Örneğin Güney Kore uzun yıllar bu alana yatırımlar yaptı, teşvikler verdi. Bugün daha piyasaya verilmemiş ama know how'u başlamış olan yenilikçi ürünlerden yıllık 10-15 milyar dolarlar civarında gelir sağlandığı görüyoruz.
ÜRÜNLER DAHA HIZLI RUHSATLANDIRILMALI
Türkiye ilaç sanayiinin gelişmesi için hangi adımlar atılmalı?
İlk sırada eğitim olur. Eğitim çok süratli bir şekilde düzeltilirse, komisyonlarda, Avrupa ve ABD'nin kabullendiği ürünleri, üç aydan fazla bekletmeden ruhsatlandırabiliriz. İkincisi, patenti dolmuş ürünlerin biyobenzerlerini yapan firmaların ruhsatlarını birkaç ay içerisinde devreye sokmak gerekir.
İlaç ruhsatlarını verecek komisyon grubu, ABD'de olduğu gibi Sağlık Bakanlığı'nın yönetiminden alınıp Cumhurbaşkanlığına bağlanmalı. Böylece komisyonlar daha bağımsız olur. Yeni bir ilaç üretiminin maliyeti milyar dolarlarla ifade ediliyor. Yerli sanayi firmalarına biyobenzer ruhsatlar verilsin ki bir yerlerden başlanabilsin.
İlaç sanayiinin yeni bir atılıma gitmesi, daha da büyümesi için ne yapılması lazım?
Teşviklerin hayata geçirilmesi büyük önem taşıyor. Ruhsatlandırma süreçlerinin hızlandırılması gerekiyor. Burada fiyat kırarak rekabet eden yabancı sermayeli firmalara da dikkat edilmeli. Global oyuncular zaten bizim çok önümüzde. Yerli sanayi sadece biyobenzer ilaç üreterek yabancı firmalarla rekabet edemiyor.
Yabancı firma şu anda jenerik olmuş ilaçtan 10-15 yılda zaten büyük paralar kazandı. Burada kamunun her şeye rağmen yerli üretimi desteklemesi gerekiyor.
Çoğu zaman aslında kısa vadede pahalı olan toplum için orta vadede ucuzdur. Çünkü istihdamı artırırsınız, know how sağlarsınız. Burada laboratuvarlar kurup gençlerin biyoteknolojide, mühendislikte, kimyada, mikrobiyolojide gelişimini sağlarsınız. Yani olayı makro bazda görmek lazım.
Yaklaşık 55-60 milyon İsviçre Frankı ciroya sahip bir grup olarak, bunların büyük bir bölümünü İsviçre'deki faaliyetlerden mi sağlıyorsunuz?
Tabii, daha çok İsviçre ve diğer batılı ülkelerdeki faaliyetlerden sağlıyoruz. Almanya'dan ortaklaşa çalışarak imalatını yaptığımız ve ruhsatını alarak girdiğimiz firmalar var. Dört tane ilacı şu anda İsviçre'de piyasa vermiş bulunuyoruz. Yeni ilaçlarımız da devreye girecek.
Peki Türkiye'de kaç tane ilacınız var?
Ineogen'in ortağı olduğu TR Pharm olarak dışarıdan getirdiklerimizle 12-14 ilacımız var. Ayrıca, ruhsatlandırmada bekleyen 7-8 ürünümüz bulunuyor. Yine 7-8 tane alacağımız ürünler var. Firmaların çalışma sistemimize güvenine bağlı olarak lisanslı firmalar bizimle çalışmayı tercih ediyor.
Biz aldığımız işi ciddi yapıyoruz, kuvvetli medikal kadromuz var. Çok kuvvetli medikal kadrosu olmayan ilaç şirketi, ilaç şirketi değildir. Klinik programlara girmeyen ilaç şirketi, ilaç şirketi değildir. Üretim yapmak kolaydır, önemli olan yenilikçi ilaç bulabilmektir. Siz eğer klinik programlarınızı geliştiriyorsanız, bilim yapıyorsunuz demektir.
AR-GE çalışmalarının pahalılaşması nedeniyle şirketler farklı ülkelerdeki start up'lara ciddi paralar ödüyorlar. Siz de bu tür yatırımlar yapıyor musunuz?
Evet, İsviçre'deki şirketimiz birkaç tane firmayla ufak çapta olsa da yapıyor. Bunlara cüzi miktarlarda yüzde 1'lik, yüzde 2'lik ortaklıklar yaparak ilerliyoruz.
Ama belli bir seviyeye geldiğimizde tabi ki kendimiz bu sahaya girmek istiyoruz. Türkiye olarak iki tane ürün bulsanız, 20 yıl bunu patentli satsanız, ülkeye getirdiğiniz para ne kadardır tahmin edebilir misiniz? Ama bunları yaratmak bu mevcut sistemle olmaz.
Peki bunun için ne yapmak lazım?
Direkt olarak ilaç ruhsatlandırma geliştirme departmanı, bağımsız bir enstitü olmalı. TÜBİTAK gibi Cumhurbaşkanlığı'na bağlanmalı ve yenilikçi ilaç üretiminden anlayan bir yönetici tarafından yönetilmeli.
Nüfusumuz genç olmakla birlikte hızlı ve fakir bir şekilde yaşlanıyoruz. Sağlık giderleri artacak. Sağlık bütçesi yeter mi?
Türkiye'nin bütün ilaç bütçesi 5 milyar dolar. Daha önce 15 milyar dolardı. 82 milyon insana 5 milyar dolarlık bir bütçe ile hizmet veriyorsunuz. Bütün bütçe içinde 5 milyar dolar çok az bir rakam.