ARAM EKİN DURAN
eduran@ekonomist.com.tr
Temmuz ayı sonunda ilan edilen yeni kabinede Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı olarak görev alan Ahmet Eşref Fakıbaba, Kurban Bayramı’nın hemen öncesinde ilk özel röportajını Ekonomist’e verdi. Et fiyatlarından sulamaya verilecek teşviklere, fındık piyasasından yeni ihracat hamlesine kadar merak edilen pek çok konuda sorularımızı yanıtlayan Fakıbaba, bakanlığı döneminde et fiyatlarındaki ateşin söndürüleceği sözünü veriyor.
Fakıbaba, “2,5-3 ay gibi kısa bir vadede yüksek et fiyatlarındaki ateşi söndüreceğiz. Uzun vadede ise ithalata gerek kalmayacak noktaya geleceğiz” diyor. Fakıbaba’ya sorularımız ve aldığımız yanıtlar şöyle: Önümüz
Kurban Bayramı ve her yıl olduğu gibi yüksek et fiyatları vatandaş açısından ciddi bir sorun. Bu soruna sizin bakışınız nedir?
Bana göre şimdilik konuşmamak lazım. İşi bitirdikten sonra sizlerin karar vermesi lazım. Planımız, programımız var. Burada herkesin kazanması lazım. Üreticinin de sanayicinin de tüketicinin de kazanması lazım. Ama fiyatlarda fırsatçılık yapmak isteyene izin vermeyeceğim. Bunun için de elimdeki araçları kullanmaktan çekinmeyeceğim. Yani ben piyasayı regüle eden bir kurumum, bunu kullanırım. Geçen yıl sekiz ay içinde 18 bin 700 ton karkas et ithal edildi. Buna rağmen piyasa doymadı. Ben piyasadaki dengeyi özel sektör ile birlikte sağlayacağım. Et ve Süt Kuru-mu’nu et ithal eden bir kurum olmaktan çıkarmamız lazım.
Yani fiyatların düşmesi için piyasa koşullarına müdahale mi edeceksiniz?
Regülasyon görevimi çekinmeden yapacağım. Et fiyatları konusunda 2,5-3 ayda piyasada çok ciddi bir rahatlama olacağına inanıyorum. Yani kısa vadede ateşi söndüreceğiz. Uzun vadede ise ithalata gerek kalmayacak noktaya geleceğiz. Yağlanan hayvanını Kurban Bayramı’nda daha çok kazanmak için piyasaya sürmeyenler var. Biz bunun için ithalatı serbest bıraktık. Benim esas amacım küçük üreticiyi desteklemek, çiftçiyi köyünden şehre getirmemek, o köyde insanca yaşamını sürdürecek parayı kazanmasını sağlayacak koşulları oluşturmak.
Tarım ürünlerinde de ithalat çok tartışılan bir konu. Sizin döneminizde ithalatta gerileme olacak mı?
Ben samimi söylüyorum, Türk iş adamlarıyla gurur duyuyorum. Sağlık sektörüne bakıyorsunuz, gıda sektörüne bakıyorsunuz, hayvancılık sektörüne, tarıma bakıyorsunuz, çok büyük gelişmeler var. Ama beni üzen şey şu; yeterli mi, değil. Daha fazla olması lazım. Böyle bir ülke buğday ithal ediyor deniliyor. Buğday ithal ediyoruz ama bunu un olarak, makarna olarak, bisküvi olarak satıyoruz. Buğdayı alıp da ekmeklik un olarak vermiyoruz ki. Katma değer sağlayıp daha büyük para elde ediyoruz.
Ama buğday ekim alanlarının azalması gelecek açısından endişe yaratmıyor mu?
Türkiye büyüyor. Kaç tane mera alanına imza atıyorum, diyor ki okul yapacağım. Valiyi arıyorum, diyor ki mera alanı özelliği yok. Ben devletin valisine güvenmeyeyim, milletvekiline güvenmeyeyim, kime güveneceğim? Boş mu kalsın orası? Değerlendirilmesi lazım. Türkiye artık 60’lı yılların, 70’li yılların Türkiye’si değil. Gelişiyor Türkiye. İster istemez bazı şeyleri değiştirmek zorundasınız. Tarım işçisi çok büyük para kazanamıyor, arazi onun değil, kiralıyor. Bizim vermiş olduğumuz alan bazlı destekler, mazot, gübre desteği tapu sahibine gidiyor. Bunlarda değişiklik yapmamız lazım. Çiftçinin kazanması lazım. Şehre gitmemesi için, göç etmemesi için çiftçinin kazanması lazım. Özellikle de bunları kadınlar üzerinden desteklememiz lazım. Kadın köyde kalırsa, çocuk ve baba gitmez.
Tarımda en önemli sorunlardan biri kullanılabilir arazilerin önemli bir kısmında hala sulama yapılamaması. Bu alanda bir çalışma olacak mı?
Bana göre Türkiye tarımında en ama en önemli iki konu sulama ve eğitimdir. Tüm yatırımların buraya yapılması gerektiğini düşünüyorum. Trakya’da, GAP’ta, KOP’ta her yerde en acil ihtiyaç bu. Kendi dönemimde ülke genelinde vahşi sulama sistemini bitirip, kapalı sulama sistemine geçeceğiz. Belki de Fakıbaba dönemi gelecekte bununla anılacak.
Peki bu büyük değişim için nasıl bir yol haritası gündemde?
Biz zaten kapalı sulamaya geçişte yüzde 50 hibe veriyoruz. Vahşi sulama yüzde 60 toprak ve su kaybına neden oluyor. Bu inanılmaz bir oran. Burada en büyük mesele eğitim. Çiftçimize bu alanda, mikro düzeyde mutlaka eğitim vermek zorundayız. Hazırlıklarımız bu yönde. Ayrıca net olarak söylüyorum, vahşi sulamadan kapalı sulamaya geçmeyenin kanalındaki suyu keseceğiz. Bu kadar net söylüyorum. Bundan sonra vahşi sulama yasak. Vahşi sulama ile Türkiye toprağını, suyunu, gübresini, emeğini kaybediyor. Bir ay içinde Sayın Cumhurbaşkanı’nın da katılımıyla bu konuyu görüşeceğiz. Ayrıca bayram sonrasında Ankara Polatlı’da su çalıştayı düzenleyeceğiz.
Tarım ve hayvancılık ürünleri ihracatına ilişkin yeni bir stratejiniz var mı?
Özellikle Çin’i tarım ürünlerinde bizim yakalamamız lazım. 21 Eylül’de bir heyetimizi Çin’e göndereceğiz. Ben de gideceğim ve özel görüşmeler yapacağız. Çin’de bir müşavirlik ofisi açacağız. Tarım müşaviri arkadaş, eline çantayı alıp dolaşacak, “Ben de domates var, kiraz var, peynir var, süt var” diyecek. Artık orada ne eksikse... Bu pazarı biz yakalarsak, zaten sorunumuz bitecek. Ama şu var, bizim A, B, C planlarımızın olması lazım. Bakın bir uçak krizi yaşadık, aylarca domatesi konuştuk. Ya arkadaş, başka alternatif pazar bul. Yani elinizde sadece bir market olduğu zaman zorlanırsınız. Tarım Bakanı olarak, her yerle istişare edip, ürünlerimizi pazarlamamız gerektiğine inanıyorum.