Türkiye ekonomisi neredeyse bir yıldır bir kriz yaşıyor. Ekonomik kamuoyu, 31 Mart'taki yerel seçimler sonrasında hükümetten bu krizi sona erdirecek bir program açıklaması beklentisine girmişti.
DR. ORHAN KARACA
okaraca@ekonomist.com.tr
Ancak iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) 31 Mart'ta kaybettiği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimine yönelik itirazları bir türlü bitmediği için hükümetten böyle bir program gelmedi.
Gerçi yerel seçim sonrasında bir program açıklaması yapıldı ama somut önlemler içermediği için bu açıklama kimseyi tatmin etmedi ve bu konudaki beklenti de bitmedi.
Ancak geçen hafta Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) 31 Mart'taki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal edip 23 Haziran'da tekrar seçim yapılması kararını vermesiyle işin rengi tamamen değişti.
İstanbul Türkiye'nin en büyük şehri olduğu için tekrarlanacak bu seçim neredeyse bir genel seçimmiş gibi muamele görüyor. Türkiye'ye ilişkin belirsizliği biraz daha arttırıp uzattığı için de bu seçim ekonomideki krizi biraz daha derinleştireceğe benziyor.
Bu karar sonrasında dolar kurunun yeniden tırmanışa geçip 6,20 TL'nin üzerine kadar çıkması da buna işaret ediyor.
NE OLACAK ŞİMDİ?
Bu sayfalarda sürekli işlediğimiz için ekonominin ne durumda olduğundan uzun uzun bahsetmeye herhalde gerek yok. Geçen yılın ortalarında patlak veren kriz sonucunda Türkiye ekonomisi 2018'in son çeyreğinde yüzde 3 küçülmüştü.
Sanayi üretimi, perakende satışlar ve dış ticaret verileri gibi öncü göstergeler bu yılın ilk çeyreğinde de yüzde 3 dolayında küçülme görebileceğimizi düşündürüyor.
Ekonomideki küçülmeyle birlikte tırmanışa geçen işsizlik oranı bu yılın ocak ayında yüzde 14,7'yi buldu. Ocak ayı itibariyle işsiz sayısı ise 4,7 milyona yaklaşmış durumda ve bu Türkiye için bir rekor.
Yıllık tüketici enflasyonu yüzde 20'ye yakın düzeyde seyrediyor ve bu da yüzde 5'lik hedefi dörde katlıyor. Bütçedeki açık artmaya devam ediyor.
Mart ayında 88,4 milyar TL'yi bulan yıllık bütçe açığının gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranı ise tahminlerimize göre yüzde 2,3 dolayına kadar yükseldi. Bu ortamda tek olumlu gelişmeyi cari açıktaki düşüş oluşturuyor.
Ancak o da ekonomideki küçülmenin ürünü olduğu için sevinilecek bir tarafı yok. Ekonomideki küçülmeyle birlikte düşüşe geçen cari açığın GSYH'ye oranının şubat ayında yüzde 2,3 dolayına indiğini tahmin ediyoruz.
31 Mart'taki yerel seçimler sonrasında ciddi bir istikrar programı açıklanıp uygulanmaya başlasaydı önümüzdeki aylarda bu göstergelerin düzelmeye başladığını görebilirdik.
Ancak şimdi eğer hükümetin bu yönde bir niyeti varsa bile böyle bir programın açıklanması için İstanbul'daki tekrar seçimin sonuçlanması beklenecek gibi görünüyor. Bu da neredeyse iki aylık daha bir zaman kaybı anlamına geliyor.
Üstelik maliyet sadece zaman kaybından da oluşmuyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptalinin pek de güçlü bir hukuksal gerekçeye dayanmıyor gibi görünmesi dünyanın Türkiye'deki demokrasiye ilişkin algısını biraz daha bozmuşa benziyor. Bu da Türkiye ekonomisinin geleceğine olan güveni iyice zayıflatmış bulunuyor.
Böyle bir ortamda ülkeden yabancı sermaye çıkışının hızlanması beklenir ki zaten geçen hafta kurlarda yaşanan yükseliş de buna işaret ediyor. Bu yükselişin Merkez Bankası'nın cılız politika hamleleriyle durdurulması ise pek mümkün görünmüyor.
Döviz kurlarındaki yeni yükseliş muhtemelen enflasyonu tekrar azdıracak. Bu da iç talebi daha da zayıflatarak ekonomideki küçülmenin biraz daha derinleşmesine neden olacak.
Ekonomideki küçülmenin derinleşmesi işsizliğin rekorlar kırmaya devam etmesine yol açacak. Hükümet harcamaları kontrol altına almaya çalışsa bile ekonomideki küçülme vergi tahsilatını yavaşlatacağı için bütçedeki açık artmaya devam edecek.
Bu ortamda cari açık ise düşmeyi sürdürecek ve hatta bir süre sonra cari fazla ortaya çıkabilecek.
Kısacası, tekrar seçim ekonomideki krizi biraz daha derinleştirecek gibi görünüyor.