Garanti BBVA’nın Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) uyum sürecinde Türkiye’deki yatırımların önünü açmak ve ihracat süreçlerine destek olmak amacıyla başlattığı ‘İhracatta Sürdürülebilir Gelecek’ buluşmalarının beşincisi Adana’da gerçekleşti. Bu toplantıda Eski Hazine Müsteşarı, iktisatçı ve ekonomist kimliğinin yanı sıra yazar ve akademisyen kimliğiyle de öne çıkan Dr. Mahfi Eğilmez ile bir araya geldik. Ekonomi alanında önemli ve dikkat çekici değerlendirmelerde bulunan Dr. Mahfi Eğilmez’in enflasyondan para politikasına, faizden kura, tasarruf paketinden yapısal reformlara kadar kritik konulardaki analizleri şöyle:
"ESAS OLAN, YAPISAL REFORMLARI HAYATA GEÇİRİP KALICI PARAYI ÜLKEYE ÇEKMEK"
2023 Temmuz-Ağustos-Eylül’ün toplam enflasyonu 22 puandı. Bu yıl aynı aylarda, enflasyonda baz etkisiyle bu 22 puan çıkacak, yerine yaklaşık 10 puan gelecek ve baz etkisiyle enflasyonda ani bir düşüş olacak. Yabancı yatırımcılar bunu görüyor, bu nedenle CDS’ler düşüyor. Kredi notlarında düzelmeler söz konusu. Son dönemde artan yabancı girişlerini de bu çerçevede değerlendirebiliriz. Yabancı yatırımcılar, parasını kurtaracağına emin olduğunda gelir; şu anda da eminler ve o yüzden alımlarını artırıyor. Mehmet Şimşek ve ekibinin bu politikası devam ettiği sürece de alımlarını sürdürürler. Ama esas olan, sıcak parayı çekmekten ziyade yapısal reformları hayata geçirip kalıcı parayı ülkeye çekmek ve kendi yatırımcılarımızın da yatırım yapmasını sağlamaktır. Orada daha çok yolumuz var.
"HUKUKUN BELİRSİZ OLDUĞU YERDE BIRAKIN YABANCIYI YERLİ YATIRIMCI DA YATIRIM YAPMAZ"
Sorumunuz sadece ekonomide değil. Türkiye’nin hukuk göstergelerindeki durumu da çok kötü. Hukukun üstünlüğünde 2015’te 142 ülke arasında 80’inci sıradayken 117’nci sıraya düştük, burada çok ciddi gerilemiş durumdayız. Hukukun belirsiz olduğu yerde bırakın yabancıyı yerli yatırımcı da yatırım yapmaz. Yapısal reformlar içerisinde en öncelikli konu, en ‘olmazsa olmazı’ eğitim ile hukukun üstünlüğünün sağlanması ve hukukun herkese A’dan Z’ye eşit olarak uygulanmasıdır. Hukuk; Cumhurbaşkanı’na da sokaktaki vatandaşa da aynı ve eşit uygulanmak zorunda. Bunu sağlayamazsak ekonomide yol kat edemeyiz, atılan adımların devamlılığı gelmez.
"ÜCRET-FİYAT ÇEKİŞMESİNE’ GİRDİK, BİZİM ESAS SORUNUMUZ ENFLASYONU ÇÖZMEK"
Türkiye, asgari ücrette kısır döngüye girdi. Asgari ücret arttıkça zamlar da artıyor, bu da enflasyonu tetikliyor. Biz tam anlamıyla ‘ücret-fiyat çekişmesine’ girdik. Bizim esas sorunumuz, enflasyonu çözmek. Bunu çözemezsek bu kısır döngüden çıkamayız. Ancak işi öyle bir noktaya getirdik ki yüzde 70 enflasyondan çıkış öyle davul zurnayla, kolay şekilde olmayacak. Tasarruf tedbirleriyle içinden çıkabileceğimiz bir tabloda değiliz. Birçok şirket batacak, hepimiz çok sıkıntı çekeceğiz. Gerçek bu.
"DIŞ BORCUMUZU ÖDEMEK İÇİN DOLAR KAZANMAK ZORUNDAYIZ"
Dünyada iki türlü para var: birincisi dolar, Euro gibi dünyanın en yerinde kabul edilen ve sahiplerine alışveriş sağlayan rezerv paralar. ABD’de ABD’li bir şirket elindeki dolarla dünyanın her yerinde alışveriş yapabilir ama Türk şirket TL ile bunu yapamaz. Dolayısıyla ABD’nin, İngiltere’nin, Japonya’nın, yani parası ‘rezerv para’ olan ülkelerin dışı borcu yoktur, her türlü borcunu kendi bastığı parayla öder. Ama bizim öyle değil. Biz, dış borcumuzu ödemek için dolar kazanmak zorundayız. Kendi bastığımız parayla sadece kendi iş borcumuzu ödeyebiliyoruz. Bu nedenle bizim enflasyonla mücadelemiz para politikasıyla olmaz.
"ETKİLİ BİR PARA POLİTİKASININ YANINA MALİYE POLİTİKASI DA MUTLAKA EKLENMELİ"
Türkiye ekonomisinin sadece para politikası yani faiz silah üzerinden enflasyon sorununu çözmesi mümkün değil. Bu noktada para politikası tek başına yeterli değil; bunu yaşayarak gördük, görmeye de devam edeceğiz. Sadece faizi artırarak ya da indirerek enflasyonu, ekonomiyi düzeltmek mümkün değil. Etkili bir para politikasının yanına maliye politikası da mutlaka eklenmeli.
"ŞU ANDA TÜRKİYE’DE VERGİ SİSTEMİ, ÇOK SAĞLIKSIZ BİR YAPIDA İŞLİYOR"
ABD faizi artırıp enflasyonu önleyebilir ama bizim bunun yanına mutlaka maliye politikasını koymamız, kamu harcamalarını azaltmamız gerek. Vergileri de artırmamız şart ancak mevcutta vergi topladığımız kişilerden aldığımızı artıraraktan söz etmiyorum. Yapılması gereken; vergilerin kayıt dışından toplanması. Şu anda Türkiye’de vergi sistemi, çok sağlıksız bir yapıda işliyor. Topladığımız vergilerin yüzde 70’i, dolayı yani KDV, ÖTV gibi son derece adaletsiz vergiler. Sadece kalan yüzde 30’u gelir vergisi, kurumlar vergi gibi vergilerden oluşuyor. Bizim bu yapıyı değiştirmemiz gerek. “Gelir vergisini artıralım” demiyorum; kayıt dışından alınan bazı artırarak bu yapıyı değiştirebiliriz. Ayrıca yanına da yapısal reformları koymak zorundayız.
"MEVCUT GÖRÜNÜMLE DEVAM EDERSEK DOLAR/TL KURU BU SEVİYELERDE KALABİLİR"
Bir ülkede piyasa ekonomisi geçerliyse fiyatlara, faize, kura karışmamak gerekir, hepsi ekonomi ne yöne gidiyorsa ona göre kendi belirlenir. Ama bizde öyle değil. Kur tespit etmek, fiyatları ve faizi baskılamak gibi istekler devreye girince ortaya karışık bir durum çıkıyor. Eğer şu anda yüzde 70 olan enflasyonumuz yüzde 45’lere gerileyecekse kur da şu an bulunduğu noktadan öteye gitmeyebilir. Mevcut görünümle devam edersek dolar/TL kuru bu seviyelerde kalacakmış, çok yukarılara ya da çok aşağılara gitmeyecekmiş gibi görünüyor.
"EĞER TCMB FAİZİ BİRAZ DAHA DA ARTIRIRSA DOLAR/TL 25,00’LERE KADAR GERİLEYEBİLİR"
Peki dolar/TL daha da düşer mi? Eğer TCMB faizi biraz daha da artırırsa dolar/TL 25,00’lere kadar da gerileyebilir. Buna hazır olmamızda fayda var. Kurun daha yukarı gitmesini hükümet de istemiyor. Şu anki kur doğru olmayabilir ama göstergelere baktığımızda gidişat böyle devam edecekse kurun çok artacak gibi bir durumu yok. Tabii Türkiye sürprizler ülkesi, bunu da unutmamak gerekiyor.
"FAİZİ GERÇEK ENFLASYON OLAN YÜZDE 120’YE ÇIKARIRSAK BATARIZ"
Türkiye, ekonomi politikaları açısından geldiği noktada birçok ülke içerisinde apayrı bir tarafta konumlanıyor. Şu an TÜİK enflasyonu yüzde 70 sınırında bulunurken ENAG’a göre enflasyon yüzde 124 seviyelerinde ve gerçeğe en yakın tahminlerden biri de ENAG ölçümü diyebiliriz. Bu ortamda; TCMB’nin politika faizi ise yüzde 50. Ama TCMB faizini gerçek enflasyon olan yüzde 120’ye çıkarırsanız hep beraber batarız; sağlam, büyük holdingler dahil kimse kalmaz. Faiz, çok ilginç bir araçtır. Albert Einstein; “Dünyadaki en büyük güç bileşik faizdir” diyor. Faiz tek başına bir ekonomiyi batırmak için yeterlidir; eğer faiz politikasını yanlış set ederseniz batarsınız. Türkiye’nin başına gelen de 2021’de bu oldu. Ancak faizi doğru şekilde kullandığınızda da ekonomiyi tek başına kurtarabilmesi mümkün değildir. Yanına mutlaka yapısal reformları koymak, hukuku, demokrasi düzeltmek, birçok adım atmak gerekir. Şayet bunları yapmazsak çıkış, imkânsız hale gelir.
"FAİZİN YÜZDE 8,5’E KADAR İNDİRİLMESİ BUGÜNKÜ FACİAYI YARATTI"
Son veriler ve ortaya çıkan tablo; Türkiye’nin enflasyon yaratarak büyüyebilen bir ülke olduğunu gösteriyor. 2021 Eylül’de “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” tezini ortaya atarak enflasyon arttığı halde faizi düşürmeye başlamamız, kırılma noktamız oldu. O tarihte hem enflasyon hem de TCMB faizi yüzde 19 seviyelerindeydi. Eğer o dönemde TCMB faizini yüzde 19’dan yüzde 22’ye çıkarsaydık bugünkü tablomuz bu olmayacaktı, bu sorunların hiçbirini yaşamayacaktık. Ama TCMB tam tersine faizi yüzde 8,5’e kadar indirdi ve karşımıza böyle bir facia çıktı. Şimdi de bunu çözmeye çalışıyoruz.
"TÜRKİYE’DE GELİRE GÖRE TÜKETİM YAPMA DÖNEMİ BİTTİ"
Türkiye; kendi kendine sorun yaratıp onu çözmekle uğraşan bir ülke. Normalde insanlar borçlanmıyorsa gelirine göre tüketim yapar; kalan kısmıyla da tasarruf eder. Türkiye’de gelire göre tüketim yapma dönemi, 2021’in son çeyreğinden itibaren faiz indirimleriyle beraber yerini tüketimin arttığı döneme bıraktı. Çünkü tasarruf yapmanın bir anlamı kalmadı. Enflasyonun yüzde 50 olduğu yerde faize yüzde 20 derseniz, yüzde 20 ile o tasarrufu bankaya koyan vatandaş yıl sonunda zarar eder, faiz aldığı halde zararda kalır. İşte bu denklem de tüketimi ve harcamaları inanılmaz derecede arttırdı.
“KUR KORUMALI MEVDUAT BAŞA BELA OLDU”
Faiz, çok önemli bir göstergedir. Faizi yanlış belirlerseniz ekonomide her şey yanlış gider. Biz de faiz politikasını yanlış kurgulandığımız için ortaya çıkan kur artışını tutabilmek adına Kur Korumalı Mevduat’ı (KKM) icat ettik ve bu da başa bela oldu. Sonuçta; attığımız bir yanlış adım yüzünden, üzerine atılan 1000 doğru adıma rağmen sorunlar da büyümeye devam etti, hala da düzelemedik. Geldiğimiz noktada bir de hayatımıza skimpflasyon, shrinkflasyon, greedflasyon gibi yeni enflasyon çeşitleri girdi. Kimseye kızamayız. Fahiş fiyat yoktur, fahiş ekonomi politikası yanlışı vardır. İnsanlar gelecekte kurun nereye gideceğini, fiyatın ne olacağını öngöremediği noktada mevcut enflasyonun üzerinde bir fiyat talep ederler ki onun yerine koyacağı bazı garantileyebilsin. Buna da ‘açgözlülük enflasyonu’ deniyor. Bizde maalesef çoklu enflasyon söz konusu.
“GELİR DAĞILIMININ BOZULMASI TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK, EN CİDDİ SORUNU”
Türkiye’nin TÜİK’e göre resmi işsizlik oranı yüzde 8,6 ancak gerçek işsizlik oranı çok daha yüksek, yüzde 24-25’lerde. Gelir dağılımımız bozuluyor, Türkiye’nin en büyük, en ciddi sorunu bu. İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka gibi Kuzey ülkelerinde ve Bulgaristan, Romanya gibi eski sosyalist ülkelerde bu dağılım iyi. Türkiye ise ciddi bozuk ülkeler arasında yer alıyor. 2022’de Türkiye’de en yüksek gelir grubu ile en düşük gelir grubu arasındaki fark 8,5 olarak gerçekleşti. Gelirden en yüksek payı alan nüfusun yüzde 20’si yani yaklaşık 17 milyon kişi toplamda 906 milyar dolarlık GSYH’nin 451 milyar dolarını alıyor. Böylece Türkiye’de orta sınıf yok oluyor.
“ÇOK CİDDİ BİR BÜTÇE VE NAKİT AÇIĞIYLA KARŞI KARŞIYAYIZ”
Hazine’nin nakit açığı, çok önemli bir veri. Çünkü finanse etmemiz gereken bu.2022’de 169,5 milyar TL, 2023’te de 625 milyar TL olan Hazine’nin nakit açığı 2024’ün ilk dört ayında 807,4 milyar TL’ye yükseldi. Çok ciddi bir bütçe ve nakit açığıyla karşı karşıyayız ve bunları finanse etmek hiç kolay değil. Köprü ve otoyol zamlarıyla başladık ancak o iş bu kadarla kalmayacak. Muhtemelen ciddi vergi artışları gelecek.
“GEREKTİĞİNDE PARA POLİTİKASINI SIKILAŞTIRIRIZ” DENİYOR, DAHA NE OLMASI GEREKİYOR?
TCMB, enflasyon hedeflemesi politikası uyuluyor. Hedef, 20 yıldır yüzde 5 ama bir kez bile bu hedefe yaklaşamadık. Ona rağmen bu hedefi ısrarla koruyoruz. Şu anda TCMB Başkanı, “Gerektiğinde para politikasını sıkılaştırırız” diyor ama daha ne olması gerekiyor? Bu yıl maliye politikası tarafında bütçe açığında da bu yıl ciddi bir çöküş var. Bütçe açığımız yüzde 6’lara doğru gidiyor. Maalesef burada büyük bir başarımız yok.
“DOLARİZASYON, TÜRKİYE’NİN ‘KADER GÖSTERGELERİ’NDEN BİRİ”
Dolarizasyon yani para ikamesi, Türkiye’nin ‘kader göstergeleri’nden biridir. Dolarizasyon; bankalardaki mevduatın yüzde kaçının döviz mevduatı olduğunu gösteren bir veri. 2001 krizinden sonra dolarizasyon, yüzde 57’lerdeydi. Yani bankalardaki her 100 TL’lik mevduatın 57 TL’si dövizde, 43 TL’si TL’deydi. Türk insanı kendi parasına güvenmiyordu; haksız da değildi. İnanılmaz bir enflasyon vardı ve parayı TL’de tutmanın hiçbir anlamı olmadığı için dövize dönülmüştü. O dönemde Türkiye, kamuoyunca “Kemal Derviş Programı” olarak bilinen IMF Programı uyguladı. Bu program, bankacılık reformunu getirdi; bankaların sermaye yapısı güçlendirildi, kötü bankaların fona alınarak ayrıştırılması gibi çok ciddi adımlar atıldı. Ardından kamu mali disiplini sağlandı; bütçe açıkları düşürüldü, kamunun borçlanma yükü azaltıldı. Paradan 6 sıfır atılması, manevi olarak olumlu bir etki yaptı. Bunların sonucunda da dolarizasyonda düşüş başladı.
“DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE YATIRIMLARINDA CİDDİ BİR DÜŞÜŞ VAR”
Tüm bunların ardından 2005’te Avrupa Birliği (AB) ile tam üyelik müzakereleri başlayınca, 2006’da Türkiye’ye 22 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye yatırımı geldi. 1923-2005 yılları arasında Türkiye’ye giren doğrudan yabancı sermaye yatırımı 15,4 milyar dolar seviyesindeydi. Bir yıl içinde, bunun yüzde 30 fazlası ülkeye girdi. 2006’dan sonraki dört yılda da bu yabancı sermaye girişi devam etti ve o dönemde toplamda 73 milyar dolarlık para girişi yaşandı. Peki, biz bu yatırımları ne yaptık? Eğer o dönemde bir Varlık Fonu kurulsaydı ve o paranın bir kısmı oraya alınsaydı başka bir noktada olurduk. Biz ‘Hollanda sendromu’na yakalandık. 2010’da AB ile ilişkiler soğudu ve ardından yatırımlar düşmeye, kur ve dolarizasyon yükselmeye başladı. Böylece dolarizasyonda da yüzde 70’lerle zirveleri gördük, şu an ise 2001’deki gibi yine yüzde 57’lerdeyiz. Bunun içinde KKM da var, ben KKM’yi tamamen döviz olarak kabul ediyorum. Bir ülkenin vatandaşlarının kendi ülkenin parasına güvenmeyip kendisini koruyabilmek başka bir para birimine geçmesi çok tehlikeli bir durum ve tüm ölçüleri de bozuyor. Geldiğimiz noktada doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında ciddi bir düşüş var.
“SWAP HARİÇ NET REZERVLERİMİZ -32 MİLYAR DOLAR SEVİYESİNDE”
TCMB’nin elindeki net rezerv sadece 22,1 milyar dolar, swap hariç net rezervler ise -32 milyar dolar seviyesinde. İşte yabancı yatırımcılar, yatırım yaparken bu veriye bakıyor. Bu miktar, Çin’de 3,5 trilyon dolar. Bugün 262’lerde olan Türkiye’nin CDS primi de AB ile ilişkileri koparmadan önce 113 seviyelerindeydi, yani yaklaşık olarak 1 dolar 10 cent seviyesindeydi. Bugün bu noktaya bir türlü gelemiyoruz.
“TÜRKİYE, ORTA GELİR TUZAĞINDA TAKILIP KALDI”
1980’de Türkiye’nin kişi başına geliri 2 bin 50 dolarken Kore’ninki 1.985 dolardı. Bugün kişi başına gelir bizde 13 bin dolarken Kore’de 36 bin dolar, yani bizim yaklaşık üç katımız. Oturup bunu incelememiz gerekiyor. Geldiğimiz noktada kişi başına gelirde Arjantin de Balkanlar da bizden iyi durumda. Kişi başına gelirde 2013’lerde dünya ortalamasının üzerine çıkıyorduk ancak maalesef gelinen noktada yanlış bir modele girdik, ekonomiyi bıraktık ve Türkiye, orta gelir tuzağında takılıp kaldı. Ama doğru kararlar alınırsa en kolay düzeltilecek şey de ekonomidir.
“TÜRKİYE’NİN ‘BATMASINI’ ENGELLEYEN 2 ÖNEMLİ UNSUR VAR”
Peki, nasıl oluyor da Türkiye ‘batmıyor’? Türkiye’de inanılmaz bir yastık altı varlık var ve bu önemli bir güç sağlıyor. Dünya Altın Konseyi’nin tespitine göre; bugün yastık altında 3 bin 800 ton altın bulunuyor, bu da 250 milyar dolar eder. Garanti olarak görülüyor yastık altı ve bu nedenle yastık altından onları ekonomiye kazandırmak çok zor. Ayrıca Türkiye’de yine yastık altında yurtiçi ve yurtdışı kayıtlı ve sistem dışı dövizin 100-150 milyar dolardan fazla olduğu öngörülüyor. Altın ve döviz rezervleri, yine Türkiye’nin ‘batmasını’ engelleyen unsurlardan biri. Ayrıca Türkiye, müthiş bir kriz ustası.
Dr. Mahfi Eğilmez’in makro göstergelerde 2024 tahminleri:
*GSYH: 1.114 milyar dolar
*Kişi başına gelir: 12 bin 765 dolar
*Büyüme: %3,1
*İşsizlik: %9,6
*Enflasyon: %45
*Dolar/TL: 40,00 ancak bu seviyeleri görmeyebiliriz.
*Cari işlemler dengesi/GSYH: %-2,8