Bildiğimiz tüm iletişim klişelerini bir yana bırakıyoruz. Tüm dünyanın dilinde de ajandasında da sürdürülebilirlik var. Peki, şirketlerin sürdürülebilirlik iletişimi ne kadar sürdürülebilir? İşte esas mesele bu...
Uzun zamandır iletişimde ana başlıklardan biri sürdürülebilirlik... Doğan Holding'ten Borusan Grubu'na, Yıldız Holding'ten Zorlu Grubu'na kadar pek çok holdingin yanı sıra Abdi İbrahim'den Anadolu Efes'e, MeylDiageo'dan Aselsan'a kadar farklı sektörlerde faaliyet gösteren pek çok şirket de art arda sürdürülebilirlik raporlarını açıklıyor.
Pandemi sürdürülebilirlik ajandaları için adeta bir kırılma noktası ya da diğer bir ifadeyle "wake-up call" oluşturdu. Bunu sadece pandemi etkileriyle sınırlandırmak da haksızlık olur.
Tüm dünya bu yaz orman yangınlarıyla mücadele verdi. Diğer taraftan iklim değişikliği buzulları eritirken, selleri artırıyor. Susuzluk başka bir tehdit, yeşil bitiyor, dünya çölleşiyor. Tüm bunlar bir felaket senaryosu olarak değil, gerçeğin tam kendisi olarak yaşamımızı etkiliyor.
Pandemi, sadece çevresel konuları değil, eşitsizlik, yoksulluk, istihdam, insanların sağlığa ve eğitime erişimi, kadının iş dünyasında temsiliyetinin önemi gibi birçok sosyal sürdürülebilirlik başlıklarının da ivedilikle masaya yatırılması gerektiğinin dersini hepimize verdi.
Yani 'sürdürülebilirlik' deyip geçmeyin; çevresel, sosyal ve yönetişime dair tüm bu konular, önümüzdeki 10, hatta 20 yılın iş dünyasının gündeminin ve haliyle iletişimin de odağını oluşturacak.
COP26 BEKLENTİLERİ
Avrupa Birliği'nin ilan ettiği 'Yeşil Mutabat'ın maddeleri oldukça net; 2050'ye kadar sera gazı emisyonlarının sıfırlanması, ekonomik büyümenin kaynak kullanımına bağlılığının sona ermesi, kimsenin ve hiçbir bölgenin geride bırakılmaması temel hedeflerini içeriyor.
Kasım ayında İskoçya'da yapılacak ve Türkiye'den de Arçelik ve Sabancı Topluluğu başta olmak üzere sürdürülebilirlik liderlerinin katılacağı 26'ıncı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP26), dünyada iklim konusunda atılacak adımlarla ilgili beklentileri yükseltiyor. Yani şirketler de toplumlar da bu konuda boş durmuyor. Durmalarının da imkanı yok.
Çünkü sürdürülebilir olduğunu taahhüt etmeyen şirketler yakın dönemde müşteri de çalışan da bulamayacak. McKinsey'in "Z Kuşağı Araştırması" bunu net bir şekilde görülüyor. Bu kuşağın şirketlerden beklentilerinin başında, dünyanın sürdürülebilirliği için ortaya konulacak insiyatif geliyor.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK RAPORLARI
Diğer taraftan esas soru, 'sürdürülebilirlik iletişiminin kendisi sürdürülebilir mi?' Elbette bu kapsamda şirketlerin yapılanların şeffafça raporlanması önemli. Ancak raporların sunumu konusunda çelişkili bir durum ortaya çıkabiliyor. Nasıl mı? Birçoğu kuşe kağıda basılan bu raporların, iş ortaklarına baskılı bir şekilde teslim edildiği de düşünüldüğünde ortaya çıkan bütçeler ve karbon emisyonu, durumu komikleştiriyor.
Bu konuda, yapılan işin kendisinden çok daha yüksek bütçelerin iletişime ayrıldığını da söylemek yanlış olmaz. Son yıllarda sürdürülebilirlik alanında doğru adım atan şirketlerin sayı her geçen gün artsa da hala Corporate Knights gibi dünyanın en sürdürülebilir şirketleri listelerinde çok az Türk şirketinin olması da dikkat çekici. Umarız ilerleyen yıllarda bu durum da olumlu yönde değişir.