Geçen çarşamba günü Alman devleti, 30 yıllık tahvil ihraç etti. Bu ihalede piyasa beklentilerinin tersine bir durum oluştu. Nasıl mı?
TALAT YEŞİLOĞLU
tyesil@ekonomist.com.tr
Ana paralarını 30 yıl boyunca Alman devletinin tahvillerine yatıranlar, değil faiz almak, faiz ödemeyi kabul etti! Şöyle ki, bu tahvil sahipleri ana paralarından eksiltme suretiyle Alman maliyesine yıllık binde 1,1'lik faiz ödemesi yapacak!
İkinci bir olguyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Geçen hafta bir bankanın genel müdürüyle sohbet ederken, "Şu anda dünyada 17 trilyon dolar civarında para var ve 0 faizle değerleniyor" bilgisini paylaştı. Her iki gelişme de yurtdışı kaynaklı.
Türkiye'ye gelince… Geçmişte, enflasyondan dolayı negatif faiz oldu. Tahvil alanlar, bankalarda mevduat hesabı açan yatırımcılar, ana paralarını bile koruyamadılar. Merkez Bankası'nın son faiz indirimiyle birlikte şu anda da böyle bir risk oluştuğunu anımsatmak isterim.
Döviz tutanlar ise belli aralıklarda yükseliş dalgasını yakalama umudu taşıyor. Bazen haklı çıktılar, bazen de ekonomiye güvenmedikleri için döviz yatırımlarında ısrarlı oldular. Nitekim, bugün itibariyle bankalardaki toplam yatırımların yüzde 56'sı dövizden oluşuyor.
Burcu'nun hazırladığı kapak haberiyle yukarıdaki ifadelerin ne ilgisi var diye sorgulanabilir. Zincirleme birkaç noktaya dikkat çekme gereksinimi duyuyorum. Birincisi, "Bankalardaki bütün yatırımlarınızı bozdurun ve start up'lara yatırım yapın" demiyorum.
Çünkü start up'lardaki başarı oranının yüzde 10 civarında olduğunu biliyoruz. Tersinden bakalım, her 10 girişimden biri başarılı oluyor ve bu da koyduğunuz kaynağı fazlasıyla çıkarıyor.
Örneğin, Ekonomist'in 'Yılın Kadın Girişimcisi' Hande Çilingir'in kurucularından olduğu Insider'a yatırım yapanların dolar bazında ne kadar kazandığını sorun, sorgulayın. Yemeksepeti de öyle, Trendyol da. En taze satış lyzico'da oldu.
Özetle diyorum ki, kapak haberimizde yer verdiğimiz gibi, Türkiye'nin dört bir tarafına yayılmış 60 kuluçka merkezinde 10 binlerce genç, iş fikirlerini ekonominin bir parçası yapabilmek için gecesini gündüzüne katıyor.
Kimileri her gece salçalı makarna yiyor, kimileri de asgari ücreti bile bulamayan kaynaklarla idare etmeye çalışıyor. Bütün bu engeller, onların iş fikirlerinin peşinden koşmalarına engel olmuyor. Bu gençlere daha çok sahip çıkalım. Onları ziyaret edelim, mentorlük desteği verelim, çözümlerini şirketlerimizde deneme ortamı yaratalım.
Bütün kaynaklarımızla değil ama yüzde 5-10'uyla destek sağlayalım. En azından deneyenlerin sözlerine kulak verelim. Türkiye'nin daha fazla insan kaynağını kaybetme lüksü yok.
İnanın bana, bu gençlerin iş fikirleriyle, buldukları çözümlerle şirketlerin süreçleri iyileşecek, dijitalleşmek zorunda olan Türkiye, rakipleriyle daha sıkı rekabet edebilecek ve dijital dünyanın asli oyuncularından biri olabilecek.
Kuluçka merkezlerini ziyaret ettiğimiz bir hafta diliyorum.