Reform ve güven

25 Şubat 2019
Ülkemizin reformlara gereksinimi var. Toplumun çok farklı kesimlerinin fikir birliği yaptığı bir konu bu. Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Manisa’da yaptığı açıklamada, seçimlerden sonra reformlara odaklanılacağını söyledi.

TALAT YEŞİLOĞLU
tyesil@ekonomist.com.tr

Aynı fikirdeyim, bence de Türkiye’de ciddi bir şekilde reformlara odaklanılması gerekiyor. Öncelik de hukuk reformunda olmalı. Aslında yeni yasal düzenlemelerden ziyade, var olan yasalara uyum göstermek bile ciddi bir reform anlamına geliyor.

Hukuk reformu, Türkiye’nin iç ve dış dünyada örselenen ‘hukuk devleti’, ‘demokratik toplum’, ‘insan hakları’ gibi kavramlardaki gerilemesini durdurup iyileştirecektir.

Hukukla başlayacak bu adım, ekonomi, ama özellikle de ‘güven’ olgusunu olumlu etkileyecektir. Tüketici güveni bildiğiniz gibi diplerde.

Neden olduğunu, Türkiye’de ilk tüketici güven endeksini hazırlayan akademisyen Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, iç sayfalardaki röportajında gayet net bir şekilde anlatıyor. Tüketici güven endeksini en çok etkileyen döviz kurları şu anda istikrar kazanmış gibi görünüyor.

Lakin, gerek ekonomi oyuncuları gerekse sokaktaki insanlarda “Seçimlerden sonra döviz yükselecek” beklentisi azımsanacak gibi değil. Beklentinin ne kadar temeli olduğu ayrı bir tartışma konusu ama genel beklenti maalesef böyle.

‘Güven’ olgusunu etkileyen ikinci bir etken de faiz oranları. Ekonomi yönetiminin aldığı önlemler, finansal sistem üzerinde kurduğu ‘görünmez’ baskı, faiz oranlarını aşağıya çekti. Faizlerin düşmesi bankaların daha çok kredi kullandıracağı anlamına mı geliyor? Rakamlar ortada, kredi hacmindeki büyüme, enflasyon karşısında negatif seyrediyor. TL mi, döviz mi? Bu sorunun yanıtını giriş haberinde bulabilirsiniz.

Hisse senetleri piyasasının performansı belli. Yükseliş sırasında siyasetçiler “Borsa yükseliyor” ifadesini kullanıyor. Olmadığı zaman da sessizlik dönemi başlıyor! Enflasyon yüzde 20’de.

Yüzde 5 hedefine ilişkin kararlılık kağıt üzerinde kaldı ve “Biraz yükselse bir şey olmaz, büyüme daha önemli” anlayışının bizi nereye getirdiği ortada.

İşsizlik göstergeleri iyi değil, muhtemelen bir miktar daha bozulacak. İşsizlik oranını sabit tutmak için Türkiye’nin büyüme oranı en az yüzde 5,5-6 arasında olmak zorunda. 2018’i geride bıraktık. 2019’u yüzde 1 büyümeyle kapatırsak sevineceğiz gibi görünüyor.

Bu tablodan pozitif mesaj çıkar mı? Çıkmaması için bir neden yok. Oyunda kalacağız ve mücadele edeceğiz. Burcu ve Ayşegül’ün hazırladığı Franchising100 araştırmasında okuyacağınız gibi, 20’nin üzerinde farklı sektördeki 3 bin 500’ü aşkın işletmenin 65 bin zincirle oluşturduğu ekosistem güzel bir örnek.

Büyüklüğü 43 milyar dolara ulaşan bu sistem, yeni girişimcilerle büyüme temposunu sürdürmek hedefinde. Tabii ki, daha dikkatli hesaplar yapılarak, riskler küçültülerek. Eski günlerdeki koşulların geçerli olmadığını biliyoruz. Gelirler azaldı, dijitalleşme iş yapış şekillerini değiştirdi. Ayak uyduramayan bedelini acı bir şekilde öder…

“Oyunda kaldığımız” bir hafta diliyorum…