Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci tura kalması ile birlikte, ekonomi yönetiminden döviz piyasası ve bankalara ilişkin birbiri ardına yeni adımlar geldi.
Hükümet bir yandan dolar kurunda ani yükselişleri engellemeye çalışırken, diğer yandan Türk Lirası'nı bankalar eliyle cazip kılmak için tedbirler alıyor.
Hemen 14 Mayıs seçimleri sonrasında üç uygulama art arda yürürlüğe kondu. 15 Mayıs'ta gününde kredi kartından nakit çekim ile kredi kartıyla kuyum ve döviz alımlarına sınır getiren Merkez Bankası, bu uygulamaya yönelik tepkiler sonrasında kararını geri almak zorunda kaldı.
16 Mayıs'ta ise kredi büyümesine göre menkul kıymet tesisi uygulamasının kapsamını genişleterek, diğer ticari krediler ile tüketici kredilerini de bu kapsama dahil etti.
Hemen ardından 17 Mayıs'ta Resmi Gazete'de yayınlanan Merkez Bankası kararında da bankaların dövizden TL'ye ek dönüşüm yükümlülüğü bireysel hesaplar için yukarı çekildi.
Buna göre gerçek kişi hesaplarında mevcut yüzde 5 dönüşüm hedefine ek olarak, 26 Mayıs-28 Temmuz arasında ek yüzde 10 hedefi daha getirildi. Böylelikle TL'ye dönüşüm hedefine ulaşamayan bankalar, eksik kalan tutar için 6 ay süreyle ilave negatif faizli tahvil tutmak zorunda kalacak.
REZERVLER VE BORÇ SORUNU
Fakat bu tedbirlerin ekonomide yaşanan belirsizlik ve yüksek enflasyon nedeni ile oluşan döviz talebini veya yavaşlayan özel sektör yatırımları ve ihracatı canlandırması pek mümkün görünmüyor.
Türkiye'nin borçlanma maliyetini gösteren kredi risk primi (CDS) ilk tur seçim sonuçlarının netleşmesi ile hızla yükselişe geçerken, TCMB'nin brüt rezervleri ise son 21 yılın en düşük seviyesini gördü.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) son açıkladığı brüt rezerv verilerine göre, TCMB'nin brüt rezervleri seçimden önceki hafta 9 milyar dolar düşerek 105,1 milyar dolar seviyesine geriledi. Bu düşüş pandemi döneminden bu yana gözlenen en sert düşüş olurken, net rezervler de 2,3 milyar dolara gerileyerek son 21 yılın en dip seviyesini gördü. Swap hariç net rezervler ise eksi 57, 8 milyar dolar olarak gerçekleşti.
Bununla birlikte Türkiye'yi ekonomide bekleyen kritik sorunlarından birini de şirketlerin yüklü döviz borçları oluşturuyor. Türkiye'de döviz sorunu giderek artarken, kısa vadeli dış borç stoku mart sonu itibariyle yüzde 8,7 artışla 161,4 milyar dolara ulaştı.
TCMB verilerine göre, mart sonu itibariyle orijinal vadesine bakılmaksızın vadesine 1 yıl veya daha az kalmış dış borç verisi kullanılarak hesaplanan kalan vadeye göre kısa vadeli dış borç stoku ise 203,3 milyar dolara ulaştı.
FAİZ SABİT KALDI
Ekonomide tüm bu gelişmeler yaşanırken, TCMB Para Politikası Kurulu (PPK) mayıs ayında da politika faizini (bir hafta vadeli repo faiz oranı) yüzde 8,5 seviyesinde sabit tuttu. Böylelikle faizdeki seviyenin değişmezliği dördüncü ayını tamamlamış oldu.
TCMB'den yapılan açıklamada, "Sanayi üretiminde yakalanan ivmenin ve istihdamdaki artış trendinin sürdürülmesi açısından finansal koşulların destekleyici olması deprem sonrasında daha da önemli hale gelmiştir. Bu çerçevede Kurul, politika faizinin sabit tutulmasına karar vermiştir. Kurul, para politikası duruşunun fiyat istikrarı ve finansal istikrarı koruyarak deprem sonrası gerekli toparlanmayı desteklemek için yeterli olduğu görüşündedir" denildi.