AYŞEGÜL SAKARYA PEHLİVAN
osakarya@ekonomist.com.tr
Türkiye’nin lokomotif sektörlerinden perakende, 2016 yılında yaşanan terör olayları, darbe girişimi ve döviz kurlarındaki artıştan en çok etkilenen sektörlerden biri oldu. Her yıl çift haneli büyüyen sektör ilk kez geçen yıl yerinde saydı. 2017’de toparlanma olsa da sektörde ayakta kalmak zorlaşırken oyunun kuralları da değişiyor.
Geçtiğimiz günlerde ‘Perakendede Liderlik’ isimli kitabının genişletilmiş ikinci baskısını piyasaya çıkaran Servet Topaloğlu, perakende sektöründeki değişimleri en iyi analiz eden isimlerden biri. Sektörün önde gelen şirketlerinde üst düzey yöneticilik ve danışmanlık yapan Topaloğlu, Real’i Türkiye’ye getirmiş, Tanşas’ın dönüşüm sürecini yönetmiş ve son olarak da BİM’in yeni süpermarket zinciri File’nin kuruluşunda yer almıştı. Topaloğlu’na göre perakende sektöründeki büyüme potansiyeli hala devam ediyor.
Ancak birbirinin benzeri konseptlerin tüketicileri sıktığını söyleyen Topaloğlu, perakendede artık inovasyon yapan şirketlerin öne çıkacağını ifade ediyor.
Topaloğlu’na perakende sektöründe oyunun değişen kurallarını ve yeni dönem trendlerini sorduk.
Perakende sektörü zor bir dönemden geçiyor. Sizce şirketler bu sınavı geçebildi mi, sektör ayakta kalmayı başarabildi mi?
Sektör ayakta çünkü perakende doğrudan halkın içinde bir sektör. Ağırlıklı olarak gıda perakendeciliğinden bahsedersek, temel ihtiyaçlara hitap ettiğiniz için yaşayan bir sektör. Bununla birlikte tabii ki hava da özellikle son iki yıldır güneşli değil, fırtınalı. 2018’de hala siyasi ve ekonomik anlamda toparlanma olmazsa, kazananlar kayıt dışı olanlar ile organize tarafta sistemlerini kuran, belli bir ölçeğe ulaşmış, sermayesi güçlü olanlar olur. Diğer değişle yelpazenin iki ucunda olanlar yollarına devam eder. Orta taraf ise çöker.
2017 perakende sektörü açısından nasıl gidiyor?
Bu yıl geçen yılın son altı ayına göre daha iyi gidiyor. Bazı belirsizliklerin ortadan kalkması, referandumun sonuçlanması olumlu gelişmeler. Merkez Bankası’nın politikaları siyasilerden çok etkileniyormuş gibi görünüyor. Bu da piyasayı rahatlatıyor. Şu an tedbirli bir iyimserlik var.
Önümüzdeki dönemde dengeler nasıl değişecek?
Organize perakendenin payı yüzde 50 seviyesinde. Geleneksel kesim ciddi bir direnç gösteriyor ve hala organize perakende için ciddi bir potansiyel taşıyor. Organize perakendeciler geleneksel taraftan pay alacak. Avrupa’da bu oran yüzde 80. Geleneksel bir yapımız olduğu için geleneksel pazarın bizde daha yüksek olması beklenir. Bana sorarsanız organize perakende gelenekselden 20 puan daha pay alıp yüzde 70’lere çıkabilir.
Son yıllarda formatlar arasında ciddi bir rekabet var. Sizce bu savaşın bir kazananı var mı?
Organize perakendeyle geleneksel arasındaki rekabetin yanı sıra organizenin kendi içinde de bir savaşı var. Buradaki format savaşlarının bir kesin galibi ve mağlubu var. Kesin mağlup hipermarketler. Kesin galipler ise discount ve süpermarket formadan. Ama discount’lar şu sıralar bir adım daha önde. 2014 yılından itibaren ara bir format olarak hibrid bir model olan discount süpermarketler de bu format savaşına katıldı. Süpermarketin belirli unsurlarıyla discount’un en iyi tarafları harmanlanarak bir konsept yaratıldı. Bu formatın Türkiye’deki örneği BİM’in File markası. O format piyasayı şekillendirecek.
Hipermarketlerin de son dönemde geri dönmeye başladığını görüyoruz. Sizce başarılı olma şansları var mı?
Tüketici bugün neden hipermarkete gitsin? Bunun için bir sebep yaratmak gerekiyor. Eskiden gidiyorlardı, çünkü tüketici her ihtiyacını tek bir çatıaltında, ucuza ve hijyenik koşullarda oralarda bulabiliyordu. Şimdilerde ise artık bu imkanlar süper ve discount marketlerde de var. Hipermarketlerin for-matlarına özgün yeni bir dönüşüme ihtiyaçları var.
Kitabınızda diriliğini kaybetmeden irileşme üzerinde duruyorsunuz. Sizce perakende sektörü sağlıksız mı büyüdü?
Sağlıksız büyüdü demek doğru olmaz. Pazarda ciddi bir boşluk vardı. Hızlı bir şekilde bu boşluk doldurulmaya çalışıldı. Konseptler birbirine benzedi ve sıkıcı bir hale geldiler. Yoksa potansiyel hala var. Size şimdi güzel bir fıkra anlatsam, etkilenirsiniz ve gülersiniz. Ancak ikinci ve üçüncü kez anlatırsam “yeter artık” dersiniz. Perakende sektörü de tüketiciye 10 yıl önce yeni AVM’lerle ve ferah, aydınlık ve şık mağazalarla güzel bir fıkra anlattı. Ama artık tamam. Yeni bir şeye ihtiyaç var. Bu yeni şeyin de tüketiciye fayda sağlaması ve makul fiyatlı olması şart.
Önümüzdeki dönemde yeni satın almalar bekliyor musunuz?
Bu her zaman açık bir opsiyon. Benim sektörde görmek istediğim şey, Türkiye Perakendeciler Federasyonu içinde yer alan 300’e yakın yerel perakendecinin Avrupa’daki örnekleri tarzında kooperatifleşmesi. Yapı şöyle oluyor. Yerel perakendeciler ortak bir şirket çatısı altında birleşiyor. Şirketin yapısı kooperatif gibi oluyor. Kamu bu yapıyı destekliyor. Her perakendecinin mağaza sayısına, sermayesine göre hissesi oluyor. Aileler mağazalarda kendileri çalışmaya devam ediyor. Ancak mağazalarda konsept, marka, IT sistemleri, pazarlama, satın alma ortak oluyor. Merkezden bunları yönetenler ise profesyoneller oluyor. Eğer ülkemizde bu şekilde bir yapılanma olsaydı, bu şirket bugün cirosuyla pazar lideri olacaktı. Bu yapı geleneksel perakendeden pay almayı tetikler. Bu da kayıt dışını kontrol altına alır ve rekabeti canlandırır.