DR. ORHAN KARACA
okaraca@ekonomist.com.tr
Böylece temel para politikası faizi olarak kullanılan TCMB'nin bir hafta vadeli repo borç verme faiz oranı yüzde 11,25'ten yüzde 10,75'e indi.
TCMB, para politikası faizini, geçen yılın temmuz ayından bu yana aşağı çekiyor. 2018'de ağustos ayında patlayan döviz krizi sonrasında yüzde 24'e yükseltilen ve uzun bir süre o düzeyde kalan para politikası faizi, ilk olarak PPK'nın 25 Temmuz 2019'daki toplantısında yüzde 19,75'e çekilmişti.
Bu oran 12 Eylül'deki toplantıda yüzde 16,5'e, 24 Ekim'deki toplantıda yüzde 14'e, 12 Aralık'taki toplantıda yüzde 12'ye indirildi.
Böylece 2019 yılı para politikası faizinin 1.200 baz puanlık indirimle yarıya çekilmesiyle kapatılmıştı. 2019'da sekiz olan PPK toplantısı sayısı 2020'de 12 olarak belirlenmiş ve her aya bir toplantı konulmuştu.
Bu durum 2020'de faiz indirimlerinin yavaşlayarak devam edeceğinin işareti gibiydi. Nitekim gerçekleşme de öyle oldu. Ocak ayı toplantısında yapılan 75 baz puanlık indirimi şubat ayı toplantısında yapılan 50 baz puanlık indirim takip etti.
AMAÇ VE FIRSAT
Para politikası faizindeki bu indirimlerin görünen amacı, iç talebi canlandırarak ekonomiyi 2018'de içine düştüğü resesyondan çıkarmaktı. Gösterge'nin diğer yazısında okuyabileceğiniz gibi, bu amaca da ulaşıldı.
Bu indirimlerin yapılması fırsatını ise enflasyonda geçen yıl mayıs-ekim arasında yaşanan "baz etkisi"ne dayalı büyük düşüş vermişti.
Yıllık tüketici enflasyonunun yüzde 20 dolayından yüzde 9'un altına kadar düştüğü bu dönemde para politikası faizinin hızla aşağıya çekilmesi piyasaları çok da tedirgin etmemişti.
Ancak enflasyondaki bu düşüş çoktan sona erdi ve hatta yeniden yükseliş başladı. Geçen ekim ayında yüzde 8,55 olan yıllık tüketici enflasyonu ocak ayı itibariyle şu anda yüzde 12,15 düzeyinde bulunuyor.
Üstelik enflasyon önümüzdeki aylarda da düşecek gibi görünmüyor. Böyle bir ortamda TCMB'nin para politikası faizini indirmeye devam etmesi ise ateşle oynamaya benziyor.
Çünkü reel faizin sıfırlanmasına ve hatta negatif tarafa geçmesine neden olan bu durum TL'ye olan talebi zayıflatıyor. Alternatif yatırım araçlarına yönelen paranın dövize yönelmesi tehlikesi ise yeni bir kriz yaşanması ihtimalini canlı tutuyor.
Umarız böyle bir gelişme olmaz ama son birkaç haftadır döviz piyasalarında yaşanan gelişmeler bu açıdan endişe verici. Şubat ayı başlarında 6 TL sınırını aşan dolar kuru, biz bu yazıyı yazdığımız sırada ise 6,10 TL'nin üzerine çıkmıştı.
Döviz kurlarındaki bu yükseliş sürerse neler olabileceğini daha 1,5 yıl önce yaşadığımız son tecrübeden herkes biliyor olsa gerek.
Böyle bir durumda enflasyonun yükselmesi, satın alma gücünün düşmesi ve iç talebin zayıflaması kaçınılmaz. Bu da ekonominin daha yeni çıktığı resesyona geri dönmesi demek.
TEHLİKELİ MACERA
Ekonomiyi resesyondan çıkarma amacına ulaşıldığına ve enflasyondaki düşüşün getirdiği fırsat da ortadan kalktığına göre, TCMB'nin para politikası faizindeki indirime çoktan ara vermesi gerekirdi.
TCMB, enflasyonun bu yılın sonunda yüzde 8,2 ve 2021 yılı sonunda ise yüzde 5,4 dolayına düşeceği yönündeki kendi tahminlerine dayanarak bu indirimlere devam ediyorsa, öncelikle ekonomik kamuoyunu bu düşüşe ikna etmesi lazım.
Ekonomik kamuoyu şu ana kadar böyle bir düşüşe ikna olmuş gibi görünmüyor.
TCMB'nin her ay düzenlediği Beklenti Anketi'nin sonuncusunun sonuçları, enflasyon beklentisini yıl sonu için yüzde 10,1, 12 ay sonrası için yüzde 9,6 ve 24 ay sonrası için yüzde 8,5 olarak veriyor.
Bunlar TCMB'nin tahminleriyle uyumlu değil. TCMB'nin kamuoyunu enflasyonun düşeceğine ikna etmeden faiz indirimlerine devam etmesi ise çok tehlikeli bir maceraya atılması anlamına geliyor.