Markalar ‘Afet İletişimi’ sınavı veriyor

Deprem felaketinin ardından markalarda yardım seferberliği başladı. Kimi yaptıklarını paylaşırken, sessizliği seçenler ise eleştiri yağmuruna tutuldu.

05 Mart 2023

Deprem felaketinin ardından markalarda yardım seferberliği başladı. Kimi yaptıklarını paylaşırken, sessizliği seçenler ise eleştiri yağmuruna tutuldu. 

İletişim uzmanları, markaların bu dönemde PR algısından uzak, samimi ve 'yanındayız' mesajları vermelerini doğru buluyor.
 

Ağustos ve yıllar içinde gerçekleşen diğer pek çok depremden sonra kaybettiğimiz insanları 'Unutmayacağız, unutturmayacağız' diye andık.

Ama deprem ülkesinde yaşadığımızı, depremin yarattığı yıkımı ve buna hazırlanmamız gerektiği gerçeğini yine unuttuk. Geçtiğimiz günlerde ilki 7.7, ikincisi 7.6 büyüklüğünde yaşadığımız iki deprem bunu somut olarak ortaya koydu. 

Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis, Malatya ve Elazığ'da büyük yıkıma ve can kaybına yol açan depremlerin ardından tüm kurum ve kuruluşların yanı sıra halkımız da felaketin yaralarını sarmak için hızlı aksiyon aldı. 

Markalar da büyük felaketin hemen sonrasında; yardım tırları, kurtarma ekipleri, ekipmanları ve bağışlarıyla desteklerini eksik etmediler. Bütün bunları sessiz sedasız yapanlar da oldu, bangır bangır ilan edenler de... 

Bu da markaların afet döneminde iletişim dillerinin nasıl olması gerektiği konusunu gündeme getirdi. Kimi iletişimciler "Bir elin verdiğini diğeri görmemeli" derken, kimileri de "Yapılan yardımlar ve bağışlar diğer markalara örnek olması açısından mutlaka paylaşılmalı" diyor.

TÜKETİCİDEN TEPKİ ALDILAR

'Afet iletişimi' konusunda markalar adeta sınav veriyor. Türkiye'de milyonlarca abonesi bulunan dijital içerik platformları Netflix, Disney + ve Sportify ile dünyanın en büyük kahve zincirlerinden Starbucks, bunu yaşayan markalardan oldular. 

Depremin ilk üç günü sessiz kalmaları nedeniyle yoğun eleştiriye maruz kalan dört markaya, sosyal medya aracılığıyla 'iptal' ve 'boykot' çağrıları yükselmeye başladı. Gelen tepkiler nedeniyle deprem ve destek içerikli mesajlarını paylaşmak durumunda kaldılar.
 

Bu markaların 'sessizliği' seçmelerinin tüketicilerin gözünde iyi karşılanmadığı gerçeğinden yola çıkan Kurumsal İletişimciler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı (KİD) Şule Yücebıyık, tüketicilerin, bağ kurdukları markaların böyle bir felakette nasıl şeyler yaptığına dair açıklama beklediklerini belirtiyor. 

Markalar açısından bakıldığında da yapılan iletişimde dengenin tutturulması gerektiğini vurgulayan Yücebıyık, "Bu dönemde markaların yapmaları gereken şey, 'Yaptıklarını saklama ama göze de sokma' olmalı. 

Markaların tüketicilere, PR algısı yaratmadan, 'yanınızdayız' mesajına vurgu yapan bir iletişim yürütmeleri, samimiyeti hissettirmeleri gerekiyor" diye anlatıyor.

MARKA İTİBARININ ARTMASI

Markamsen Kurucusu Nagihan Ünüvar da böyle bir afet dönemine markaların tepkisiz kalmalarının doğru olmadığı görüşünde. Herhangi bir yardımda bulunulmasa da yaşanan trajediden duydukları üzüntülerini hızlı bir şekilde paylaşmaları gerektiğini dile getiren Ünüvar, "Markanın kendi ürün ve hizmetlerini övecek şekilde reklam amaçlı bir iletişim kurması çok yanlış. 

Empati yapmak, anlamaya odaklı bir iletişim stratejisi benimsemek markanın tüm işleyişinde çok önemli. İnsanlara yardımcı olmak, markaya güven duyulmasını ve marka itibarının artmasını sağlar" diye ekliyor. 

Marka ve İletişim Danışmanı Nesrin Gündüz de "Markalar adına yapılan bağış ve taziyeler konusunda reklam refleksinden uzak durarak, kamuoyu vicdanını rahatsız etmeyecek şekilde duyurular yapılması bekleniyor" diyor.

REKLAMLARA ARA VERİLMELİ

Bir şirketin afet döneminde topluma destek olması ne kadar doğalsa bu verilen desteğin iletişiminin yapılmasını
da normal bulduğunu belirten BAU Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Selçuk Tuzcuoğlu ancak bunun abartılmamak şartıyla yapılması gerektiği görüşünde. 

"Bence samimiyet en önemli kriter. Uzatılan yardım elinin kimlere destek olduğunun bilinmesi müşterilerin de talebi" diyen Tuzcuoğlu, son afet sonrasında birçok markanın destek olmamakla suçlandığını ancak bunlardan birçoğunun afetzedelere destek vermiş ama sosyal medya gibi mecralarda duyurmamayı tercih etmiş şirketler olduğunu ifade ediyor. 

Bu sebeple afetin verdiği zararların önüne geçmeyecek ağırbaşlılıkla hangi alanlarda destek verildiğinin paylaşılmasının daha doğru bir strateji olduğunu anlatan Tuzcuoğlu, "Burada amaç; marka imajını cilalamak değil, çalışan ve müşterileri verilen destek ile ilgili bilgilendirme olmalı. 

Marka bu dönemde kârlılık gibi amaçlardan çok öte bütün amacının afetzedelere destek olduğunun bilgisini verebilmeli" diyor. Tuzcuoğlu, insanların yakınları ile ilgili bilgi kırıntılarının peşinde koştuğu bu dönemde reklam kampanyalarına da ara verilmesini düşünüyor.

AFET STRATEJİLERİ BELİRLENMELİ

Bu dönemde haber alma şansını engelleyen banner'lar ya da reklam videolarının tüketicilere itici geldiğinin altını çizen iletişim uzmanları, abartılı yardım bültenleri ve duyuruların da markalara olumsuz sonuçlar doğurabileceği uyarısında bulunuyorlar. 

Ayrıca, verilen destek ve yapılan yardımların marka temel felsefesi ile paralel olmasının da afet sonrası dönemde marka imajının pekiştirilmesinde daha yararlı olacağı üzerinde duruluyor. 

Yani hijyen alanında iddialı bir markanın, gıda maddesi yollamak yerine afetin hijyen boyutuna çözüm getirmesi, bir eğitim kurumunun, ilaç yardımı yapmak yerine eğitimi aksayan afetzedelere destek olması doğru aksiyonlar olarak değerlendiriliyor.

Öte yandan yaşadığımız felaket, markaların da 'afet stratejileri'nin önceden belirlemiş olmalarının şart olduğunu da göstermiş bulunuyor.

PROF. DR. DUYSAL ASKUN ÇELİK / PSİKOLOG YARDIM SESSİZ Mİ YAPILMALI?

“Deprem sonrası birçok kurum ve kişinin deprem yardımları yaptıkları açıklanıyor. Aslında gerçek yardım hiçbir karşılık beklemeksizin yapılan yardımdır. 

Ancak psikoloji literatüründe ‘diğergamlık’ olarak yer alan kavram ile ilgili araştırmalar, insan psikolojisinin karşılıksız bir şeyler yapmaya programlanmadığını, yani en ufak yardımda bile karşılığında bir şeylerin otomatik olarak beklendiğini sayısız bulgu ile desteklemiştir. 

Bununla birlikte yaşadığımız deprem felaketi sonrasında da birçok kurum kendi kimlik ve markalarını öne çıkararak bağış rakamlarını açıklamıştır. Etik olarak bakıldığında kuruluşların bu kadar kendilerini öne çıkartmaları tartışmalı bir konu ama tabii ki yasal hakları. 

Ancak eğer biz kurumları birey ve toplumların ötesinde birer lider ve örnek yapılar olarak kavramlaştırırsak ve konumlandırırsak, gerçekleştirdikleri eylemleri en temel düzeyde ve çoğunluk insan bilinci seviyesinin bir tık ötesine gidemediğinin birer göstergesi olarak da yorumlayabiliriz.”