Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadınların iş hayatında kalıcı yer edinmesini engelleyen en büyük sorunlardan biri. Türkiye, 2024 Dünya Ekonomik Forumu Küresel Cinsiyet Eşitsizliği raporunda 127’nci sırada yer alıyor.
Ekonomist Dergisi 22 Aralık-4 Ocak tarihli sayıdan
Türkiye’de kadın hakları mücadelesinin ön saflarındaki isimlerden biri olan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı (TKDF) Canan Güllü, merkezi hükümetin aksine iş dünyasında toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusuna ilginin artmaya başladığını söylüyor. Güllü, “Ancak bu tavrın az oranda bir kısmı check-list dediğimiz tarzda bir görev tamamlama iken bazıları gerçek anlamda şirket politikası olarak sürdürülüyor” diyor.
37 yıldır toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunda pek çok projeye imza atan Canan Güllü’ye iş dünyasının toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde oynadığı rolü ve atılması gereken adımları sorduk.
Uzun yıllardır kadın konularında sivil toplum örgütlerinde çalışıyorsunuz. Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadının iş hayatındaki rolü açısından geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dile kolay tam 37 yıl olmuş. Nasıl geçtiğini bilmeden başarıları çok fazla ama son yıllarda kazanılmış haklardan geriye düşüren iktidar politikaları nedeniyle başa sarıp yeniden mücadele edilen bir kısır döngüdeyiz. Ancak sayısal çoğunlukla aratan bir kadın mücadelesine de tanıklık ediyoruz. İşte bu mücadelenin temel sorun olarak gördüğü konudur toplumsal cinsiyet eşitsizliği. Bütüncül anlamı olarak kısaca yasal haklardan eşit yararlanma olarak tanımlayabileceğimiz bir talebin merkezi hükümet tarafından siyasal bir aktör kabul edilerek, anlam dejeneresi yaparak kitlelere LGBT evliliği ve kutsal aile yapısına zarar verecek diye tanımlamasının derin acılarını yaşıyoruz. 2024 yılı Dünya Ekonomik Formu Küresel Cinsiyet eşitsizliği raporuna göre Türkiye 146 ülke arasında 127’nci sırada yer alıyor. Bu rakam bile sonucun ne kadar vahim olduğunu bizlere anlatmaya yeter aslında. Ama bizi asıl üzen konu bu sonucun kadın cinayetlerine olan etkisi. Ülkemizde yılın 10 ayında 357 kadının erkek şiddeti sonrası hayatını kaybetti. Bu eşitsizliğin sürdürülebilmesini sağlayan kadın politikaları ile erken ve zorla evlenmenin önlenememesi, istihdamda kadınların sürdürülebilir olamayışı, bakım yükünün hala kadınlar üzerinde olması eşitsizliği derinleştiriyor.
İş dünyası bu mücadele sürecine yeterince etkin katılabiliyor mu?
Merkezi hükümetin aksine iş dünyasında bu konulara ilgi artmaya başladı. Açıkçası TKDF son sekiz yıldır özel sektör ile diyaloğu olan bir kurum. Sayısal olarak özellikle 2023-2024 yılında daha aktif gördüğümüz iş dünyası tavrını önleyici politikalara yönelik bilgilendirmenin ötesinde destek mekanizmalarına da çeviren kararlar almıştır. Ancak bu tavrın az oranda bir kısmı check-list dediğimiz tarzda bir görev tamamlama iken bazıları gerçek anlamda şirket politikası olarak sürdürülüyor. Bu açıdan oluşturulan iş birlikleri ile STK iş birlikleri ile kamu nezdinde dikkate değer işlere imza atıyorlar. Bu konuda işlettiğimiz ev içi şiddet acil yardım hattının özel sektör tarafından desteklenerek çalışmalara ülke genelinde ve 32 ülkede sürdürülebilir olmasını sağlıyor. Daha fazla taşın altına el koyma olarak tanımlayacağımız katılımın sorunların çözümünde etkin sonuçlar ortaya çıkaracağına inanlardan biriyim.
2024 yılı maalesef pek iyi bir yıl olmadı. Çok sayıda kadına şiddet haberi gündemi geldi. Özellikle teknoloji ile birlikte kadınlara yönelik dijital şiddetin arttığını söyleyebilir miyiz?
TKDF olarak son üç yıldır Meta ve Tik-Tok gibi sosyal mecraların güvenlik masasındayız. Ayrıca dijitalde kadınlar ve istismar yoluyla çocukların da çok sık istismara uğraması nedeniyle sahada yürüttüğümüz iki ayrı projemiz var uluslararası ortaklarımızla. Bilişim hukuku açısından bölgesel olarak yedi bölgede baroların çocuk hakları merkezleri ile Whatsapp grupları oluşturarak ayrıca yargıya intikal etmeden oluşabilecek durumlarda mahrem görüntülerin yer aldığı ve şantaj olarak kullanılan görüntülerin silinmesi konusunda da destek olmaya çalışıyoruz. Gelişen teknoloji ile hayatımıza giren akıllı telefonları kullanmayı bilmeyenler açısından oldukça yoğun dijital şiddet yardım çağrısı alıyoruz. Bu nedenle de içinde Google, Meta, Amazon, TikTok, Sony, Afrika ve Batı Avrupa’dan akademisyen ve STK temsilcileri ile İnterpol’ün yer aldığı bir koalisyonunun ortağı olarak önleyici politikalar ve yapay zeka kullanımında meydana gelebilecek fayda ve zararları tartışıyoruz. Dijital şiddet ve istismar açısından tehlike büyük.
ILO’nun C-190 Sözleşmesi iş dünyası açısından çok önemli. Türkiye bu sözleşmeyle ilgili hangi aşamada?
2019 yılında ILO tarafından onaylanan çalışma hayatında şiddet ve tacizin önlenmesine yönelik bu sözleşme henüz ülkemiz tarafından imzalanmadı. Federasyon, ILO ile imzaladığı protokol ile bu sözleşmenin sendikalar-belediyeler ve özel sektör nezdinde öğrenilmesi, politika belgesi deklare etmesi ve kurullar oluşması adına dört yıldır çalışmalar yapıyor. Merkezi hükümet tarafından da konu gündeme alınmıştır. C-190 konusunda Cenevre’den sertifikalı eğitim alan dört arkadaşımızla beraber sahada bu süreci yakından ve var gücümüzle takip ederek eğitimler veriyoruz. Global statüdeki özel sektörlerde iş kanunlarına uygun olarak bu politikayı hayata geçirme eğitimlerini 2024 yılında yoğunlaştırdık. Özellikle tekstil sektöründe ciddi eğitimlerle çok sayıda markaya ulaştık. Ayrıca Inditex ile 2025 yılında bölgeler nezdinde yapılacak eğitimler için prensipte iş birliği kararı aldık. Hem ev hem çalışma hayatını konsolide eden ve şiddeti kabul edilemez davranışlar olarak gören C-190 çalışma hayatında şiddet ve tacizin önlenmesi konusunda çok güçlü bir argüman olarak yerini alacaktır. Merkezi hükümet imzalamazsa dahi örneğin Antalya Büyükşehir Belediyesi imzalayarak yürürlüğe aldı. Keza Boyner Grubu da bu politika belgesini deklere etti.
Kadınların iş hayatına katılımını desteklemek için ne gibi adımlar atılmalı, beklentileriniz nelerdir?
Kadınlar için söyleyeceğim çözümler çocukları kapsamayacak ve sıkıntının giderilmesi sağlanmamış olacak. Dolayısıyla öncelikle çocuklarımızı kesintisiz eğitimle buluşturmalıyız. 4+4+4 sisteminin yürürlükten kaldırılması lazım. İlk dörtten itibaren oğlan çocukları çıraklığa kız çocukları tarlaya ya da erken yaşta zorla evliliğe kayıyor. Eğitim sonrası bakım yükü dediğimiz çocuklar için kreş, yaşlı bakım için bakım merkezleri açılması ve ebeveyn izinleri ile çocuk bakımının eşler arasında paylaşılmasını sağlayacak yasal düzenlemelere ihtiyaç var. Ayrıca istihdamda sürdürülebilirliğinin sağlanması adına eşit işe eşit ücret verilmesi sosyal hakların sağlanması (emzirme odaları veya süt izinleri gibi) ve tüm bu süreci destekleyecek kadınların çalışma hayatında tutunabilmesi için toplumsal bakış açısının kadınların desteklenmesinden yana tavır koymasını sağlamalıyız. Daha açık söylemek gerekirse zihniyet dönüşümü sağlanmalı. Eşitliğin sağlanmasına kadar Anayasa’nın 10’uncu maddesinde yazan pozitif ayrımcılığı işe alımlarda uygulamalıyız.
“Feminist akademi kuruyoruz”
“Bizi heyecanlandıran ve Türkiye de bir ilk olacak olan bir projemiz var. Bir sahil kasabasında Kadın-Çocuk Yaşam Merkezi ve Feminist Akademi’yi kuruyoruz. Bir yandan STK kapasite geliştirmesine, öte yandan eşitsizliğin giderileceği eğitimlerin verilmesine kurumlar ve sektörlerden gelecek iş birlikleri ile toplumsal dinamizmin değerlendirileceği toplantılara ev sahipliği yapacak, en önemlisi depreme maruz kalan kadın ve çocukları iki hafta süreyle buralarda ağırlayacak 100 yataklı bir merkez hayata geçireceğiz. Buradan da duyuralım: Özel sektör desteğine açığız. Yer belirlendi, arazi tahsisi tamam. 2025 Nisan ayında hizmete geçirmeyi planlıyoruz. Özel sektör desteğini bekleriz. Bir ilke imza atmanın heyecanı içindeyiz. Başaracağız. Çünkü biliyoruz ki yalnız değiliz.”