Çok zorlu ve gerilimli bir seçim sürecini geride bıraktıktan sonra, seçim döneminde olduğu gibi seçim sonrasında da hem siyasetin hem de toplumun birinci gündem maddesi ekonomi olmaya devam ediyor.
Sandıktan hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de TBMM'de Cumhur İttifakı için önümüzdeki beş yıl için güvenoyu çıktı. Bu sonuç ister istemez, 2018'den beri Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın talimatıyla hükümetin uyguladığı Yeni Ekonomi Programı'nın (YEP) devam ettirilip ettirilmeyeceği sorusunu da gündeme getiriyor.
Zira bugün Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu pek çok sorun, yani yüksek enflasyon, cari açık, dış ticaret açığı ve bütçe açığından oluşan üçlü açık, TCMB'nin eksiye düşen net rezervleri ve KKM gibi başlıklar, yeni hükümetin önünde çözülmesi beklenen en kritik sorunlar olarak öne çıkıyor.
Bu noktada seçim öncesi dillendirilen, fakat seçim zaferi sonrasında gerçekleşen Mehmet Şimşek'in ekonominin başına getirilmesi, piyasalarda ve iş dünyasında beklendiği gibi olumlu karşılandı. Şimşek'in Nureddin Nebati'den görevi devralırken,
'rasyonaliteye dönüş' vurgusu ise yakın gelecek için beklentileri artırdı.
BÜYÜMEDEN ÇIKAN MESAJ
Yeni dönemde ekonomide çizilecek rotanın mutlaka halkın belini büken yüksek enflasyona rağmen büyüme ısrarından vazgeçmek ve sürdürülebilir bir büyümeye kavuşmak için hızla makro ekonomik parametreleri düzeltmek, kurumların özerkliğine ve hukuka saygıyı hakim kılmak ekseninde olması gerekiyor.
Seçimlerden hemen sonra, 1 Haziran'da açıklanan 2023 ilk çeyrek büyüme verilerine baktığımız zaman, Türkiye'nin 6 Şubat depremlerinin etkisinin de yakıcı olarak yaşandığı 2023 Ocak-Mart döneminde (ilk çeyrek) GSYH'nin yüzde 4 oranında büyüdüğünü görüyoruz.
Büyümenin alt kalemlerine baktığımızda ise iç tüketimin ekonomiyi sırtlandığı, ihracatın ise hem içerideki maliyetler hem de dışarıdaki talep daralmasının etkisiyle zayıfladığı bir tablo ortaya çıkıyor.
İlk çeyrek itibarıyla Türkiye ekonomisinin büyüklüğü 17,1 trilyon TL olurken, üretim yöntemiyle yapılan hesaplamada tarım ve sanayi sektörleri GSYH büyümesini sınırlı da olsa aşağı çekti. Buna karşın inşaat sektörü yüzde 5,1 ile, hizmetler sektörü de yüzde 3,1 ile büyümeye kayda değer katkı sundu.
Bu dönemde net dış talep ise, 0,1 puanı ihracat ve 2,7 puanı da ithalattan kaynaklı olarak büyümeye 2,8 puan negatif katkı verdi. Öte yandan bir önceki çeyrekte yüzde 25'lere kadar gerileyen iş gücünün büyümeden aldığı pay, asgari ücret zamları ve EYT ödemeleri ile yaklaşık 13 puan artarak yüzde 38 seviyesine yükseldi.
OECD İÇİNDE İKİNCİ
Türkiye ilk çeyrekteki yüzde 4'lük büyümesi ile OECD'nin en yüksek oranda büyüyen ikinci ülkesi oldu. OECD ülkeleri arasında birinci çeyrekte ilk sırayı yüzde 6,4'lük büyümeyle İrlanda, ikinci sırayı yüzde 4 ile Türkiye aldı. Türkiye, bu oranla AB ülkeleri arasında ikinci, G20 ülkeleri arasında da üçüncü sıraya yerleşti. Bununla birlikte, Dünya Bankası da Türkiye için büyüme tahminini yükseltti.
Dünya Bankası Küresel Ekonomik Beklentiler Raporu'nun haziran sayısında Türkiye için büyüme tahminini bu yıl için yüzde 2,7'den yüzde 3,2'ye çıkardı. Raporda, Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 3,2, gelecek yıl yüzde 4,3 ve 2025'te yüzde 4,1 büyümesinin beklendiği bildirildi.
Köşemizin devamında işleyeceğimiz mayıs ayı enflasyon verilerinden de görüleceği üzere, yalnızca tüketim odaklı, sürdürülebilir kalkınmayı ve makro ekonomik gerçekleri hesap etmeden girişilen bir büyüme çabası Türkiye'yi dünyanın en hızlı büyüyen ülkelerinden biri yapsa da gelir adaletsizliğini çözmek ve doğrudan yatırımları artırmak gibi hayati alanlarda başarılı olamıyor.
Bu nedenle yeni ekonomi yönetiminin büyümeyi tamamen gözden çıkarmadan ama enflasyonla ve gelir adaletsizliği ile mücadeleyi temel alan bir programa yönelmesi beklentisi giderek artıyor.