ARAM EKİN DURAN
eduran@ekonomist.com.tr
Türkiye ekonomisi 2019 yılına, yüksek enflasyondan işsizliğe, düşük büyümeden aşırı borçlanmaya kadar pek çok sorunun gölgesinde girdi.
Tabloyu görmek için görsele tıklayın.
Yaz aylarında ABD ile yaşanan Rahip Brunson krizi sırasında Türk Lirası'nda oluşan tarihi değer kayıpları sonrasında Merkez Bankası'nın 625 baz puanlık faiz artırımıyla bir nebze de olsa durulan piyasalar, son aylarda ABD ile düzelme eğilimi gösteren diplomatik ilişkilere rağmen kırılganlığını korumaya devam ediyor.
İç talepte yaşanan aşırı daralma ve buna bağlı olarak yüzde 12'lere dayanan işsizlik, gerek vatandaşları gerekse iş dünyasını tedirgin etmeyi sürdürüyor. Ekonomi yönetimi ise eylül ayı sonunda açıklanan Yeni Ekonomi Programı (YEP) ile birlikte art arda destek paketleri hazırlayarak toplumda oluşan 'kriz' algısını yumuşatmaya çalışıyor.
Yılbaşından önce beyaz eşya, mobilya ve otomotiv sektörüne yönelik KDV ve ÖTV indirimlerini üç ay daha uzattığını açıklayan hükümet, hemen ardından asgari ücrete yaptığı yüzde 26 zam ile 'kriz' bulutlarını dağıtmaya çalıştı.
2019'A HIZLI GİRİŞ
2019'un geçtiğimiz ilk 10 günü ise hükümetin açıkladığı destek paketleri açısından baş döndürücü bir hızla geçti. Bu destek paketleri içerisinde sosyal yardım alan 2,5 milyonun üzerindeki haneye aylık 80 TL elektrik faturası desteğinden çiftçiye fark ödemesine, imar barışından işyerlerine sigorta desteğine kadar pek çok kalem yer aldı.
Bu destekler içinde özellikle futbol kulüplerinin borçlarının yeniden yapılandırılması, vatandaşların kredi kartı borçlarının Ziraat Bankası çatısı altında daha uygun faiz ve vade ile yeniden yapılandırılması ve 14 banka tarafından işletmelere 20 milyar TL kredi sağlanması öne çıktı.
Son olarak 11 Ocak'ta da Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından yapılan açıklamada, kredi kartlarıyla gerçekleştirilecek fiyatı 3 bin liraya kadar olan televizyon alımlarında üç ay olan taksit sınırının ise dokuz aya çıkarıldığı bildirildi.
"NASIL FİNANSE EDİLECEK?"
Ekonomi yönetimi tarafından alınan bu önlemlerin çarkların yeniden hızlanmasını sağlayıp sağlayamayacağı merak konusu. Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yalçın Karatepe, alınan önlemlerin kısa bir süre ekonomide yumuşama yaratabileceğini ancak daha kalıcı önlemler alınmazsa bu olumlu etkinin geçici olacağını söylüyor. Özel sektör borçlarının kamu bankaları tarafından üstlenilmesinin toplumsal maliyeti yüksek bir risk olduğuna da işaret ediyor.
Yalçın Karatepe, bu konuda şunları söylüyor: "Ziraat Bankası'nın uygulayacağı faiz oranları, piyasadaki faizlerin yarısından da düşük. Dolayısıyla vatandaşların bu düzenlemeye ilgi göstereceğini söyleyebiliriz. Haklılar da... Ancak yıllık yaklaşık yüzde 14 ile kredi veren Ziraat Bankası, bu kaynağı nasıl finanse edecek?''
"GELENEKLER BOZULUYOR"
Eski Hazine Müsteşarı ve Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mahfi Eğilmez, Türkiye'nin bütçe açığının küçük olması nedeniyle devletin ÖTV ve KDV indirimleri yapmasının doğru adımlar olduğunu dile getiriyor.
Buna karşın futbol kulüplerinin devreye sokulması ve kredi kartları borçlarının Ziraat Bankası çatısı altına toplanmasının doğru bir adım olmadığı görüşünde. Merkez Bankası kârının zamanından önce Hazine'ye aktarılmasının ise 'rasyonel' bir adım olarak değerlendirilebileceğini kaydediyor. Eğilmez, "İlk bakışta son derece akıllıca görünüyor. İlk üç ayda ciddi bir borç ödemesi var. Bu kâr ile borç ödenip faizler düşürülecek" diye konuşuyor.
Ancak Mahfi Eğilmez, hükümetin böyle bir adım atarak 70 yıllık Merkez Bankası geleneğini bozduğuna vurgu yapıyor. Eğilmez, "Biz hep gelenekleri boza boza bu hale geldik. Bankacılık sektöründeki gelenekleri de bozuyoruz. Bizim yeniden oturup yapısal reform işine başlamamız gerekiyor" diye konuşuyor.
KISA VADELİ KATKI
Gedik Yatırım Ekonomisti Erol Gürcan, şu ana kadar açıklanan destek ve teşviklerin ekonomik büyüme üzerindeki aşağı yönlü riskleri sınırlayarak kısa vadeli ekonomik görünüme olumlu katkı verebileceğini kaydediyor.
Gürcan, ekonomide oluşacak olumlu havaya rağmen bankacılık sektörünün kârlılığı açısından bir miktar aşağı yönlü baskı olacağını dile getiriyor. Erol Gürcan, sözlerine şöyle devam ediyor: "Şu ana kadar atılan adımların önemli bir bölümünü gerekli ve yerinde buluyoruz.
Bununla birlikte, özellikle beklenen dezenflas-yon sürecinin zarar görmemesi, dolayısıyla TL'nin değeri, ülke risk primi ve tahvil faizlerinin seyri açısından, para politikası-maliye politikası eşgüdümünün korunmasının son derece kritik bir önem arz ettiğini düşünüyoruz."
PROF. DR. SELVA DEMİRALP
KOÇ ÜNİVERSİTESİ
"UZARSA BÜTÇE SORUNU ÇIKAR'
"Dünya Bankası'nın son yayınladığı Türkiye İzleme Raporu'nda Türkiye ekonomisinde iç talepte ciddi daralma olduğuna ve bunun en çok işsizleri ve sabit gelirlileri vuracağına işaret ediliyor.
Dolayısıyla hükümetin bir miktar gevşek maliye politikası uygulayıp bu kesimlere destek vermesi anlaşılabilir. Kredi kartı borçlarına veya asgari ücretin enflasyondan fazla artırılmasına yönelik adımlar bu tür destekler.
Ama Dünya Bankası raporunda da vurgulandığı gibi, bu desteklerin ucunun kaçırılmaması gerekiyor. Çünkü bankaların sermayelendirme aşamasında, bu destekler nedeniyle bütçeye ciddi bir yük binebilir. Bu tür destek adımları kısa süreli olduğu zaman işe yarayabilir ama dozunu kaçırırsak, bütçe açığını artıracak bir etkene dönüşür ve önemli bir kırılganlık yaratır."