Global ligin yolu înovasyondan geçiyor

27 Aralık 2015
Sanko Holding’in yönetim kurulu başkanı Zeki Konukoğlu, eğitimini tekstil mühendisliği üzerine yapmış bir iş insanı. Uzun süre Sanko’nun tekstil bölümünün başkanlığını yaptıktan sonra şirketin yönetim kurulu başkanlığına oturdu.

SİBEL ATİK
satik@ekonomist.com.tr

Konukoğlu, tekstilde global lige çıkmanın yolunun ortak akıl, inovasyon ve şirketlerin üretim ile markalı ürün alanlarını birbirinden ayırmasından geçtiğini söylüyor. Türkiye’nin en güçlü kuruluşlarından biri olan Gaziantep merkezli Sanko Holding’in temelleri tekstil sektörüne dayanıyor.

1904 yılında büyük dedenin öncülüğünde atılan ilk adımların üzerinden bir asır geçmiş olmasına rağmen, tekstil hala grubun amiral gemisi konumunda.

Bugün beş ana sektörde 2 milyar doları aşan ciro ve 14 binin üzerindeki çalışan sayısına ulaşan Sanko Holding’in yönetim kurulu başkanı Zeki Konukoğlu, tekstilin geleceğine dair beklentilerini Ekonomist’e anlattı.

Konukoğlu, global lige çıkmanın yolunun ortak akıl, inovasyon ve şirketlerin üretim ile markalı ürün alanlarını birbirinden ayırmasından geçtiğini söylüyor.

Türkiye’nin en önemli üretim ve ihracatçı sektörlerinden biri olan tekstilde en eski gruplardan birisiniz. Tekstil sektörünün Türkiye sanayisinde kendine nasıl yer açtığından söz eder misiniz?

Türkiye’de tekstile önemli yatırımlar 70 ile 90’lar arasında oldu. Avrupa’da temel tekstil ürünlerinin tedarikçisi olduk. 90’lara kadar Türkiye Avrupa’nın yegane tedarikçisiydi ama daha sonra Ortadoğu, Pakistan ve Hindistan da devreye girince artık Türkiye o ülkelere göre pahalılaşmaya başladı. Türkiye’nin kabuğunu değiştirmesi gerekti ve bunu belli ölçüde sağladı.

Tekstil sektörü bugün üretim adına önemli hamleleri yapmış, altyapıyı kurmuş, belli bir üretim ve ihracat kapasitesine ulaşılmış durumda. Türkiye ekonomisinde üretim ve ihracatta en büyük pay alan sektörlerden biri. Toplam sanayi üretiminin yüzde 27’sini tekstil teşkil ediyor.

Dolayısıyla pozitif bir durum söz konusu. Bu noktada Avrupa’daki bu değişim sürecine bakarsak, temel tekstil üreten şirketler işi bırakmak zorunda kaldılar ve ancak nitelikli üretim yapanlar ayakta kaldı. Bizde de böyle olması gerekirdi. Benzer bir yola girmemiz lazım.

Şu an nasıl bir dönüşüm gerekiyor sizce?
Türk tekstili Avrupa’da kaliteyi temsil eden, vitrinleri doldurabilen ürünler üreten ve kendini yenileyen yapıda olduğunu ispat etmiş durumda. Avrupalılar, tekstil üretimini diğer ülkelere kaydırdığında Türkiye’nin becerisini gördü ve bize farklı ürünler için gelmeye başladılar.

Şu an geldiğimiz noktada biz henüz İtalya, Fransa gibi önde gelen birkaç ülke seviyesinde olamasak da, bunlar haricindeki ülkelerle mukayese ettiğimizde geriye kalanlar içinde en iyiyiz. İkinci ligi bitirdik ve birinci ligdeyiz ama bunu şampiyonlar ligine de çıkarmamız lazım.

Bunun için en çok ihtiyacımız olan şey, önce buna inanmak. Bununla ilgili en büyük kaynağımız olan insanımıza gerekli mesleki eğitimleri artırmak lazım. Bunların ardından en önemli hamle olan üretim ile üründeki markalaşmayı ayırmak bizi şampiyonlar ligine taşıyacaktır.

Türkiye tekstil sektörü böyle bir ayrışmaya gitmeye hazır mı? Bu yönde bir adım var mı?
Buna mecburuz. Bunu yapabilenler bir adım önde koşacaklar. Ama bu konuda ben hala üretimde ve üründe marka olmak istiyorum diyenler olacaktır. Ama bunu diyenler daha çok zaman kaybedeceklerdir. Bu ülkenin kaybedecek çok zamanı yok.

Artık üretim ve markalaşma konusunu ayırmamız lazım. Üretici, üretici olarak kalmalı; piyasada bunu satanlar ise pazarlamaya ağırlık vererek ilerlemeli. Teknoloji düzeyi, ürün kalitesi, yetkin yönetim ve yaratıcı pazarlama becerisiyle dünyada önemli bir role sahip olan sektörün konumunu koruyabilmesi, zirveye taşıması ve artan rekabet gücünü sürdürmesi gerekiyor.

Sektörün yeniliğe yatırım yapması, sürdürülebilir teknolojinin ürün bazından çıkarılıp üretimin tüm hatlarına yayılması, üretim sürecinin tamamının sürdürülebilir hale getirmesi gerekiyor.

Sizce tekstil ve hazır giyim alanında gelecek 25 yıllık süreçte Türkiye’den kaç global marka çıkar?
Sayıdansa nitelik daha önemli. Türkiye’deki tekstil sektörü, katma değeri yüksek, kaliteli, moda ve trend-
leri belirleme gücüne sahip yenilikçi tasarımları ve yüksek teknolojisi itibariyle gelecekte global ticarette adından daha fazla söz ettirecek konuma gelecek. Bu noktada piyasa yapıcılık ve markalaşma, öncelikle ilgi ve yatırım bekleyen alanlardır.

Sektörden bir isim olarak izlediğiniz, işleri iyi yöneten ve global marka ligine çıkacak kaç marka var?
Şu an 6-7 markamız bu lige doğru gidiyorlar bence. Önümüzdeki 10 yıl içinde ben bu şirketlerin önemli bir mesafe kat etmelerini bekliyorum. Fakat bizlerin mutlaka bir araya gelip ortak programlar yapmamız gerekiyor. Eğer bugün Türkiye’de tekstil ve markalaşmayı konuşuyorsak, burada oluşmuş bir altyapı var. Bunun üzerine yeni hedeflerimizi inşa etmeye çalışmalıyız. Eğer marka çıkarmak istiyorsak, ortak akılla, ortak hedefler oluşturarak bunu başarabiliriz.

Türkiye’nin tekstilde bir tasarım merkezi mi yoksa üretim merkezi mi olmasını bekliyorsunuz?
Üretim olmayınca tasarımda da sınırlanmaya başlarsınız. Her ikisi de şart mı, değil. Ama hem tasarımı hem üretimi farklı şirketlerin idare etmesiyle buradaki yükseliş daha hızlanacaktır. Bunu yapabilecek altyapımız ve birikimimiz var.

Geriye bunlarla ilgili eksik kalan hedefler ve bu hedeflere koşmak için atmamız gereken adımlar kalıyor. Global işbirliklerinin, araştırma ve geliştirme faaliyetlerine katılımın artması, markalaşma yolunda hedeflere ulaşmada yol haritasını belirleyen unsurlar.

Bir de tekstilde inovasyon ve AR-GE kilit kelimelerdir. Bugün katma değerli üretim ve markalaşmayı sağlarken rakiplerden ayrışmanın ana kuralı inovatif olmaktır.

Siz Anadolu’dan çıkmış ve dünyada 100 ülkeye ürün satan bir grup olarak Anadolu’nun sanayi ve tarımdaki geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Global ölçekte iş yapabilecek kaç Anadolu kenti daha çıkar 25 yıllık süreçte?

Gaziantep yıllardır sanayileşme yönünde yol tutmuş bir şehrimiz. Tarımsal olarak iş yapma alanlarımız ve gelirlerimiz çok sınırlı olunca mecburen ekmeği başka işlerde aramışız. O nedenle ticaret ve sanayide biraz daha erken gitmiş. Ancak Kahramanmaraş gibi tarımın yapıldığı illerde Türkiye’de sanayileşmenin mümkün olduğunu gördük.

Neticede burada basına, üniversitelere, eğitimde çok büyük görevler düşüyor. Devletin hem teşvik, hem bilgilendirme konusunda destekler sunması gerekiyor. Sektörlerimiz için olduğu kadar kentlerimiz için de bir ortak hedef belirlenmeli. Gaziantep’in hızlı yükselişinin anahtarı olan ortak akıl uygulamasını rol-mo-del olarak uygulayabilirsek, bu hedefe daha hızlı ulaşabiliriz.