Prof. Dr. Şevket Pamuk, Türkiye'nin bugüne kadar 'gelişmiş ülke' seviyesine çıkamamasını eğitim ve siyasetteki yanlış uygulamalara bağlıyor. Pamuk, “Siyaset ile uğraşanlar daha verimli bir eğitim sistemi oluşturabilse, ekonominin yükselişi de hızlanacak" diyor.
24 Aralık 2023 - 06 Ocak 2024 tarihli sayıdan
Türkiye Cumhuriyeti'nin 100 yaşına bastığı 2023 yılı, Cumhuriyet'in ikinci yüzyılına ilişkin beklenti ve hedeflerin de yeniden belirlendiği bir yıl oldu. Osmanlı İmparatorluğu'ndan devraldığı pek çok soruna rağmen, geçen yüzyılda dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri olan ve özellikle Avrupa Birliği ülkelerinin en önemli tedarikçilerinden biri haline gelen Türkiye, bu başarılara karşın hala ciddi yapısal reform ihtiyacı içerisinde olan ve yüksek enflasyon sorunu yaşayan ülkelerden biri konumunda.
2024 ve sonrasında Türkiye ekonomisinin nasıl bir performans sergileyeceği merak konusu. ilk kez 2014 yılında yayınlanan "Türkiye'nin 200 Yıllık iktisadi Tarihi" kitabının yazarı Prof. Dr. Şevket Pamuk, çalışmasını genişletilmiş baskı ile yeniden yayınladı. Prof. Pamuk, bu kez Türkiye'nin iktisat tarihini 2020 yılına kadar masaya yatırıyor ve son 200 yılda ekonomide yaşanan süreçleri ve izlenen politikaları mercek altına alıyor.
Prof. Pamuk ile Türkiye ekonomisinin dünü, bugünü ve yarınını konuştuk.
"Türkiye'nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi" kitabınızın genişletilmiş son baskısında, 19. yüzyıldan başlayarak Türkiye'nin ekonomik gelişimine ışık tutuyorsunuz. Sizce bu 200 yılda, ekonomide en ciddi sıçramanın yaşandığı, sonraki dönemleri de derinden etkileyen bir dönem var mı?
20. yüzyılda Türkiye'de büyümenin hızı, 19. yüzyıldan daha yüksek oldu. 19. yüzyılda kişi başına gelirin yıllık büyüme hızı yüzde 1'in altındaydı. İlk sıçrama, Cumhuriyet ile birlikte korumacılık ve sanayileşme hamlesi oldu. Bu politikalar sayesinde özellikle 1930 ve sonrasında ulusal ekonomi kurma yönünde epey gelişim oldu. İkinci sıçrama ise İkinci Dünya Savaşı sonrasında uzun vadeli büyüme hızı daha önceki dönemlere göre ciddi bir yükseliş gösterdi. Kişi başına gelirin yıllık büyümesi yüzde 3'lere çıktı. Üçüncü olarak ise 1980 sonrasında dış ticaretin liberalleşmesi ve ihracata yönelim söylenebilir.
Türkiye neden girişimci toplum yapısı ve dinamik genç nüfusa rağmen, son 100 yılda 'gelişmiş ülke' seviyesine çıkamadı?
Biz 200 yıldır dünyada, her dönemde gelişen ülkelerin en çok benimsediği modeli benimseyerek bugüne geldik. Peki ne eksik? Yapılması gereken şeyi yapıyoruz ama çok da kaliteli yapmıyoruz. En önemli eksikliklerin başında eğitim sistemimizdeki yetersizlikler geliyor. Bu nedenle teknolojide, katma değeri yüksek ürünler üretmekte başarılı olamıyoruz. Ayrıca siyasette sık sık istikrarsızlık dönemleri yaşıyoruz. Bu da orta ve uzun vadeli politikalar uygulanmasını güçleştiriyor, hatta imkansızlaştırıyor.
Ek olarak, siyasetin yapılış biçimi ekonomide olumsuz alışkanlıklar ortaya çıkarıyor. Ekonomideki kaynakların en verimli çalışan firmalara değil, iktidarla en yakın ilişkiyi kuran firmalara gitmesi sonucunu doğuruyor. Bunun sonucunda daha verimli çalışan değil, ortalama verimle çalışan bir ekonomi çıkıyor. Özetle, gelişmiş ülke olamamamızın en önemli iki nedeni eğitim ve siyasettir diyebiliriz.
BM'nin İnsani Gelişme Endeksi üzerinden bakıldığında özellikle son 40 yılda Türkiye'de eğitim alanında gerileme gözleniyor. Eğitimdeki bu nitelik kaybının etkilerini, ekonomide nasıl görüyoruz?
Aslında siyaset ve ekonomi iç içe geçiyor. Siyaset ile uğraşanlar daha verimli bir ekonomi için gerekli olan eğitim sistemini oluşturabilse, ekonominin yükselişi de hızlanacak. 50 yıl önce eğitim için derslik yapalım, okul binası yapalım diyorduk. Bugün geldiğimiz noktada artık bina sayısı değil, kalite üzerinden gitmek zorundayız. Artık hemen herkes okuma yazma biliyor ama dünyanın geldiği noktada daha nitelikli eğitim sunan ülkeler daha başarılı oluyorlar.
Binalara değil; öğretmene, öğretim üyesine yatırım yapmak gerekiyor. Yüksek öğretimde özgürlük ve özerklik sağlayacaksınız. Kalite böyle gelir. İşte o zaman yeni teknolojiler, inovasyon gibi alanlarda olumlu sonuçlar alabilirsiniz.
Kitabınızda özellikle 1980 sonrasındaki liberalleşme adımlarına rağmen, bugün devletin ekonomideki gücünün daha da arttığını ve belirleyici olduğunu söylüyorsunuz. Türkiye bu yanıyla, diğer gelişen ülkeler içerisinde nasıl bir yerde duruyor?
Devletin ekonomi içerisinde önemli bir yeri olması, kazananları belirlemesi bizim DNA'mızda var. 80 öncesinde de böyleydi. 80 sonrasındaki liberalleşme politikaları ile devletin ekonomideki yerinin küçüleceği umuluyordu. Ancak öyle olmadı, devlet şu an ekonomide eskisinden daha güçlü ve kimin kazanacağını belirliyor. Ama devletin bu gücü, başarılı bir müdahalecilik örneği ortaya çıkaramıyor. Ekonomide verimlilik, dinamizm ortaya çıkmıyor. Diğer gelişen ülkeler de aynı sorunu farklı ölçeklerde yaşıyor.
İngilizce, Yunanca ve Çince’ye çevrildi
Türkiye’de ve yurtdışında pek çok üniversitede ders veren Prof. Dr. Şevket Pamuk, 2008-2013 yılları arasında London School of Economics’de öğretim üyeliği yaptı ve aynı üniversitedeki Çağdaş Türkiye Çalışmaları Kürsüsü’nü yönetti. 2003-2005 yılları arasında Avrupa İktisat Tarihi Derneği’nin, 2012-2014 arasında da Asya İktisat Tarihi Derneği’nin başkanlığını yapan Pamuk, European Review of Economic History dergisinin editörü, Bilim Akademisi ve Avrupa Bilimler Akademisi üyesidir. Pamuk’un “Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi” kitabı, 2018 yılında İngilizce olarak Princeton University Press tarafından yayımlandıktan sonra Yunanca ve Çince’ye de çevrildi.
Türkiye'de son 20 yılda izlenen politikalarla tarım ve imalat sanayinin GSYH içindeki payı azalırken, hizmetler ve inşaatın payı hızlı bir biçimde arttı. 'Erken sanayisizleşme' olarak tanımlanan bu süreç, önümüzdeki yıllar açısından Türkiye ekonomisi açısından risk mi, fırsat mı?
Türkiye ekonomisinde tarım ve sanayinin payının düşmesini gelecek açısından bir risk olarak görüyorum. Bu konuda devlet politikalarına ihtiyaç var. Yine de hizmet sektörü çok hızlı gelişse de son 20 yılda sanayi sektörü GSYH içindeki payını büyük ölçüde koruyabildi. Ama AR-GE ve eğitimle desteklenmesi tüm ekonomiyi daha ileri götürecektir.
Yeni ekonomi yönetiminin performansını nasıl değerlendiriyorsunuz? Enflasyonu düşürmek için bundan sonra sizce hangi adımlar atılmalı, nasıl bir yol izlenmeli?
Haziran ayından itibaren yeni hükümet ekonomide normale geri dönüşü sağlamaya çalışıyor. Acı ilaç içerek en kısa zamanda normale dönelim değil; yumuşak geçişle, yavaş yavaş bu normalleşme sağlanmaya çalışılıyor. Ama sonunda döneceğimiz normal 2015-2016 yılı olacak. Bu bize yeter mi? Hayır. Kısa vadede enflasyonu düşürmek önemli bir hedeftir. Ama orta ve uzun vadede daha temel, kapsamlı adımlara ihtiyaç var. Nedir bunlar? Hukuk devletidir, eğitimdir, daha başarılı bir devlet müdahaleciliğidir.