Özellikle ekim enflasyonunun aylık bazda beklenenden yüksek gelmesi ve hizmet enflasyonunda bir türlü yumuşamayan katılık, kasım ya da aralık ayında beklenen faiz indirimini de 2025’e atmış görünüyor.
Hatırlayalım, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 3 Ekim’de açıklanan son enflasyon verilerine göre, eylül ayında tüketici enflasyonu yüzde 2,97 artarak beklentilerin üzerine çıkmıştı. Son 12 aylık enflasyon yüzde 49,38 ile Temmuz 2023’ten bu yana ilk kez politika faizi olan yüzde 50’nin altına gerilemiş olsa da hükümetin ve TCMB’nin eşgüdümünde yürütülen enflasyonla mücadele programının yeterince işleyip işlemediğine dair soru işaretleri oluşmuştu.
YÜZDE 50 FAİZ SEKİZİNCİ AYINDA
17 Ekim’de gerçekleştirilen Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) ekim ayı toplantısında, beklendiği üzere politika faizi yüzde 50’de sabit bırakıldı. Böylelikle yüzde 50’lik politika faizinde sekizinci aya girilmiş oldu. Karar sonrası yapılan açıklamada son verilerin yarattığı belirsizliklere dikkat çekilirken, eylül ayında enflasyonun ana eğiliminin yükseldiğine işaret edildi. Açıklamada, temel mal enflasyonu düşük seyretmeye devam ederken, hizmet enflasyonundaki iyileşmenin son çeyrekte gerçekleşmesi beklendiği ifadesi yenilense de dikkat çeken şu tespit yapıldı: “Enflasyondaki iyileşmenin hızına dair belirsizlik ise son dönemdeki veri akışı ile artmıştır.”
Enflasyon beklentilerinin ve fiyatlama davranışlarının dezenflasyon süreci açısından risk unsuru olmaya devam ettiğinin belirtildiği PPK açıklamasında, TCMB’nin enflasyon üzerindeki yukarı yönlü risklere karşı ihtiyatlı duruşu yinelendi. Metinde konuyla ilgili, “Kredi ve mevduat piyasalarında öngörülenin dışında gelişmeler olması durumunda durumunda parasal aktarım mekanizması ilave makroihtiyati adımlarla desteklenecektir. Likidite koşulları muhtemel gelişmeler göz önünde bulundurularak yakından izlenmektedir. Sterilizasyon araçları etkili şekilde kullanılmaya devam edilecektir” ifadeleri kullanıldı.
FATİH KARAHAN / TCMB BAŞKANI
ASGARİ ÜCRET TARTIŞMASI
PPK metnine giren yeni ifadeler, kasım ya da aralık ayında beklenen faiz indirimi konusunda umutları epeyce zayıflatmış oldu. Zira enflasyon dinamiklerinde kalıcı ve sürdürülebilir bir iyileşme olmadan yapılacak bir faiz indirimi, son bir yılda en azından faiz politikası konusunda verilen emekleri boşa çıkarabilir. O nedenle TCMB’nin faiz indirimlerine başlayacaksa, bunun için nokta atışı bir tarih tahmin etmek yerine aylık enflasyon verilerindeki gelişmeleri yakından takip etmek daha doğru olacaktır.
Bu noktada yeni yıl başında yapılacak enerji zamları ve en önemlisi asgari ücret artışının belirlenmesi sonrasında oluşacak fiyatlama davranışları büyük önem arz ediyor. Piyasadaki genel beklenti asgari ücret zammının yüzde 25-30 arasında bir seviyede belirlenmesi yönünde seyrediyor. Ancak enflasyon dinamikleri, yıl sonunda enflasyonun yüzde 42-45 seviyelerinde gerçekleşeceği ihtimalini güçlendiriyor. Geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapan IMF Türkiye misyon şefi James P. Walsh de Türkiye’yi bu konuda uyarma gereği duydu. Walsh, Türkiye’de hükümetin 1 Ocak’ta yapılacak bir sonraki zamda enflasyonu körükleyen son asgari ücret artışının tekrarından kaçınması gerektiğini söyledi. Walsh, “Bu yıl bunun olmamasını umuyoruz, çünkü yüksek enflasyona sahip birçok ülkedeki deneyimlerimizden biliyoruz ki ulusal düzeyde bu şekilde ücret belirlemek enflasyon beklentileri için büyük bir çıpadır” dedi. Görünen o ki yanlış ekonomi politikalarının yarattığı yüksek enflasyon belası, yine yapısal reformlardan uzak durularak çalışan kesimin kemer sıkması ile atlatılmaya çalışılacak.
SANAYİ ÇARKLARI ALARM VERİYOR
Enflasyonun ateşinin düşürülmesi için sürdürülen yüksek faiz politikası bir yandan fiyat artışlarında beklenen kırılmayı yaşatmazken, diğer yandan özel sektörü de nefessiz bırakıyor. Geçen hafta gerçekleştirilen İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisi’nin ekim ayı olağan toplantısında konuşan İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, yaşanmakta olan enflasyonun geçmişten çok farklı olduğuna dikkat çekti. Bahçıvan, “Sanayi sektörü bu dönemde sorunun kaynağı kendisi olmadığı halde büyük bir bedel ödüyor. Üstelik dünyadaki ekonomik durum da bize maalesef dış pazarlara açılım ile toparlanma imkanı vermiyor” diye konuştu.
VERİLER NE DİYOR?
Gerçekten de açıklanan son verilere baktığımızda, sanayi çarklarındaki yavaşlamanın her geçen ay daha da belirginleştiğini görüyoruz. TÜİK tarafından açıklanan son Sanayi Üretim Endeksi, ağustosta aylık bazda yüzde 1,6 azalırken, yıllık bazdaki daralma ise yüzde 5,3’e ulaştı. Toplam sanayi üretimindeki söz konusu yıllık daralma, deprem felaketinin yaşandığı Şubat 2023’ten bu yana görülen en yüksek oranlı düşüş olarak kayıtlara geçti. Alt kırılımlara bakıldığında ise imalat sanayi üretim endeksinin yıllık bazda yüzde 5,4 daralmış olması dikkat çekiyor. Burada not edelim, belki de gelecek açısından en ‘alarm’ verecek noktalardan biri ise orta ve yüksek teknolojili sanayide yıllık bazda daralmanın yüzde 11,5 gibi büyük bir oranda gerçekleşmiş olması.
Bununla birlikte İSO’nun her ay açıkladığı İmalat PMI Raporu’na göre ise faaliyet koşullarındaki bozulma eğilimi altıncı aya girerken, ağustos ayında 47,8 olan manşet PMI, eylül ayında 44,3’e geriledi. Manşet PMI’da pandemi dönemi olan Mayıs 2020’den bu yana en yüksek oranda düşüş kaydedilirken, yeni sipariş eksikliği ve fiyat artışları söz konusu düşüşte belirleyici oldu. İmalatçılar, düşük iş yüklerine bağlı olarak eylül ayında istihdam hacmini de daralttı. İstihdamda en belirgin azalış ise tekstil sektöründe yaşandı. İstihdamda üst üste sekizinci ay kaydedilen düşüş, aynı zamanda Nisan 2020’den bu yana en yüksek oranda gerçekleşti.
BÜTÇEDEN YATIRIMA ZAYIF DESTEK
Yılın son günlerine yaklaştıkça, ekonomide 2025’e ilişkin tahmin ve planlar da netleşiyor. Geçtiğimiz günlerde Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Strateji ve Bütçe Başkanı İbrahim Şenel ile birlikte, 2025 bütçesi bağlama töreni öncesi bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, 2025 yılında deprem harcamaları hariç bütçe açığının GSYH’ye oranının yüzde 2,2 seviyesinde olmasını beklediklerini söyledi. 2023 ve 2024 yıllarında deprem harcamaları dışarıda bırakıldığında, bütçe açığının GSYH’ye oranının sırasıyla yüzde 1,6 ve 2,5 olarak görüldüğünü belirten Cevdet Yılmaz, deprem harcamasının 2024’te 1 trilyon 28 milyar, 2025 için ise 120 milyar TL’si afetlere karşı dirençliliğin artırılması harcamalarıyla birlikte 584 milyar TL olduğunu belirtti. 2025 bütçesinde, kamu yatırımları ve reel kesime desteklerin devam edeceğini belirten Cevdet Yılmaz, sosyal güvenlik işveren primi, Halkbank esnaf desteği, tarımsal sübvansiyonlar, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı teşvikleri, mesleki eğitim ve ihracat destekleri için toplam 561 milyar TL ödenek ayrıldığını, bunlar içinde ihracat başta olmak üzere reel sektöre diğer destekler için 57 milyar TL ödenek ayrıldığını kaydetti. Cevdet Yılmaz, sermaye giderlerinin 1 trilyon 102, sermaye transferlerinin 338 milyar TL olmak üzere, diğer ödeneklerle birlikte toplam yatırım ödeneklerinin bütçenin yüzde 10,7’si olmak üzere 1 trilyon 569 milyar TL düzeyinde oluştuğunu kaydetti. Yılmaz, mahalli idareler için ayrılan tutarın da bütçenin yüzde 9,1’i düzeyinde 1 trilyon 344 milyar TL’ye ulaştığını vurguladı. Yılmaz’ın açıkladığı bütçe hesapları, 2025’te vergi gelirlerinde yüzde 50’yi aşan bir artış öngörürken, yatırımlarda ise yüzde 1,5’lik azalmaya işaret ediyor.