Tüm dünyada son iki yılda pandemi nedeni ile ortaya çıkan enflasyon tehlikesi, merkez bankalarının politika faizinde artırıma gitmesi sonucuna yol açtı. Ancak Türkiye, pandemi etkilerinin yanı sıra kendine özgü yapısal sorunlarına rağmen faiz indirimi politikasında ısrar ederek, enflasyonu adeta patlattı.
Tüketici enflasyonu yüzde 55'e dayanırken, üretici enflasyonu yüzde 100'ü aştı. Buna karşın, Eylül 2021 itibarıyla faiz indirimi sürecini başlatan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), dört ay içinde politika faizini 500 baz puan indirerek yüzde 14'e çekti. Yıl sonunda yapılan açıklamada, faiz indirim sürecinin 2022'nin ilk çeyreğinde hız keseceği ve gelişmelerin izleneceği belirtilmişti.
Denildiği gibi de oldu. Yılın ilk üç aylık döneminde faiz sabit tutuldu. Ancak şubat sonunda patlak veren Rusya'nın Ukrayna işgali, enerji fiyatlarından gıda fiyatlarına kadar yeni bir enflasyon dalgasını tetiklermiş oldu. Yine de TCMB, mart ayını da faiz açısından pas geçmenin daha doğru olacağına karar verdi. Fakat bu arada, gözlerden kaçmaması gereken önemli bir değişim de oldu.
Hükümetin "faiz sebep, enflasyon sonuç" diyerek faiz indirimini savunduğu, faiz indirimi sonrasında rekor seviyede değer kaybeden TL ile cari fazla verileceğine dair politikalar iflas etmiş oldu. Son faiz kararının yer aldığı Para Politikası Kurulu (PPK) metninde önceki aylarda yer alan 2022 için "cari fazla beklentisi" ifadesi son metinde kullanılmadı.
UKRAYNA KRİZİNİN ETKİSİ
Açıklamada ayrıca, Ukrayna krizine atıfla çatışmaya dönüşen jeopolitik riskler ve salgında varyantların küresel ve bölgesel iktisadi faaliyet üzerindeki aşağı yönlü riskleri canlı tuttuğu ve belirsizliklerin daha da artmasına yol açtığı belirtildi.
Küresel talepteki toparlanmanın emtia fiyatlarındaki yüksek seyir, enerji başta olmak üzere bazı sektörlerdeki arz kısıtlarının daha da belirgin hale gelmesine ve taşımacılık maliyetlerindeki yüksek seviyenin uluslararası ölçekte üretici ve tüketici fiyatlarının artmasına yol açtığına dikkatçekildi.
Yüksek küresel enflasyonun, enflasyon beklentileri ve uluslararası finansal piyasalar üzerindeki etkilerini yakından izlediğini ifade eden TCMB bununla birlikte, gelişmiş ülke merkez bankalarının artan enerji fiyatları ve arz-talep uyumsuzluğuna bağlı olarak enflasyonda görülen yükselişin beklenenden uzun sürebileceğini değerlendirdiğini vurguladı.
TCMB, cari işlemler dengesinde enerji fiyatlarından kaynaklanan risklerin yakından takip edildiğini, cari işlemler dengesinin sürdürülebilir seviyelerde kalıcı hale gelmesinin, fiyat istikrarı için önem arz ettiğini belirtti. Açıklamada küresel barış ortamının yeniden tesis edilmesi ve enflasyonda baz etkilerinin de ortadan kalkmasıyla dezenflasyonist sürecin başlayacağı öngörüldü.
FED FAİZ ARTIRIMINA BAŞLADI
TCMB, hükümet odaklı politikalarla faiz silahını cepte tutmaya devam ederken, Amerikan Merkez Bankası (FED) sonunda beklenen faiz artırımı serisine başladı. FED, üç yıl aradan sonra politika faizini 25 baz puan artışla yüzde 0,25-0,50 aralığına yükseltti.
FED'den yapılan açıklamada, Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaşın insani ve ekonomik zorluklara neden olduğuna vurgu yapıldı ve "ABD ekonomisi üzerindeki etkileri oldukça belirsiz ancak yakın vadede işgal ve ilgili olayların enflasyon üzerinde ek yukarı yönlü baskı yaratması ve ekonomik faaliyet üzerinde baskı oluşturması muhtemel" ifadesi kullanıldı.
Ekonomiye ilişkin tahminlerini de açıklayan FED, enflasyon tahminlerini yükseltirken, bu yıl faiz oranının altı kez daha artırılacağını öngördü.
Şimdi tüm bu bilgilerin ışığında soralım:
Türkiye'nin "eller gider Mersin'e, biz gideriz tersine" diye tanımlayabileceğimiz para politikası, son altı ayda bırakın enflasyonu düşürmeyi ve cari fazlaya geçmeyi; hayat pahalılığını ve cari denge sorununu hiç olmadığı kadar kötüleştirdi. Buna rağmen, faiz politikasında bu ısrarın yanlış olduğu hala görülemiyor mu?