DR. ORHAN KARACA
okaraca@ekonomist.com.tr
PPK, para politikası faizi olan bir hafta vadeli repo borç verme faizini, 625 baz puanlık artışla, yüzde 17,75'ten yüzde 24'e çıkardı. Bu, PPK'nın bugüne kadar yaptığı en yüksek faiz artışı oldu.
Bundan önceki en yüksek faiz artışı, yine döviz kurlarında sıçrama yaşanan bir dönemde, 28 Ocak 2014'teki olağanüstü toplantıda yapılmıştı. O toplantıda para politikası faizi 550 baz puanlık artışla yüzde 4,5'ten yüzde 10'a yükselmişti.
BURAYA NASIL GELDİK?
Finansal piyasalarda geçen mart ayından beri zaman zaman durulan zaman zaman ise gemi azıya alan bir dalgalanma var. Bu dalgalanma Merkez Bankası'nı 23 Mayıs'ta olağanüstü bir PPK toplantısı yaparak faizleri yükseltmek zorunda bırakmıştı.
Ayrıca 1 Haziran'dan itibaren de neredeyse üç yıldır gündemde olan para politikasında sadeleşme adımı atılarak bir hafta vadeli repo borç verme faizi yeniden tek para politikası faizi haline getirilmişti. Bu adımlar da o zaman için döviz kurlarındaki yükselişin önüne geçilmesini sağlamıştı.
Fakat nedense 24 Haziran'da yapılan seçimlerden sonra Merkez Bankası eski hüviyetine dönüverdi. PPK, 24 Temmuz'da yaptığı bundan önceki toplantısında, piyasalardaki artış beklentilerine kulağını tıkayıp faizi sabit tutmayı tercih etti.
Hatırlarsanız, o toplantı sonrasında bu kararın gardımızı düşürdüğünü, ilk dışsal şokta kurların yeniden tırmanışa geçebileceğini yazmıştık (bkz. Merkez'in kararı gardımızı düşürdü, Ekonomist, Sayı 2018/30, 29 Temmuz 2018).
Nitekim bu kararın sonrasında ABD ile yaşadığımız siyasi krizin etkisiyle döviz kurlarında yüzde 30'u aşan yeni bir sıçrama yaşandı.
İşte bu yüzden bu seferki toplantıdan çıkacak karar çok kritik hale gelmişti. Bu toplantıdan yine faizleri sabit tutma kararı çıksaydı muhtemelen döviz kurlarında yeni bir sıçrama yaşanacaktı.
Toplantıdan beklenenin de üzerinde bir faiz artışının çıkması ise döviz kurlarının bir miktar düşmesini sağladı.
PPK kararının açıklanmasından önce 6,40 TL'nin üzerinde olan dolar kuru, biz bu yazıyı yazdığımız sırada 6,10 TL dolayındaydı.
SORUN ÇÖZÜLDÜ MÜ?
Döviz kurlarında son aylarda yaşanan artış büyük ölçüde siyasi sorunlardan kaynaklanıyor. Hem yurtiçindeki siyasi gelişmeler hem de dış politikada yaşadığımız sürtüşmeler yüzünden ülkemize güven azaldığı için yabancı sermaye girişi giderek zayıflıyor.
Bu da döviz piyasasında arzı azaltarak kurların yükselmesine neden oluyor. Merkez Bankası'nın faiz artışı kararı yabancı yatırımcılara daha fazla getiri imkanı sunarak sermaye girişinde zayıflamanın önüne geçmeyi amaçlıyor. Bu açıdan bir müddet işe yaraması da mümkün.
Ancak burada esas çözüm Türkiye'ye güveni yeniden yükseltmekten geçiyor. Bu da hem yurtiçindeki siyasi sorunların hem de dış politikadaki gerginliklerin azaltılmasını gerektiriyor. Yani Merkez Bankası bu kez üzerine düşeni yapmış durumda ve artık top hükümete geçmiş bulunuyor.
Siyasi sorunlara çözüm bulunursa TL'nin son aylardaki değer kayıplarının önemli bir bölümünü geri alması mümkün. Böyle bir durumda yaşanan krizin ekonomiye faturası sınırlı kalabilir. Aksi durumda ise yeni dışsal şoklarla karşılaştıkça TL'nin değer kaybı sürebilir.
Bu da Merkez Bankası'nı yeni faiz artışları yapmak zorunda bırakabilir. Hem döviz kurlarında yeni artışlar hem de faizlerdeki yeni yükselişler ise faturanın giderek ağırlaşmasına yol açabilir.
Bu süreç eninde sonunda bir yerde siyasi sorunların halledilmesiyle bitecek. Bunu ne kadar erken yaparsak ödenecek fatura da o kadar düşük olacak.