TALAT YEŞİLOĞLU
tyesil@ekonomist.com.tr
1997-98 döneminde el değiştiren bankaların kaynak yokluğu nedeniyle verdikleri yüksek faizin 2001 krizinde Hazine’ye ne kadar fatura çıkardığını da bir tarafa bırakalım ve bugüne gelelim.
Tasarrufların bu kadar düşük olduğu, kredi talebinin de bu kadar yüksek olduğu bir ortamda, faizi kim düşürebilir? Merkez Bankası. Yeni başkanla birlikte her ay zaten düzenli olarak faizlerde üst bant aşağı çekiliyor.
Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, bankalara “Mevduat yarışına son verin” çağrısı yapıyor. Bankacılar, bu talep karşısında sessiz, tepki vermemeyi tercih ediyor. Türkiye Bankalar Birliği Başkanı ve Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın, dili döndüğü kadar acı gerçekleri anımsatıyor ama belli ki kimse duymak istemiyor.
Bakan bir taraftan kredi faizlerinin düşmesi için mevduat faizlerinin düşmesi gerektiğini biliyor. Buna ilişkin çağrı da yapıyor. Ancak o da biliyor ki bankaların bulduğu kaynağın maliyeti oldukça pahalı, mevduat faizleri aşağı düşmeyecek. Merkez Bankası’nın faiz koridorunun üst bantını 0,25 puan aşağı çekerek yüzde 8.25’e düşürdüğü gün, çok şubeli bir bankadan cep telefonunuza “Yüzde 11,45 ile mevduat olanağı” çağrısı gelebiliyor!
Bu oranlar küçük ve orta ölçekli bankalarda bir miktar daha yükseliyor. Bakan Canikli de, MB Başkanı Çetinkaya da biliyor ki, üst bant faizini düşürmek yerine munzam karşılıklar 1 puan düşürülse faizlerin düşmesine daha fazla katkı yapacak.
Ama Talip’in hazırladığı kapak haberinde okuyacağınız gibi, faizler hem yüksek hem de kısa vadeli. Türkçesi şu: Mevduat sahibinin yarına yönelik güven konusunda kafası karışık. Yarın ne olacağından emin değil ve bu yüzden mevduatın vadesini 1-3 ay aralığında tutuyor. Bir yılı aşkın mevduata verilen stopaj avantajı da bir işe yaramıyor.
Gelirlerimiz reel olarak geriledi. Rakamlar ortada, kişi başına düşen milli gelir dolar bazında da reel olarak TL bazında da düştü. Geçen hafta bu köşede yer verdiğim gibi hem ekonomiyi canlandırmak için tüketim yapalım istiyoruz hem de kişisel tasarrufların büyümesini istiyoruz.
Üstelik kredi kartı borçlarını da yeniden yapılandırıyoruz. Yani bir miktar da borç azaltacağız. Bunun mümkün olmadığını biliyoruz. Hem ekonomide ne kadar iyi olduğumuzu anlatıyoruz hem de dengelerin ne kadar hassas olduğuna dikkat çekiyoruz.
“Tedavinin yarısı doğru teşhiste bulunmaktır” denir. Doğrudur da. Biz daha teşhisi koymadan aspirin veya pansuman önlemleriyle hastalığı yenebileceğimizi düşünüyoruz. Geçmişte acı gerçekler suratımıza fena halde çarptı. Lütfen yenilenmesine izin vermeyelim.
İyi bir hafta diliyorum.