Ekonomiye istikrar programı gerek

08 Nisan 2019





Yerel seçimlerin geride kalmasıyla gözler yeniden ekonomiye döndü. Dergimizin "haber-söyleşi" bölümünde yer alan bir haberimizde göreceğiniz gibi, iş dünyasının ekonomi konusunda hükümetten birçok beklentisi var.





DR. ORHAN KARACA
okaraca@ekonomist.com.tr





Çünkü ekonomide işler oldukça kötü durumda. Esasında durum aylardır böyle ama yerel seçimler nedeniyle hükümet bir türlü sorunlara el atma fırsatını bulamamıştı. Şimdi ise normal şarlarda önümüzde dört yılı aşkın bir seçimsiz dönem olduğu için ekonomiye el atmak için bol bol zamanı var.





EKONOMİ NE DURUMDA?
İsterseniz önce ekonomideki son durum hakkında kısaca bilgi verelim. 2017'de yüzde 7,4 olan ekonomik büyüme 2018'de yüzde 2,6'ya inmişti. Bundan daha da kötüsü, ekonomi 2018'in son çeyreğinde yüzde 3 küçülmüştü.





Sanayi üretimi, kapasite kullanım oranı, reel perakende satışlar ve dış ticaret gibi verilere bakılırsa, ekonomideki küçülme bu yılın ilk çeyreğinde de sürmüş gibi görünüyor. İlk çeyrekte ekonomide yine yüzde 3 dolayında bir küçülmenin çıkması hiç şaşırtıcı olmaz. Bu ise Türkiye ekonomisinin şu anda bir resesyonun içinde olduğu anlamına geliyor.









Ekonomideki küçülme nedeniyle işsizlikte artış yaşanıyor. Her ne kadar 2018'in ortalama işsizlik oranı 2017'dekinden çok farklı değilse de geçen yılın son ayındaki işsizlik oranı yüzde 13,5'i buluyor. Bu oranın 2019'un ilk ayında yüzde 14'ü bulmuş olabileceğini düşünüyoruz.





Enflasyon geçen yıl yaşanan sıçramayla 2019'u yüzde 20,3 düzeyinde kapatmıştı. Bu yılın ilk üç ayında bu seviveye yakın seyretti. Mart ayı itibariyle yüzde 19,7 düzeyinde bulunuyor.





Bütçe açığında son iki yılda yaşanan yükseliş bu yıl da sürüyor. Şubat ayı itibariyle yıllık bütçe açığı 84,1 milyar TL'ye ulaşmış durumda. Bunun gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranının ise yüzde 2,2 dolayında olduğunu tahmin ediyoruz.





Ekonominin beş temel göstergesi içinde sadece cari açıkta düzelme var. Ancak bu da ekonomideki küçülmeden kaynaklandığı için aslında çok sevinilecek bir durum değil. 2017'de yüzde 5,6'yı bulan cari açığın GSYH'ye oranı 2018'de yüzde 3,6'ya inmişti. Ocak ayı itibariyle ise bu oranın yüzde 3'ün altına gerilemiş olabileceğini düşünüyoruz.





REFORM MU İSTİKRAR MI?
İşte bu tablo nedeniyle kamuoyunda hükümetin ekonomiye el atması isteği var. Bu çerçevede ise 2000'li yılların sonlarında gündeme gelen ama yıllardır sürüncemede kalan yapısal reformların hayata geçirilmesi talep ediliyor. Ancak bize mevcut durumda bir yapısal reform programının uygulanması pek de mümkün gibi görünmüyor.





Ekonomide komple bir dönüşümü içeren yapısal reformların olumlu sonuçları ancak çok uzun bir sürede alınabilir. Bunun için dört yıllık bir süre yeterli değil. Bu nedenle dört yıl sonraki genel seçimleri kazanmak derdinde olan bir hükümetin yapısal reformlara girişmesini beklemenin pek gerçekçi olmadığını düşünüyoruz.





Ancak bu dört yıllık sürede bir istikrar programı uygulanabilir ve bize kalırsa uygulanması da şart. Böyle bir programın ise gerçekten sıkı para ve maliye politikalarıyla hukuk ve demokrasi alanında adımlar atılmasını içermesi gerekiyor.





Yurtiçinde ve yurtdışında Türkiye ekonomisine olan güvenin tekrar artması ancak bu şekilde mümkün olabilir. Bu tür bir istikrar programı dört yılda ekonomide işlerin epeyce toparlanmasını sağlayabilir. Hükümet de böylece 2023 yılındaki genel seçime daha elverişli şartlarda gidebilir.





Yapısal reformlar ancak çok fazla seçim kaygısı olmayan bir hükümet tarafından hayata geçirilebilir. Bir hükümetin seçim kaygısı ise ancak ekonomide işlerin düzgün gitmesiyle azalabilir.





Böyle bir durumda hükümet ufak ufak yapısal reformlara girişebilir. 2000'li yılların sonu ile 2010'lu yılların başında bu fırsat Türkiye'nin eline geçmişti ama göz göre göre kaçtı. Belki 2020'li yıllarda aynı fırsat bir kez daha doğabilir.