Ekonomi medyası bilmeyene anlatmalı

27 Mart 2016
2076
CNN Türk Ekonomi Müdürü Emin Çapa, ekonomiyi anlaşılır bir dille ifade ettiği için en çok izlenen televizyon programcılarından biri. Çapa, ekonomi yayıncılığına piyasadan değil, istihdam, üretim ve bilimden baktıklarını söylüyor.

GÖZDE YENİOVA
gyeniova@ekonomist.com.tr

Medyada ana sorunun herkesin ekonomi terminolojisini bildiğinin varsayılması olduğunu söyleyen Çapa, aslında bilmek isteyene anlatılması gerektiğini ifade ediyor. Uzun süredir yaptığı ekonomi yayınlarıyla gündemi ekranlara taşıyan CNN Türk Ekonomi Müdürü Emin Çapa, özellikle anlaşılır dili ve paylaştığı yalın grafikleriyle dikkat çekiyor.

Ekonomi medyasındaki ana sorunun herkesin ekonomi terminolojisini bildiğinin varsayılması olduğunu söyleyen Çapa, aslında bilmek isteyene anlatılması gerektiğini ifade ediyor. Çapa, “Aslında bilenin bana ihtiyacı yok.

Bilmek isteyene benim anlaşılır şekilde bunu anlatmam gerekiyor” diye konuşuyor. Emin Çapa ile hem ekonomi yayıncılığına bakış açısını hem de ekonomi gündemine ilişkin beklentilerini konuştuk. Çapa’nın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

Yayınlarınızda ekonomiyi anlaşılır bir dille yorumluyorsunuz. Bu dili nasıl oluşturdunuz? İzleyiciye nasıl bir etkisi oluyor?
Bunun bir nedeni Mehmet Ali Birand ile olan anımdır. Kendisiyle yıllar önce çalışırken bir gün enflasyon rakamı açıklanmıştı ve ben de rejiden dönüyordum. Karşılaştık ve bana “Bu enflasyon ne anlama geliyor” diye sordu. “Bu düşmüş mü çıkmış mı, iyi mi kötü mü” dedi. Ben soruya anlam veremedim, çünkü geçen ayki rakama göre düştüğü belli. Bana, “Ben geçen ay enflasyon kaçtı nereden bileyim” dedi. Ben de nasıl bilmediğine şaşırdım. Çünkü genel olarak ekonomi camiasındaki ana sorun şu: Herkes bilene anlatıyor. Biz herkesin ekonomi terminolojisini bildiğini varsayarak anlatıyoruz.

Nasıl anlatılmalı sizce?
Aslında bilenin bana ihtiyacı yok. Bilmek isteyene benim anlaşılır şekilde bunu anlatmam gerekiyor. Bu da benim için kırılma noktası oldu. “Bilmek isteyene ben anlatabiliyor muyum” sorusunu kendime soruyorum. Bir de grafikleri ve verileri çok kullanıyorum. Onun da basit ve anlaşılır şekilde olmasına önem veriyorum. Ben anlatmasam da grafiğin konuşması gerekiyor.

Kullandığınız verileri elde etmek için hangi kaynaklardan yararlanıyorsunuz? Nasıl hazırlık yapıyorsunuz?
Çok veri kullandığım için insanlar sanki kendim veri üretiyormuşum gibi bir düşünceye kapılıyor. Elbette böyle bir şey yok. Dünyada ve Türkiye’de belli başlı veri kaynakları belli. Bizde çok tartışsak da TÜİK en önemli kaynak. Ayrıca Merkez Bankası, Hazine, Maliye de diğer önemli kaynaklar. Dünyada ise Dünya Bankası, OECD ve FAO benim sürekli dolaşıp neler var diye baktığım yerler. Ayrıca WEF’in de çok ilginç araştırmaları oluyor. Fakat veri kullanımında asıl mesele birbirine bağlamak. Yani bir veriyi almak, onu anlamlandırmak, başka verilerle desteklemek ve genişletmek. Örneğin yoksulluk verisini, iş kazalarında ölen çocuklar verisiyle desteklemek. Gelir dağılımı verisini, OECD’nin eği-tim-gelir araştırmasıyla genişletmek.

Geçtiğimiz dönemde gündemde seçimler, FED kararları, terör olayları gibi birçok gelişme yaşandı. Önümüzdeki süreçte de yoğun gündem bizi bekliyor. Tüm bunların Türkiye ekonomisine etkisi nasıl olacak?

Ben bunları ikiye ayırıyorum. Bir tanesi değiştirebileceklerimiz, diğeri ise değiştiremeyeceklerimiz. Dünyadaki konjonktürü biz değiştiremeyiz. Dünyadaki en güçlü oyunculardan biri FED’dir ama o bile tek başına değiştiremez. Ama içeride değiştirebileceklerimiz var. 2007’de ekonominin tıkandığını söylemeye başladım. Dünyadaki kriz bol paranın akmasına neden oldu. Bu dönem, Türkiye’de yapılması gereken reformların üstünü örttü. Biz bu dönemde reformlara başlamalıydık. Dışarısı bir etken ama bizim içeride yapısal sorunlarımız var. Bunlar, cari açığın yüksek olması, istihdam yaratılamaması, yatırımlarımızın yüksek katma değer üretmemesi gibi konular.~

Peki bunları nasıl aşarız?
Uzun zamandır milli gelirde 10 bin dolarda sıkıştık kaldık. Eğer verimliliği kullanıp kaynaklarımızı iyi yönetirsek şu anki yapımızla bile milli gelirde 17 bin dolara gelebiliriz. Ama o sırada ino-vasyon, teknoloji yatırımlan ve eğitime verilen önemi de artırmalıyız. Bu öyle kolay bir şey değil ama uzun vadeli bir planlama ile odaklanarak yapmalıyız. Şu anda dışarıda ve içeride kötü bir hava var. Şunu unutmayalım ki dümende biz varız. Türkiye’nin bir yol haritası yok. Nereden başlayıp nereye gideceğimizi bilmiyoruz. Bir reform dalgası başlatamazsak diğer ülkelere göre geride kalacağız. Eğer Türkiye bunu başlatırsa, biz bütün gelişmekte olan ülkelerin önüne geçeriz. Yoksa yol alamayız.

Önümüzdeki en riskli faktörler neler? Hangi başlıkları daha fazla izleyeceğiz?
Şu anda Rusya ile olan gelişmeler hala sıcaklığını koruyor. Rusya meselesi çok riskli bir yere doğru gidiyor. Suriye ve Irak’ın bir ülke olarak yapıştınlamaması da bir ikinci kritik konu olarak önümüzde duruyor. Bu da bizim güney sınırımızı hareketli hale getiriyor. Petrol fiyatlarının düşmesine herkes seviniyor ancak en önemli ihracat pazarlarımızın petrol gelirleri düşüyor. Onlara bu nedenle fazla ihracat yapamıyoruz.

Türkiye’deki barış sürecinin bitmiş olması ve nasıl yeniden inşa edeceğimizi bilemememiz de büyük bir baskı yaratıyor. Turizmden yatırım ortamına kadar her şeyi etkiliyor.İç meselede ilk sırada bu var. Türkiye’de bulunan 2,5 milyon Suriyeli de önemli sorunlardan biri. Önümüzdeki dönemde toplumsal kırılmalar da yaratabileceğini düşünüyorum. Buna hazır olmamız gerekiyor.

Tüm bu riskli faktörlerin yanı sıra Türkiye’nin avantajlı yanları var mı? Bunları nasıl ön plana çıkarabiliriz?
Türk yatırımcılar bir şekilde yoktan var edebiliyor. Dirençli bir yapıları var. Genel eğitim seviyesi düşük ama iyi eğitimli çocuklarımız gerçekten çok şahane. Bu önemli bir güç. Finans sistemimiz çok iyi ve bu da bir avantaj. Bu coğrafya kaderimiz ama fırsatımız da olabilir. Türkiye’de sanayi üretim kabiliyeti yüksek. Almanya’dan başlayıp Hindistan’a ve Çin’e kadar bir hat çizin, o arada Türkiye ile yarışabilecek ülke yok. İhmal etmemize rağmen güçlü bir sanayimiz var. Finans merkezi üssünü yanlış konumladığımızı düşünüyorum.

Nasıl konumlamalıyız?
Aslında yaratıcı endüstriler olarak konumlamalıyız. Bu özellikle İngiltere gibi ülkelerde çok büyük bir pazar olmaya başlıyor. Bu da bizim için büyük bir fırsat olur. Bütün bunların ötesinde bu coğrafyada Batı dünyasının güvenebileceği ve işbirliği yapabileceği ülkelerin başında geliyoruz. Bu da bizim avantajımız.