SİBEL ATİK
satik@ekonomist.com.tr
26 Aralık 2021 – 08 Ocak 2022 tarihli sayıdan.
Türkiye ekonomisi zorlu bir dönemeçten geçiyor. Faiz indirimiyle beraber hızlanan kur artışı ve TL'nin hızla değer kaybetmesine karşı alınan önlemler bir yana gündemde bir de yeni ekonomik model var. Benimsenen yeni ekonomik model ve 2022'ye dair beklentilerini aktaran Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Başkanı Mahmut Asmalı, yeni ekonomik modelin yalnızca Çin'in ucuz iş gücü anlayışına indirgenmesini doğru bulmadıklarını söylüyor.
Yeni modelin Türkiye'nin düşük faiz politikasını sürdürerek üretim ve istihdamı korumayı, ihracat artışıyla da kalıcı cari fazla vermeyi hedeflediğini belirten Asmalı yeni dönem öngörülerini anlattı.
Türkiye ekonomisinin bugün Çin modeliyle büyüme arayışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle şunu ifade etmeliyiz ki; Türkiye'nin düşük faiz politikasını sürdürerek üretim ve istihdamı korumayı amaçlayan ve ihracat artışıyla kalıcı bir şekilde cari fazla vermeyi hedefleyen yeni ekonomik modelini, yalnızca Çin'in ucuz iş gücü anlayışına indirgenmesini doğru bulmuyoruz.
Bu yanlışın düzeltilmesi için de Doğu Asya ekonomi modelinin avantajlarının çok doğru bir şekilde değerlendirilmesi gerekiyor.
Ekonomide ihracat payının artırılması, hızla gelişen ticaret ve yatırım akışının bölge pazarıyla sıkı bağlantılar kurmasının sağlanması, ara malları ithalatında bölgesel cazibe merkezi olunması ve bu nitelikler sayesinde küresel ekonomik şokların en hafif hasarla atlatılması; söz konusu modelin öne çıkan özellikleridir. Bu modelin Batı dışında gerçekleşen ilk başarılı endüstrileşme örneği olduğu unutulmamalı.
Ülkemiz; bilhassa Covid- 19 süreci sonrasındaki imalat potansiyeli ve esnek üretim kapasitesinin yanı sıra büyük piyasalara yakınlığımız sayesinde de diğer ülkelerle kıyaslandığında, büyük bir üretim üssü olmaya adaydır.
Bu bağlamda toplumsal ve politik dinamikleri çok farklı olan Doğu Asya ekonomilerine ait modelin, elbette Türkiye'nin kendi iç dinamikleri, demografik ve toplumsal yapısına uygun bir şekilde yorumlanarak, oldukça başarılı sonuçlar doğurabileceğine ve pozitif ayrışacağına inanıyoruz.
Türkiye'nin 2021 büyüme rakamı ne olur?
2021 yılında birçok ülke Covid-19 sonrası adeta bir hayatta kalma mücadelesi verirken, Türkiye ekonomisi ise yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 7,4'lük büyüme oranıyla güçlü ve istikrarlı yapısını yeniden bütün dünyaya gösterme imkânı buldu. Bu oran, Türkiye ekonomisinde temel lokomotiflerinin artık pozitif büyüme rayına tamamen oturduğunu gösteriyor.
Ekonomimizin pandemi sonrası normalleşmenin başladığı 2020 yılı üçüncü çeyreğinden itibaren beş çeyrek boyunca kesintisiz pozitif büyümesi, bunun en önemli göstergesidir. Aynı dönemde İngiltere'nin yüzde 6,6, Çin ve ABD'nin yüzde 4,9, Avro bölgesinin yüzde 3,7, Almanya'nın yüzde 2,5 ve Japonya'nın sadece yüzde 1,4 oranında büyüyebildiğini göz önüne aldığımızda, Türkiye ekonomisinin başarılı performansı daha net bir şekilde anlaşılıyor.
Büyümede ihracatın pozitif etkisinin son çeyrekte de sürmesi, iç talepteki canlılık ve faiz indirimleriyle ivme kazanacağına inandığımız yatırımların da etkisiyle; 2021 yılı genelini çift haneli bir büyümeyle kapatacağımızı tahmin ediyoruz.
Türkiye ekonomisi için büyüme ve enflasyon rakamlarında 2022 öngörünüz nedir?
Emtia ve hammadde fiyatlarındaki artışın sürmesinin yanı sıra tedarikle alakalı sorunların da devam etmesi, küresel piyasaların bir müddet daha enflasyon sorunuyla yüzleşmek zorunda kalacağına işaret ediyor. Elbette bu gelişmelerin ülkemize yansıması da olacaktır. 2022'ye yönelik önceliğimiz fiyatlar genel düzeyindeki yüksek oranlı artışların önüne geçilmesi olmalıdır.
Bu kapsamda MÜSİAD olarak düşüncemiz; kısa vadede yüksek faiz yükünden kurtularak, orta ve uzun vadede enflasyon ve büyüme hedefimize adım adım yaklaşacağımıza yöneliktir. Bu noktada içerdeki enflasyonda etkili olacağını düşündüğümüz temel gıda ile katma değeri yüksek nihai mal ihracatımızı azaltabilecek hammadde ihracatlarının da yakından izlenmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz.
Türkiye'nin bugün ihracata dayalı büyümede ucuz iş gücü ve değeri düşük TL ile bu yolda başarılı olma şansı nedir?
Bir kez daha altını çizmemiz gerekir ki Doğu Asya ülkelerinin büyüme modellerini yalnızca ucuz iş gücüne indirgemenin hatalı bir düşünce olduğunu düşünüyoruz. Bu ülkelerden söz ettiğimizde; Çin, Japonya ya da Güney Kore örneklerinde olduğu gibi, imalat kapasitesinde çok ciddi bir ölçek büyüklüğünden bahsetmiş oluyoruz.
Bu açıdan emsal olarak alabileceğimiz ülkeler Tayvan ya da Singapur değil; Çin, Japonya ya da Güney Kore gibi bölgelerdir. Söz gelimi Güney Kore; başarılı teknoloji ve sanayi politikalarını toplumsal kalkınma motivasyonuyla bütünleştirmeyi başarmış ve böylece bilgi temelli üretim faktörlerine yatırım yapma noktasında önemli bir marka hâline gelmiştir.
"TL ÜZERİNDEKİ MANİPÜLASYON SONA ERECEKTİR"
"Elbette kurda gözlenen artışlar, hem üretim maliyetleri yoluyla sanayicilerimizi hem de tüketicilerimizi oldukça olumsuz etkiliyor. Kur seviyesinin bu denli dalgalanması; hem üretici hem de tüketici fiyatlarını yukarı yönde baskılamakta ve böylece dövizin nominal getirisini eriterek yatırımcısını da risk altına sokuyor.
Bu bağlamda herkesin kazanacağı bir tabloya ulaşabilmek adına tüm iş dünyasının akl-ı selim hareket etmesi ve negatif algılara karşı direncimizi daha da güçlendirmemiz gerekiyor.
Bu kapsamda TL'yi özendirme paketini oldukça önemsiyoruz. TL mevduatlarındaki getirinin kur artışı karşısında korunacak olması, dolarizasyonu ciddi anlamda önleyecektir. Bu düzenlemenin yanı sıra BES'te devlet katkısının artırılması, DİBS'e yönelik stopaj affı ve yastık altı diye tabir ettiğimiz altın yatırımları için geliştirilecek olan yatırım araçları, vatandaşlarımıza döviz karşısında alternatif finansal yatırım alanları açacaktır.
Söz konusu önlem paketiyle birlikte döviz kurunu yukarı yönde baskı altında tutan birçok unsur bertaraf edilecek ve TL üzerindeki algı manipülasyonu sona erecektir."
"İHRACATIN BÜYÜMEDEKİ KATKISI ARTMALI"
"Türkiye'nin nihai anlamda varması gereken nokta da bu motivasyonun sağlanmasıdır. Hatırlanacağı gibi yılın dokuz aylık dönemde gerçekleşen yüzde 11,7'lik büyümeye net ihracatın katkısı 5,1 olmuştu. Sürdürülebilir ve nitelikli bir büyümenin sağlanabilmesi de yine net ihracatın büyümedeki katkısının artırılmasına bağlıdır.
İhracat odaklı büyümenin devamlılık arz etmesinin yegâne yolu da ihraç ettiğimiz ürünlerdeki katma değerin ve hâlihazırda toplam ihracattaki payı oldukça düşük olan yüksek teknolojili ürünlerin payının artırılmasından geçiyor."