Çözüm nasıl bulunacak?

30 Temmuz 2018
Faiz, enflasyon, kur üçgenindeki sıkışmanın sonuçları bugüne kadar maalesef pozitif olmadı. İç ve dış siyasi ortam da buna izin verecek gibi görünmüyor.

TALAT YEŞİLOĞLU
tyesil@ekonomist.com.tr

ABD ile her geçen gün artan siyasi gerilim, diplomatik nezaket sınırlarını bertaraf eden söylem ve mesajların yarattığı havanın da yeni negatif sonuçlar yaratacağını hesaplamak gerekiyor. Bugün için geçerli olan bu tablo, hem piyasadaki dalgalanmanın boyutunu hem de reel sektörün ve kamunun ödeyeceği faturayı gittikçe büyütüyor.

Yeni siyasi sistemimizin bu sorunların çözümü için atacağı adımlar ne kadar karşılık bulabilecek? Çözüm nedir?

Bir kere durum tespiti yapacak olursak, dünyadaki siyasi havanın Türkiye lehine olmadığını bilmemiz gerekiyor. Bu durum bize özel mi? Örneğin ABD-Türkiye ilişkileri gerilimli de, ABD'nin en büyük stratejik ortağı AB ile ilişkileri iyi mi?

Tepe yöneticilerin söz ve mesajlarına güvenelim mi? Söylemlerin tam zıddı karar ve eylemlerin gelmeyeceğinin garantisi var mı? Çin ile ek gümrük vergisi savaşı, AB ile ticari ilişkiler, karşılıklı vergi tarifelerine ilişkin açıklama ve kararları alt alta koyarsak, büyük bir çelişki ve güvensizlik ortamı olduğu ortaya çıkar.

Evet, Türkiye olarak faiz, enflasyon ve kur üçgeninde fena halde sıkıştık. Sıkışıklık ekonomiyi, sosyal yaşamı ve güven ortamını negatif etkiliyor. Talip ve Ceren, mali piyasalardaki sıkışmanın olası etkilerini, yeni dönemde ne beklendiğini kapak haberimizde kaleme aldı.

Çözüm nedir? Merkez Bankası'nın (MB) bağımsızlığı mı? MB'den mucize mi bekliyoruz? Hafif sıklet bir haltercinin, ağır sıkletmiş gibi ağırlık kaldırmasını beklemek ne kadar adil? Ben başka bir yöne kaymak ve çözüm üretebileceğimizi paylaşmak istiyorum.

Birincisi, dünyadaki gelişmelerin dışında kalamayacağımızı kabul etmemiz gerekiyor. Bu da daha çok dijitalleşme, ileri teknoloji, start up dünyası, genç kuşağın geleceğe hazırlanması, Y ve Z kuşaklarının yeni lider adaylarının keşfedilip doğru bir şekilde eğitilmesidir.

İkincisi, 'güven' kavramını öne çıkartacak söz ve eylemlere ihtiyacımız olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Bunun yolu da sevgiden geçiyor. Uludağ Ekonomi Zirvesi'nin geçen yıl ki konuşmacılarından ve Value Center'in kurucularından Richard Barret'ın söylediği gibi, içimizdeki sevgiyi çıkartmamız gerekiyor.

İçimizdeki sevgiyi toplumun sadece bir kesimine değil de tamamına yönlendirebilirsek 'güven' kavramının nasıl müthiş bir dalga yaratabileceğini düşünelim lütfen. Güven oluştukça 'moralite' olgusunun katkılarını da görebileceğiz.

Birçok okur, bu yazıyı okuduğunda tebessüm edebilir. Kolay olduğunu düşünmüyorum ama pes edecek halimiz de yok. 'Ortak değerler'imiz olan adalet, ahlak, güven, saygı ve huzuru bulabileceğimize inanıyorum.

Hukuk'a olan inancımızın arttığı bir hafta diliyorum...