İlaç sektöründe biyoteknolojik ilaçlara kayış var. Global büyüklüğü 220 milyar dolar civarında olan biyoteknolojik ilaç pazarı Türkiye'de de büyüme trendinde.
Bu ilaçların kullanım oranı yüzde 20'lere ulaştı ve artmaya devam ediyor.
ÖZLEM BAY YILMAZ
obay@ekonomist.com.tr
Türkiye'de 5,4 milyar TL'lik hacme sahip olan biyoteknolojik ilaç pazarında son dönemde yapılmakta olan yatırımların tutarı 5 milyar TL'ye yaklaştı.
Tabloları görmek için görsellere tıklayın.
Dünya ilaç endüstrisi biyoteknolojik ilaçlara yönelmiş durumda. Artık bitkisel ve kimyasal kaynaklı ilaç üretimi, bilim ve teknoloji alanındaki yeni gelişmelere paralel olarak yerini biyoteknolojik ilaçlara bırakıyor.
Canlı sistem ve organizmalar kullanılarak üretilen biyotek-nolojik ilaçlar, AR-GE çalışmaları ve üretim aşamasında önemli bir inovasyon, teknoloji birikimi ve yatırım gerektiriyor.
Tüm dünyada biyolojik ilaç pazarının global büyüklüğü 220 milyar dolar civarında.
Bu ilaçların toplam ilaç pazarındaki oranı ise yüzde 20'lere ulaştı ve artmaya devam ediyor. Türkiye'nin de bu dönüşümden uzak kalması mümkün değil. Bu kapsamda Türkiye ilaç endüstrisi, biyoteknoloji alanını stratejik önceliği yaptı.
Türkiye'de 2018 yılında 5,4 milyar TL ile reçeteli ilaç pazarı içerisinde biyoteknolojik ilaçlar yaklaşık yüzde 17,6'lık bir paya sahip. İlaç şirketleri, Türkiye'yi biyoteknolojik ilaç gibi stratejik bir alanda geliştirmek için var güçleriyle çalışıyor.
Abdi İbrahim'den CinnaGen'e, Nobel'den Koçak Farma'ya kadar pek çok şirket bu alana yatırıma soyunmuş durumda. Şirketlerin özellikle son üç yılda hız kazanan biyoteknoloji alanına yatırımlarının toplam değeri yaklaşık 5 milyar TL. Biyoteknoloji alanındaki büyümenin yeni yatırımlarla sürmesi bekleniyor. Bu alana yatırım yapan şirket sayısında da artış olacağı ifade ediliyor.
20 İLAÇ HEDEFİ
İlaç endüstrisinde, referans biyoteknolojik ilaçlara kıyasla kaliteleri, etkinlikleri ve güvenilirlikleri açısından yüksek benzerlik göstererek onaylanan ilaçlar 'biyobenzer ilaç' olarak tanımlanıyor.
Referans biyoteknolojik ilaçların patent gibi fikri mülkiyet hakları bittikten sonra biyobenzer ilaçlar üretiliyor. Biyobenzer ürünler de ciddi bir inovasyon sürecinde geliştirilip üretiliyor.
Sektörde 2024 yılına kadar iki adet referans biyoteknolojik, 39 adet biyobenzer, bir adet biyoüstün ilacın ülkemizde üretiminin gerçekleştirilmesi için hazırlıklar yürütülüyor.
İthalatına bağımlı olduğumuz bu ürünlerin ülkemizde geliştirilmesi ve üretilmesi sadece hastaların bu ilaçlara erişimini kolaylaştırmayacak, aynı zamanda dış ticaret açığını azaltarak ülke ekonomisine kayda değer bir katkı sağlayacak.
Yatırımlarda öncelik verilecek sektörler arasında ilacın da yer alması ve ithal edilen 20 biyoteknolojik ilacın Türkiye'de üretilmesihedefi, ilaç endüstrisi açısından son derece önemli olarak görülüyor.
KATMA DEĞERLİ ÜRETİM
Yapılan fizibilite çalışmalarında, 2025 yılından sonra ilaç endüstrisinin yüzde 70'ini biyoteknolojik ilaçların oluşturacağı öngörülüyor. Global ilaç pazarının 1.1 trilyon dolar olduğu düşünüldüğünde, Türkiye'nin hiç vakit kaybetmeden endüstri stratejilerini bu temele oturtması ve trendi yakalaması gerektiği vurgulanıyor.
Türkiye ilaç pazarındaki ithal ürünlerin yüzde 32'sini biyoteknolojik ilaçlar oluşturuyor. Biyoteknolojik ilaçların tedavideki yeri giderek arttığından, Türkiye'nin ithalata dayalı ilaç tedarik modeli sürdürülebilir değil. Yerli biyoteknolojik ilaç üretimi yapılmadıkça, sektörel cari açık ve dışa bağımlılık daha da artacak.
Oysa, global bir merkez konumunda olan Türkiye'nin yüksek katma değerli biyoteknolojik ilaç üretim ve ihracatıyla sektörel cari açığı giderip ilaçta dış ticaret dengesini negatiften pozitife çevirmesi mümkün.
Biyoteknolojik ilacın ihracat değeri, 1 kilogram için 1 milyon dolar civarında. Kimyasal ilacın kilogram başına ihracat değeri ise yaklaşık 17 dolar. Arada çok ciddi fark var. Çünkü know-how oldukça yüksek.
ÜNİVERSİTE ÇALIŞMALARI
Türkiye bu alanda yatırımlarına hız vermiş durumda. Şirketlerin yanı sıra pekçok üniversitede de biyoteknolojik ilaç konusunda çalışmalar yürütülüyor. Gazi Üniversitesi, bunlardan biri.
Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'nde biyoteknolojik ilaçların fomülasyonlarının geliştirilmesi, karakterizasyonu ve etkinliğinin değerlendirilmesiyle ilgili çalışmalar yürütülüyor. Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan, "Önümüzdeki yıllarda İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası ile yapılan anlaşma çerçevesinde ortak projeler yapılabilir" diyor.
İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi'nin (İBG) bünyesinde kurmuş olduğu İBG-FARMA da özellikle biyoteknolojik ilaç geliştirme ve analizi konularında çalışıyor. Şu anda kurumun AR-GE hattında dört biyobenzer monoklonal antikor bulunuyor.
İBG Müdür Yardımcısı Soner Gündemir, biyobenzerlerini geliştirmekte oldukları bu ilaçların Türkiye'ye toplam maliyetinin yıllık 1 milyar TL'nin üzerinde olduğunu belirtiyor. Gündemir, biyobenzer projeleriyle kazanmış oldukları bilgi birikimi sayesinde, 2020'den önce üç farklı orijinal biyoteknolojik ilacın AR-GE çalışmalarına başlamayı planladıklarını dile getiriyor.
2020 ÖNGÖRÜSÜ
Abdi İbrahim, Türkiye'nin en büyük biyoteknolojik ilaç üretim tesisi AbdiBio'yu Mayıs 2018'de İstanbul Esenyurt'ta hayata geçirdi. AbdiBio'da hücre bankasından başlayarak nihai ürüne kadar olan tüm üretim süreçleri yürütülüyor.
13 bin metrekare kapalı alan üzerine kurulu tesis, yılda 11 milyon flakon, 9 milyon şırınga, 22 milyon kartuş ve 1 milyon liyofilize üretim kapasitesiyle çalışacak. Üretilen ürünlerin Türki Cumhuriyetler, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine ihraç edilmesi planlanıyor.
Abdi İbrahim CEO'su Dr. Süha Taşpolatoğlu, "2020 yılında toplam ihracatımızın en az yüzde 20'sinin biyoteknolojik ilaçlardan gelmesini bekliyoruz. 2020 yılı için öngörümüz AbdiBio'da üretilen ürünlerimizin yurtiçi satışlarımızın yüzde 10'unu oluşturacağı yönünde" diyor.
İRANLI YATIRIMCI
İran sermayeli CinnaGen de bugün dünyanın çeşitli yerlerinde yerel üretim tesislerine sahip. 2016'da Türk ilaç endüstrisine de adım atan CinnaGen, Tekirdağ Çerkezköy OSB'de biyoteknoloji alanında AR-GE merkezi ve üretim tesisini hayata geçirdi.
Şirket bu yatırımla global bir oyuncu ve devamında da dünyanın ilk 10 biyoteknolojik ilaç üreticisinden biri olmayı hedefliyor. CinnaGen İlaç CEO'su Ferhat Farşi, fabrikanın faaliyete girmesiyle ilk etapta 150 milyon dolarlık biyoteknolojik ilaç ithalatının önüne geçileceğini söylüyor.
Farşi, "Türkiye'nin ithal ettiği 1 milyar dolarlık biyoteknolojik ilacın büyük kısmını ülkede üretebiliriz. Net ihracatçı konumuna gelmek için planlarımızı başlattık. Örneğin Cezayir ile yaptığımız bir anlaşmanın tutarı üç yıllık sürede 45 milyon dolar değerinde" diye konuşuyor. Şirket, 2023 yılında 100 milyon dolarlık ihracata ulaşmayı hedefliyor.
10 ÜRÜN GELİŞTİRECEK
Nobel İlaç, Türkiye dışında Özbekistan ve Kazakistan'da da iki fabrikaya sahip. Şirket, eczacılık ürünleri ihracatıyla cari açığa pozitif katkı sağlıyor. Nobel İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Ulusoy, TÜBİTAK öncülüğünde açılan 'Biyobenzer İlaçların Yerli olarak Geliştirilmesi ve Üretilmesi' programında 28 proje ve 23 şirket içerisinden onay alan tek dosyanın Nobel'inki olduğunu söylüyor.
Ulusoy, "Bu yatırımımızın hedefi 10 milyon kilometrekarelik bir coğrafya. Ülkemizde geliştireceğimiz bu ilaçları ihraç edeceğimizi de düşünerek planlama yapıyoruz. Bu alana 10 civarında ürünle girmek gibi bir hedefimiz var" diyor.
İHRACAT ÜSSÜ
Dünyanın önde gelen biyoteknoloji kuruluşlarından biri olan Amgen, Türkiye'de Mustafa Nevzat İlaç çatısı altında, biri Yenibosna'da diğeri de Şekerpınar'da olmak üzere iki fabrika ve bin 100'e yakın çalışanla faaliyet gösteriyor. Şirket, 2012 yılında Mustafa Nevzat'ın satın alınması ve ilave yatırımlarla birlikte Türkiye'ye 800 milyon dolara yakın bir yatırım yaptı.
Türkiye'den beş kıtaya ihracat yaptıklarını belirten Amgen ve Mustafa Nevzat Genel Müdürü Güldem Berkman, Türkiye'yi önemli bir ihracat üssü olarak konumlayarak yatırımlarını artırmayı hedeflediklerini söylüyor.
Berkman, "Katma değeri yüksek inovatif ürünler geliştirip dünya ilaç pazarının yaklaşık yüzde 70'ine hitap eden beş büyük bölgeye Türkiye'den ihracat yapmayı hedefliyoruz" diye konuşuyor.
İLK BEŞİ HEDEFLİYOR
Türkiye'nin en büyük kan ve kan ürünleri tedarikçisi olan Dem İlaç, Yalova'da biyoteknolojik ilaç üretim tesisi kuruyor. 2019 yılı sonunda faaliyete geçmesi planlanan fabrikada ilk etapta 158 kişi istihdam edilecek. Böylece şirketin çalışan sayısı 450'ye çıkacak.
Dem İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Demir, biyoteknolojik ilaç alanında beş yıl içerisinde kendi know-how'ları ile geliştirip ürettikleri üç biyobenzer ürünü dünya pazarına sunmayı hedeflediklerini söylüyor.
Demir, "Son beş yıldır gerçekleştirdiğimiz AR-GE çalışmalarımızla orijinal molekülümüz üzerine çalışmak da hedeflerimiz arasında. IMS verilerine göre 2018'de Türkiye'de faaliyet gösteren firmalar içerisinde 25'inci sırada yer aldık. Yatırımımızın faaliyete geçmesiyle ilk beş içerisinde yer almayı hedefliyoruz" diye anlatıyor.
GÜNEY KORELİ ORTAK
İlko İlaç'ın Konya'daki üretim tesisi Anadolu'da yapılan en büyük ilaç sanayi yatırımı olma özelliğini taşıyor. Satışlarının yüzde 20'ye yakını ihracattan gelen şirketin iki AR-GE merkezi var. Bunlardan biri İlko ARGEM AR-GE Merkezi ve Ankara Hacettepe Üniversitesi Teknokent'te faaliyet gösteriyor.
Türkiye'nin ilk biyoteknolojik ilaç AR-GE merkezi olan İLKO Argem Biyoteknoloji Merkezi ise İstanbul Tek-nopark'ta yer alıyor. Katma değerli ürünlerin geliştirilmesi üzerine yoğunlaşan şirketin, 40'a yakın ülkede ürün ruhsatlandırma ve ihracat faaliyetleri var.
İlko İlaç Genel Müdürü Hatice Öncel, Aralık 2013'te Güney Koreli biyoteknoloji firması Genexine ile bir ortaklık anlaşması imzaladıklarını belirtiyor. Öncel, bu anlaşma çerçevesinde, Türkiye'nin ilk biyoteknolojik ilaç AR-GE, üretim ve uluslararası pazarlama yatırımı olma özelliğini taşıyan İLKOGEN firmasını kurduklarını söylüyor.
Ürünlerin tıbbın hizmetine sunulmasıyla birlikte şirket cirosunda ortalama yüzde 30 civarında ilave bir katkı sağlanması ve ihracatta sıçrama yaşanması bekleniyor.
CİRODAKİ PAYI ARTACAK
Centurion İlaç, biyolojik, biyoteknolojik, nadir rastlanan hastalıklar (yetim ilaç), spesifik hastane ürünleri ile aşıların üretimini, ithalatını ve ihracatını gerçekleştiriyor. Şirket, Ankara'da Başkent OSB'de yer alan üretim tesisi ve AR-GE biriminde, bu yılın başında üretim faaliyetlerine başladı.
Yüksek katma değerli ürünlerin ülkemizin ihtiyaçlarının yanı sıra çevre ülkeler ve akabinde büyük pazarlarda da satışa sunulması için faaliyete geçtiklerini belirten Ceturion İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Erfa, "Biyoteknolojik ürünlerin beş yıl içerisinde toplam ciromuz içerisindeki payının yüzde 60'a ulaşacağını öngörüyoruz" diyor.
CARİ AÇIĞA KATKI
Atabay, mevcut projesiyle, yıllık yaklaşık 200 milyon dolar tutarında ithalata neden olan biyoteknolojik ilacın biyobenzerini üreterek cari açığın azaltılmasına katkı yapmayı planlıyor. Atabay Yönetim Kurulu Üyesi Doğan Taşkent, mikrobiyal fermentasyon ile enzim, antikor fragmanı ve diğer biyobenzerlerin üretimini geliştirmeye devam edeceklerini belirtiyor.
Taşkent, "Geliştirmekte olduğumuz biyobenzerin orijinal ilacına SGK'nın 2010'dan itibaren yaptığı ödeme her yıl yaklaşık yüzde 100 arttı. Biyobenzer ilacımızın piyasa çıkışından sonra ilk beş yıl içerisinde kamu maliyesine 150 milyon dolar kazanç sağlamayı öngörüyoruz" diyor.
Üzerinde çalışmakta oldukları biyobenzer ilacın 2020'de piyasaya çıkmasını hedeflediklerini de ifade eden Taşkent, başlangıçta yüzde 10'unu almayı öngördükleri pazar payını beş yıl sonunda yüzde 25'e çıkararak şirketlerine yaklaşık 100 milyon TL katkı sağlayacaklarını söylüyor.
YÜZDE 50'LİK BÜYÜME
Koçak Farma, Çerkezköy OSB'de 2014 yılında biyoteknolojik ilaç üretim tesisini kurdu. Bu tesiste üretilen Türkiye'nin ilk yerli biyolojik ilacını ve ilk yerli biyobenzer insülinini tıbbın hizmetine sunduklarını belirten Koçak Farma CEO'su ve Genel Müdürü Dr. Hakan Koçak, önümüzdeki beş yılda biyoteknolojik ilaç üretimi konusunda global bir oyuncu olmayı hedeflediklerini söylüyor.
2018 yılında 1 milyar TL'yi aşan cirolarında bu yıl yüzde 50'lik büyüme hedeflediklerini de belirtiyor. Koçak, sözlerine şöyle devam ediyor: "Biyoteknolojik ilaç için 223 milyon dolarlık yatırım yaptık. Yapılması planlanan yatırım tutarımız 96 milyon dolar. İleri teknoloji, firmamızın büyüme hızını, katma değerini ve cirosunu olumlu etkileyecek."
AŞI ÜRETİMİ
Pfizer, 2012 yılından bu yana dünyanın en ileri teknoloji ürünlerinden birisi olan, en zorlu üretim süreçlerinden birine sahip olan ve ulusal aşı takviminde yer alan konjüge pnömokok aşısını Türkiye'de üretiyor.
Pfizer, yerli üretici Mefar İlaç ile yaptığı işbirliği kapsamında yeni ve önemli bir üretim teknolojisinin transferini gerçekleştirmiş oldu. Pfizer Türkiye Genel Müdürü Cem Açık, ülkemizdeki bu tesisin Pfizer'in ABD ve İrlanda'nın ardından dünyadaki üçüncü pnömokok aşısı üretim tesisi olduğunu söylüyor.
Açık, "Erişkin risk gruplarındaki artan aşı ihtiyacını da karşılayabilecek kapasiteye sahip olan tesisimiz, 2019 sonu itibariyle 30 milyonuncu doz aşı üretimini tamamlayacak. Önümüzdeki dönemde risk grubu aşılamasında da başarılı olmayı hedefliyoruz" diyor.
TURGUT TOKGÖZ / İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI GENEL SEKRETERİ
"YATIRIMLAR KAMU TARAFINDAN DESTEKLENMELİ"
"2016 yılı sonunda kurduğumuz Türkiye Biyoteknolojik İlaç Platformu ile endüstrimizin bu alanda yetkinliğini ve rekabet gücünü artırmak, ülkemizde bu alanın gelişimine daha etkin katkı sunmak amacıyla çalışıyoruz.
Platformumuz, biyoteknoloji alanında ülkemizde geliştirme ya da üretim faaliyeti olan veya bu faaliyetleri planlayan tüm ilaç firmalarına açık bir oluşum. Endüstrimizi dünyada bu alanda söz sahibi bir oyuncu yapmak için konunun tüm paydaşlarıyla, etkin iletişim ve koordinasyon içinde çalışmalarımızı yürütüyoruz. Kamu otoritesi bugüne kadar bu alanda önemli adımlar attı. Geçtiğimiz yıllarda AR-GE mevzuatında yapılan iyileştirmeler önemliydi.
Biyoteknoloji alanına ilişkin teşvikler konusunda da çok yararlı hamleler yapıldı. Ancak, rakiplerimizle rekabet edebilmek için kamu otoritesinin yatırımlarımıza daha etkin destek sağlamasına ihtiyaç duyuyoruz. Yüksek maliyetli yatırımlar gerektiren bu alana vergisel teşviklerin yanında nakdi hibe desteği, girişim teşvikleri, özel fonlar sağlanması önem taşıyor. Bu alanda başarılı olan ülkelere baktığımızda bu tip teşviklerin önemini görüyoruz."
DR. ÜMİT DERELİ / AIFD GENEL SEKRETERİ
"ÜRETİM VE İHRACAT ÜSSÜ OLABİLİRİZ
"Ülkemizdeki ilaç sektörünün küresel rekabet gücüne ulaşması en temel önceliğimiz. Bu açıdan ihracat performansımız da çok önemli bir gösterge. 2017 yılında ilaç ihracatımız yaklaşık yüzde 6 artışla 875 milyon dolara ulaştı. 2018 ve sonrasında artış trendinin devam etmesini bekliyoruz.
Yine de bu rakamların yeterli olmadığını söylememiz gerekiyor. İlaç sektörümüzün küresel pazarlara entegrasyonu her zaman önceliğimiz olacak. AIFD desteğiyle PwC tarafından İlaç Sektörü Vizyon 2023 Raporu hazırlandı.
Rapora göre, ilaç sektöründe yeni alınan patent sayılarına göre öne çıkan ülkelere bakıldığında, biyoteknoloji patentlerinin ilaç patentlerine oranında en çok dikkat çeken ülke yüzde 98'lik oran ile Güney Kore oldu.
Türkiye'de 2018 yılında ilaç ürünlerinde 67 yerli patent onayı gerçekleşti. Türkiye'nin yenilikçi ilaç ve tedaviler geliştirilmesi ve bu yaşamsal önemdeki sektörde yatırım çekebilmesi için konuya planlı ve istikrarlı bir şekilde yaklaşması gerekiyor.
Bunu başarırsak yıllık 179 milyar doları bulan biyoteknoloji ve ilaç AR-GE harcamasından çok daha büyük paylar alabilir ve daha başarılı bir üretim ve ihracat üssü haline gelebiliriz."
KÜBRA YILMAZ / TÜRKİYE BİYOTEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ
"DIŞA BAĞIMLILIK AZALACAK"
"Peptit/protein, füzyon proteini, monoklonal antikor, antikor- ilaç konjugatları gibi farklı yapılarda geliştirilen, üretilen ve ticarileştirilecek olan biyoteknolojik moleküllerin Türkiye'de dünya standartlarında ve kalitesinde geliştirilmesi hedefleniyor.
Bu ürünler Türkiye ilaç harcamalarının önemli bir kısmını teşkil ediyor ve önümüzdeki yıllarda payının gittikçe artması bekleniyor. Bu ilaçların üretilmesi, bu alanda teknolojik birikim yaratılması ve yenilikçi ürünlerle ülke ekonomisine katkı sağlanması amaçlanıyor.
Türkiye'de biyoteknolojik ilaç çalışmalarının AR- GE aşamasından üretim aşamasına getirilerek tedavi için kullanılabilecek ürüne dönüştürülmesi ve bu alanda ulusal sağlık sektörünün ihtiyaçlarının karşılanması ve dışa bağımlılığın azaltılması hedefleniyor."