TALAT YEŞİLOĞLU
tyesil@ekonomist.com.tr
Terör eylemlerinin şokunu atlatamadan, döviz kurlarında gün be gün yaşanan şoklarla, yükseliş rekorları getiren dalgalanmayla yüz yüze kaldık. Bu, özellikle döviz gelirleri döviz borçlarının altında kalan şirketler için ciddi bir risk anlamına geliyor.
Yıllık satış kâr marjlarını birkaç gün içinde kaybetmenin morallere ne kadar negatif etki edeceğini söylemenin anlamı yok. TBMM’de anayasa değişikliğine ilişkin görüşmeler sürerken yaşanan tartışma ve kavgalar da mevcut psikolojik havaya maalesef olumlu katkı yapmıyor.
Kısa vadede realite bu. Ya uzun vadede? “Uzun vade” kavramının Türkiye için farklı olduğunu zaten biliyoruz. Bazen geçmişe dönüp ortaya çıkan sonuçları anımsatmak gerektiğini düşünüyorum. Örneğin 1994 krizinden sonra ekonomi, 1995’te iyi bir atak yapmıştı. 2001 krizini yaşadığımız şubat ayından sonra ekonomi 2002’nin ikinci çeyreğinden itibaren tekrar büyüme eğilimine girmişti. Şu anda o durumda değiliz ama yine de kısa sürede tepki verme potansiyeline ve yeteneğine sahip olduğumuzu kayda geçirmek istiyorum.
Sibel ve Aram’ın hazırladığı kapak haberimiz, piyasaya, iş dünyasına, ekonominin aktörlerine moral aşılamak için hazırlanmadı. Realiteye parmak basmak için her yılın başında hazırladığımız bir çalışmanın tekrarı. Böylece 20 büyük holdingin 10 binlerce tedarikçisine veya iş yapmak için fırsat kollayan şirketlere son derece ciddi bir bilgi aktarımı sağlamış oluyoruz.
Bu süreçte birkaç noktaya dikkat çekmek istiyorum. Birincisi, esnek bir yapımız var. Yeni gelişmelere çabuk adapte olabiliyoruz. Geçmiş dönemlerde bunu kanıtladık. İkincisi, tıkanan pazarlara karşılık alternatif pazarlar bulma konusunda fena değiliz.
Örneğin İran pazarı. İhracatımızın yerinde saydığı bir ortamda, İran’a yapılan hazır giyim ihracatının bir yılda yüzde 200’ün üzerinde büyümesi somut bir örnek. Farklı sektörlerin de benzer performans göstermesi sürpriz olmayacaktır.
Üçüncüsü, büyük holdingler ve şirketler, mevcut pozisyonlarını ve piyasa paylarını korumak için yeni yatırımlar yapmak, var olan yatırımlarını da iyileştirmek zorundalar. Yatırım da belirli bir süreci içerdiğinden, bu gibi dönemler aslında ideal niteliğinde. Bu yüzden, dikkat edin kapak haberimizin tablosunda yatırım planı olmayan holding yok. Bilgi paylaşmayan holdinglerin de farklı olduğunu zannetmiyorum.
Dördüncüsü de, nitelikli insan kaynağına olan ihtiyacımız... Geçen hafta yazdım, tekrar anımsatıyorum, arada bir tekrarlamaya da devam edeceğim. İnsan kaynağına daha fazla yatırım yapmak zorundayız. Dünyadaki değişime, dönüşüme adapte olan, iyi eğitilmiş yöneticileri şirketlerinizde, Türkiye’de tutmak zorundasınız. Eğitim sisteminin hali ortada, iyi yetişmiş yetenekleri kaçırmayın.
Kavgasız, gürültüsüz bir hafta diliyorum.