Almanya ile ilişkiler çok daha iyi olabilir

09 Ekim 2021
ARAM EKİN DURAN eduran@ekonomist.com.tr

Türkiye iş dünyasının da yakından takip ettiği Almanya'daki seçim süreci, Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) zaferiyle sonuçlandı. TÜSİAD Berlin Temsilcisi Alper Üçok, "Türkiye hukuk reformunu başlatırsa, AB süreci yeniden ısınabilir, Almanya ile ilişkiler çok daha iyi hale gelebilir" diyor.

03 – 16 Ekim 2021 tarihli sayıdan

Türkiye'nin dış ticaretinde ilk sırada yer alan Almanya'da 16 yıllık Merkel dönemi sona erdi. 26 Eylül'de gerçekleştirilen federal seçimleri, yüzde 25,7 oy alan Sosyal Demokrat Parti (SPD) kazandı. Merkel başbakanlığında 16 yıldır iktidarda olan Hristiyan Demokrat Birlik/Hristiyan Sosyal Birlik (CDU/CSU) ise yüzde 24,1 ile tarihinin en düşük oy oranını kaydetti.

Yeşiller ise seçimlerde oyların yüzde 14,8'ini almayı başararak ülkedeki üçüncü büyük siyasi güç konumuna yükseldi. Sonuçlar, Almanya'da yine bir koalisyon hükümeti dönemi yaşanacağını gösteriyor. SDP'nin başbakan adayı Olaf Scholz, aralık ayı sonuna kadar koalisyon görüşmelerini tamamlamayı hedeflediklerini açıkladı.

ABD ve Japonya'dan sonra dünyanın en gelişmiş üçüncü sanayi ülkesi konumunda bulunan Almanya, Türkiye'nin hem ihracatında hem de enerji hariç ithalatında ilk sırada yer alıyor. Bu nedenle Alman siyasetindeki gelişmeler, Türkiye iş dünyasını da yakından ilgilendiriyor.

Almanya'da yeni hükümet senaryolarını ve yeni dönemin ekonomik ilişkilere olası etkilerini TÜSİAD Berlin Temsilcisi Alper Üçok ile konuştuk.

Sorularımız ve aldığımız yanıtlar şöyle:

Almanya'da seçim sonuçlarının ardından nasıl bir döneme girildi?

Şansölye Angela Merkel liderliğindeki 16 yıllık bir istikrar sürecini takiben, bizleri yeni dönemde yepyeni bir siyasi kompozisyon bekliyor, ufukta üç partili bir koalisyon görünüyor. Partilerin aldıkları nihai oy oranları nispetinde özgül ağırlıkları oluşacak yeni hükümetin politikalarını şekillendirecekler. Kaç sayıda ve hangi bakanlıkların kimde kalacağı ve bakanların kişisel özellik ve bakış açılarının ön plana çıkacağı bir sürece girilebilir.

Koalisyon görüşmelerinin çetin geçmesi ve hükümet programı niteliğindeki koalisyon anlaşmasının sıkı müzakereler neticesinde ortaya çıkması söz konusu olacak.

Bizim öncelikle arzumuz federal seçim sonuçlarının herhangi bir siyasi istikrarsızlığa yol açmaması, yeni hükümetin kurulmasının gecikmemesi ve ilgili süreçlerin ivedilikle tamamlanmasıdır. Almanya'da siyaseten mevcut denge ve istikrarın sürekliliği, hem Türkiye hem de AB açısından kritik önemde.

Türkiye'yi insan hakları ve hukuk gibi konularda eleştiren SDP ve Yeşiller'in içinde olduğu bir hükümet, Almanya'nın Türkiye'ye bakışını değiştirir mi?

Muhafazakar CDU/CSU'nun yaklaşık yüzde 8,5 oy kaybetmesi sonrasında, oluşturulacak koalisyon hükümetine katılması zor görünüyor. Bu da yeni kurulacak hükümette dış politikadan ekonomiye 16 yıllık Merkel dönemindeki bazı tutum ve politikalarda değişiklik olması ihtimalini artırıyor. SDP liderliğinde bir hükümet kurulursa, Türkiye'de demokrasi, bağımsız yargı, insan hakları gibi konularda daha önce Olaf Scholz tarafından da açıklanan eleştirel tutum devam edecektir.

Yeşiller de bu konuda Türkiye'yi çok eleştiren bir parti. Öte yandan Scholz, hem Hamburg Belediye Başkanlığı döneminde hem de Maliye Bakanlığı döneminde Türkiye ile iyi ilişkiler kurabilmiş bir siyasetçi. Türkiye'yi bilen, Türkiye'deki gelişmeleri iyi takip eden, Türkiye dostu diyebileceğimiz bir siyasetçi.

Ama hem SDP, hem Yeşiller, Liberal Parti ve Sol Parti programlarına baktığımızda, ilişkilerin geliştirilmesi için Türkiye'de reform sürecinin başlatılması ve hukuk normlarının geliştirilmesi şartını görüyoruz. O nedenle hükümet bu partiler arasında kurulursa, parti programları hükümet programına da yansıyacaktır.

Almanya'da sol partiler, sağ partilere nazaran Türkiye'nin AB üyeliğine olumlu yaklaşıyor. Kurulacak yenihükümetle birlikte Türkiye'nin AB üyelik süreci yeniden hareketlenebilir mi?

Bence ciddi anlamda böyle bir ihtimal var. Türkiye'nin AB'ye üyelik süreci bundan yaklaşık 20 yıl önce yine Almanya'da bir Sosyal Demokrat-Yeşiller koalisyonu varken başlamıştı. Yine benzer bir şey yaşanabilir. Ama bunun için Türkiye'nin hukuk devleti ve reform süreçlerinde kapsamlı adımlar atması gerekiyor. Eğer bu başarılabilirse AB ile çok hızlı ve dinamik bir sürecin içine girebiliriz.

Çünkü bu iki parti de Türkiye kökenli siyasetçilerin yoğun olarak bulunduğu partiler. Biz ödevlerimizi hızla yapabilirsek, AB süreci yeniden gündeme gelecektir. Öte yandan Türkiye'de de bir seçim sürecinin içine giriliyor. Türkiye'deki siyasi tablonun değişme olasılığı da AB sürecini hızlandırabilir. SDP ve Yeşiller'in başını çektiği bir koalisyon, Türkiye ile ilişkilerde, eğer biz de doğru adımları atarsak Merkel döneminden daha iyi bir noktaya gelinebilir.

Özellikle 'Yeşil Mutabakat' konusunun Türkiye açısından nasıl bir önemi var?

Türkiye'nin yeşil ve dijital dönüşüm gündemini yakından takip etmesi sadece AB ilişkileri açısından değil küresel rekabet gücü ve küresel ortaklıkların bir parçası olabilmesi açısından da belirleyici olacaktır. En büyük ticaret ve yatırım ortağımız AB, çok kapsamlı bir dönüşüm süreci içinde ve bu dönüşümün çatısını sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda Yeşil Mutabakat ve Dijital Tek Pazar Stratejisi oluşturuyor. Yeşil Mutabakat uyumu, emisyon salımı ve iklim hedefleri taahhütleri Avrupa iş dünyası açısından ticaret ilişkileriyle bir bütün olarak değerlendirilen hususlar olarak şekilleniyor.

Yanı sıra pandemi tedarik zincirlerinin yapısını bozarken, AB merkezli tedarik zincirleri bağlamında da yeni fırsatlar doğuruyor. AB'nin yeni ticaret ve sanayi stratejisi, Türkiye'nin stratejik değer zincirleri içerisindeki konumunun güçlendirilmesi hedefi açısından büyük önem taşıyor. Ancak belirlenen dönüşüm gündemi doğrultusunda coğrafi yakınlık avantajımızın somut bir fırsata dönüştürülmesi, kural ve standartlar sisteminde de yakınlığa bağlı.