Son derece zor bir yılı geride bıraktığımızı söyleyen Türk İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez, enflasyonu düşürme ve finansmana erişimi kolaylaştırma konusunda daha somut adımlar beklediklerini vurguluyor. 2025 için yıl sonu enflasyonunun yüzde 40’ın altında tutulmasının hedeflendiğini belirten Sönmez’e göre, yıllık enflasyonun 2026’dan önce yüzde 20’nin altına inmesini beklemek iyimser bir yaklaşım. Yoğun bir makroekonomik istikrarsızlık döneminden geriye kalan sancılardan birinin de gelir adaletsizliği olduğunu ifade eden Sönmez, “Üretimde yaşanan zorluklar çalışanları olumsuz etkiliyor.
Ekonomist Dergisi 22 Aralık-4 Ocak tarihli sayıdan
Nüfusun en yüksek gelirli yüzde 20’lik bölümü toplam gelirin neredeyse yarısını alırken en yoksul yüzde 20’lik bölümü ise toplam gelirin sadece yüzde 6’sını alabiliyor. Anadolu iş dünyasının nabzını tutmak için yaptığımız düzenli anketler de adalete olan güvensizliğin iş dünyasında derinleştiğini ortaya koyuyor. Adalete güven yoksa ekonomide kalıcı iyileşme sağlayamayız” diyor. TÜRKONFED Başkanı Sönmez, Ekonomist’in sorularını şöyle yanıtladı:
Türkiye’de iş dünyası açısından 2024 yılı nasıl geçti? Kısaca değerlendirir misiniz?
Ülkemiz son iki yılda küresel olarak yaşanan çoklu krizlerin yanı sıra bir seçim atmosferi ve ekonomisi içinde de yer aldı. Bunun sonucunda, ‘üretim maliyetleri ve tedarik,’ ‘yüksek enflasyon ve alım gücü,’ ‘savaşın ihracat pazarları üzerindeki etkisi’ ve ‘finansa erişim ile döviz kuru artışları’ gibi temel sorunları aşamadık. Özellikle yüksek enflasyon, iş dünyasının kurallarını ve iş yapış biçimlerini belirleyen bir faktör haline geldi. Bunun yanında döviz kuru dalgalanmaları ve düşük yatırımcı güveni de ekonomik büyümede istikrarsızlığa neden oldu. Özetle son derece zor bir yılı geride bırakıyoruz.
2025 yılı özellikle KOBİ’ler için nasıl bir yıl olacak?
TÜRKONFED olarak son iki yılda gerçekleştirdiğimiz 100’üncü yıl buluşmaları ve çeşitli projelerimiz kapsamında 50’nin üzerinde kentimizde iş insanlarıyla bir araya geldik. Bunun yanında her çeyrek finansmana erişim anketleri düzenleyerek işletmelerimizin durumunu ortaya koyarken görüşlerini de alıyoruz. Bu süreçte gördüğümüz en temel sorunlar yüksek enflasyon, finansmana erişim zorluğu, istihdam kayıpları ve özel sektörün borç yükü. KOBİ’lerin iş hacimleri düşüyor, üretim ve ihracat tarafında yeterince desteklenmiyorlar. 2025 yılının ilk döneminde de bu sorunların devam edeceği aşikar. Ekonomi yönetimi, orta vadeli planlar açıklamış olsa da enflasyonu düşürme ve finansmana erişimi kolaylaştırma konusunda daha somut adımlar bekleniyor. Şeffaf ve tutarlı bir ekonomi politikası, düşük faizli kredi imkanlarının artırılması ve KOBİ’lere yönelik destek paketlerinin uygulanması gerekiyor.
Jeopolitik gelişmelerle birlikte düşünüldüğünde, sizce 2025’te Türkiye ekonomisini neler bekliyor?
2025 itibarıyla ekonomide toparlanma adımları bekleniyor. Ancak düşmeye başlayacağı öngörülse bile hala yüksek olan faizler, artan borç maliyetleri ve jeopolitik belirsizlikler risk oluşturmaya devam ediyor. Buna karşın lojistik avantajımızı ve genç nüfusumuzu doğru politikalarla bir araya getirebilirsek, sektörlerimizin ve ülkemizin büyüme potansiyeli de artacaktır. Bölgenin en kuvvetli üretim altyapısına sahip ülke olmamız da değişen küresel ticaret düzeni içinde önemli fırsatlar sağlamaya devam edecektir. Özellikle ABD kaynaklı korumacı yaklaşımların dünyada yatırım ve tedarik zincirlerini yeniden şekillendirme potansiyeli değerlendirildiğinde Türkiye için önemli fırsatlar ön plana çıkıyor. Öte yandan tarihsel olarak toplam faktör verimliliğinde zayıf bir performans sergiliyoruz. Ülkemizin ABD, AB ve Güney Kore gibi ülkelerin uyguladığı benzer şekilde planlanmış bir yeni nesil sanayi politikası yasasına ihtiyacı var. Ayrıca yüksek teknoloji üretimi ve katma değerli ihracatla uğraşan stratejik sektörlere uzun vadeli ve uygun destek sağlanması da kritik öneme sahip. Kısacası Türkiye’nin dünyadaki gelişmelere paralel olarak ciddi bir şekilde planlama yapmaya başlaması gerekiyor.
İki yıl içerisinde enflasyonun tek hanelere düşeceği ifade ediliyor. 2025 yılında enflasyonla mücadeleyi güçlendirmek açısından önceliğimiz neler olmalı?
Enflasyonun kontrol altına alınması için daha sıkı para politikaları ve yapısal reformlar şart. Geçtiğimiz döneme göre ekonomik ve siyasi öngörülebilirlik kayda değer düzeyde iyileşmiş olsa da iş dünyası yakın gelecek öngörüleri yapmakta hala zorlanıyor. Bu şartlar altında 2025 için yıl sonu enflasyonunun yüzde 40’ın altında tutulması hedeflenmeli. Yıllık enflasyonun 2026’dan önce yüzde 20’nin altına inmesini beklemenin iyimser bir yaklaşım olacağını düşünüyoruz.
Türkiye’de gelir adaletsizliği alarm veriyor. Küresel sistemdeki değişimin fırsata çevrilmesi ve Türkiye’nin yeni bir kalkınma hamlesi başlatabilmesi için neler yapılmalı?
Yoğun bir makroekonomik istikrarsızlık döneminden geriye kalan sancılardan biri de gelir adaletsizliği. Üretimde yaşanan zorluklar çalışanları olumsuz etkiliyor. İş kayıpları artarken, devam eden hayat pahalılığı yaşam koşullarını güçleştiriyor. Nüfusun en yüksek gelirli yüzde 20’lik bölümü toplam gelirin neredeyse yarısını alırken, en yoksul yüzde 20’lik bölümü ise toplam gelirin sadece yüzde 6’sını alabiliyor. Finansmana erişim zorlukları para politikaları ile düzeltilebilir ancak sürdürülebilir kalkınma için daha öngörülebilir bir yönetim anlayışına ihtiyacımız var. Anadolu iş dünyasının nabzını tutmak için yaptığımız düzenli anketler de adalete olan güvensizliğin iş dünyasında derinleştiğini ortaya koyuyor. Adalete güven yoksa ekonomide kalıcı iyileşme sağlayamayız.
“Yatırım ortamı zayıfladı”
“Ülkemizde yatırım ortamı, belirsizlikler ve öngörülemez düzenlemeler nedeniyle zayıflamış durumda. Yatırımcı güvenini artırmak için yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi, bürokrasinin azaltılması ve sektörel teşviklerin çeşitlendirilmesi kritik önem taşıyor. Aynı zamanda değişen dünya konjonktüründe ortaya çıkan yeni yatırım imkanlarını değerlendirmeye yönelik stratejik bir planlama yaklaşımına da ihtiyaç duyuluyor.”