Dolar kurunun 3,5 TL’nin üzerinde olacağı tahmin ediliyor. Faizlerin çift hanede seyretmesi bekleniyor.
İhracat ve ithalatta yükseliş hedefi var ama bunun ne ölçüde gerçekleşeceği belli değil. Beklentilere göre cari açığın milli gelire oranı yükselecek.
Bütçe açığı da hükümetin kamu harcamalarına yüklenmeye devam etmesiyle artacak. Küresel ekonomideki büyümenin ise yine yüzde 3-3,5 arasında kalması bekleniyor.
Daha iki hafta öncesine kadar Türkiye’nin 2015’te yüzde 4'büyüdüğünü sanıyorduk. Ayrıca ekonominin 2012’den beri yüzde 5’lik potansiyelinin oldukça altında büyüdüğünü zannediyorduk. Bizim bildiğimize göre 2012-2015 dönemindeki yıllık ortalama büyüme oranı yüzde 3,3’te kalıyordu. Ancak Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) milli gelirin hesaplanma yöntemini değiştirince bu bilgilerin de hepsi değişti.
TÜİK’in 12 Aralık’ta açıkladığı yeni yöntemle hesaplanmış milli gelir serisine bakılırsa, meğerse son dört yılda ekonomide yavaşlama yokmuş.
Yeni verilere göre 2012-2015 dönemindeki yıllık ortalama büyüme oranı yüzde 6,1’i buluyor. Yeni seri 2015’teki büyümenin de yüzde 6,1 olduğunu gösteriyor.
Ancak yeni hesap son dört yılda ekonomide sandığımız gibi yavaş büyüme olmadığını gösterse de bu yıl ona göre de ekonomide işler iyi gitmiyor. 2009 baz yıllı yeni milli gelir serisine göre ekonomi üçüncü çeyrekte geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 1,8 küçüldü.
Bu 2008-2009 resesyonundan bu yana ve 27 çeyrek aradan sonra görülen ilk küçülme oldu. Bu küçülmenin nedenlerini hem iç talepteki hem de dış talepteki gerileme oluşturuyor. İç talepte zaten yılın başlarından bu yana siyasi belirsizlikten kaynaklanan bir zayıflama vardı.
Üçüncü çeyrekte bir de askeri darbe girişimi yaşanınca tüketicide harcama yapacak keyif ve girişimcide de yatırıma girişecek şevk kalmadı. Mal ve hizmetlerimize olan dış talepteki gerilemede de ülkemizde yaşanan olumsuz gelişmelerin etkisi var. Mesela artan terör eylemleri yüzünden turistler ülkemizden ayağını çekti.
Ayrıca küresel ticarette yaşanan durgunluk da ihracata yüklenerek ekonomideki küçülmeyi engellememize imkan vermedi. Hükümet kamu harcamalarına görülmemiş ölçüde yüklenmeseydi, üçüncü çeyrekte belki de yüzde 4-5 arası küçülme yaşanacaktı.
Hükümet dördüncü çeyrekte ekonomide toparlanma bekliyor ama biz henüz öyle güçlü bir toparlanma işareti görmüyoruz. Bu dönemde küçülme durmuş olsa bile öyle çok yüksek bir büyüme de yok gibi. Bu nedenle 2016 yılının tamamındaki büyümenin yüzde 2 dolayında olacağını tahmin ediyoruz.
Hükümet 2017’de ekonomik büyümenin yüzde 4,4 olmasını hedefliyor. Ancak tahminler yüzde 3 dolayında kalıyor. Merkez Bankası’nın her ay düzenlediği Beklenti Anketi’nin aralık ayı sonuçlarına göre, ekonomik kamuoyundaki 2017 yılı büyüme beklentisi yüzde 3,2. OECD 2017’de Türkiye’nin yüzde 3,3 büyüyeceğini tahmin ediyor. IMF ile Avrupa Komisyonu ise yüzde 3’lük büyüme öngörüsü yapıyor.
2- İŞSİZLİK
İşsizlikte 2013’ten bu yana yükseliş var. 2012’de yüzde 8,4 olan işsizlik oranı 2015’te yüzde 10,3’e çıktı. Eski milli gelir serisi bu dönemde ekonominin yavaş büyüdüğünü gösterdiği için işsizlikteki bu yükselişi açıklamak kolaydı.
Ancak yeni milli gelir serisinin yayınlanmasıyla bu dönemde ekonominin hızlı büyümeye devam ettiği ortaya çıkınca, peki o zaman işsizlik niye yükseldi sorusu akla geliyor. Doğrusu buna bir yanıt bulmakta zorlanıyoruz.
Ancak 2016’daki duruma bakarsak işsizlik ile büyüme arasındaki ilişki normale dönmüş görünüyor. Ekonomide işlerin iyice bozulduğu yaz aylarında işsizlikte de sıçrama oldu.
Mevsimsel düzeltilmiş verilere göre, nisan ayında 3 milyon olan işsiz sayısı eylül ayında 3,5 milyona yaklaşmış, nisan ayında yüzde 9,9 olan işsizlik oranı da eylül ayında yüzde 11,3’e fırlamış durumda. 2016 yılındaki ortalama işsizlik oranı yüzde 10,8 dolayında çıkacak gibi görünüyor.
Hükümet 2017’de işsizlik konusunda iyimser. İşsizlik oranı hedefi yüzde 10,2 düzeyinde. İşin ilginç tarafı, Türkiye’nin 2017’de de yavaş büyümesini bekleyen IMF de yüzde 10,2’lik işsizlik oranı tahmini yapıyor.
OECD’nin işsizlik oranı tahmini yüzde 10,7 iken Avrupa Komisyonu’nun tahmini ise yüzde 11,2’yi buluyor. Bize kalırsa da, ekonomi yavaş büyümeye devam ederse, 2017’de işsizlik oranı yüzde 11’i geçebilir.
3- ENFLASYON
Enflasyonda 2016'yı da yüzde 5'lik hedefin çok ötesinde kapatmak üzereyiz. Kasım ayı itibariyle yıllık Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) enflasyonu yüzde 7 düzeyinde bulunuyor. S
on dönemdeki kur artışlarını ve vergi ayarlamalarını dikkate alırsak, bu oranın aralık ayında ve dolayısıyla yıl sonunda yüzde 7,5 dolayında olması mümkün görünüyor. Böyle bir yükseliş olmasa bile 2016 yine de hedefin çok üzerinde bir enflasyonla kapanacak.
2017'de enflasyon hedefi yine yüzde 5 düzeyinde. Ancak Merkez Bankası 2017 sonunda enflasyonun yüzde 6,5 olacağını tahmin ediyor.
Yani Merkez Bankası daha şimdiden 2017'de de enflasyonda hedefe ulaşılamayacağını kabul ediyor. Bu durumda normalde Merkez Bankası'ndan enflasyonu hedefe yaklaştıracak bir para politikası
izlemesi beklenir. Ancak 2016'da hiç de böyle olmadı. Merkez 20l6'ya da yüzde 6,5'lik enflasyon tahminiyle girmiş ve bu tahminini ocak ayında yüzde 7,5'e çıkarmıştı. Ancak buna rağmen mart ayından eylül ayına kadar gecelik faizleri indirdi ve ancak döviz kurlarında yükseliş başlayınca faizleri yükseltti.
Bu nedenle 2017'de de enflasyon hedefiyle uyumlu bir para politikası uygulayıp uygulamayacağı şüpheli görünüyor. Muhtemelen bu yüzden de ekonomik kamuoyundaki enflasyon beklentisi daha yüksek ve yüzde 8 dolayında bulunuyor.
4- FAİZ
İkincil piyasadaki faizler 20l6’ya yüzde 11 dolayında yani çift hanede girmişti. Yılın ilk aylarını bu civarda geçirdikten sonra bahar aylarında tek haneye indi. Buna Merkez Bankası nın mart ayından itibaren gecelik faizleri aşağıya çekmeye başlaması imkan verdi.
15 Temmuz’daki darbe girişimi sırasında yaşanan geçici bir artış dışına faizlerdeki düşüş daha sonra da sürdü. Ekim ayında gösterge faiz yüzde 8,5’in altına kadar geriledi.
Sonrasında ise döviz kurlarıyla birlikte faizler de hızla yükseldi. Sonunda başladığımız yere geri döndük. 2017 yılına yine yüzde 11 dolayında bir gösterge faizle giriyoruz.
Ekonomik kamuoyunun beklentilerine baktığımızda ikincil piyasadaki faizlerin 2017 yılı sonunda da yüzde 11 dolayında olmasının beklendiğini görüyoruz.
ABD’nin Merkez Bankası olan FED’in 14 Aralık’ta politika faizini 25 baz puan yükseltmesi ve 2017’de üç kez daha artırım yapabileceği sinyalini vermesi, gelecek yılın dünyada faizlerin yükseleceği bir dönem olacağını düşündürüyor. Böyle bir ortamda Türkiye’de de faizlerin düşmesi zor görünüyor.
5- DOLAR KURU
Döviz piyasalarında 20l6'nın büyük bölümünün nispeten sakin geçtiği söylenebilir. Dolar kuru yılın ilk günlerinde ve 15 Temmuz’daki darbe girişiminden sonra 3 TL’nin biraz üzerine çıksa da genelde bu seviyenin altında seyretti.
Ancak kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s 24 Eylül’de Türkiye’nin notunu yatırım yapılabilir seviyenin altına çekince işler değişti.
Bunun üzerine bir de kasım ayında Donald Trump’ın ABD’de başkan seçilmesinin getirdiği küresel gelişmeler binince dolar kuru başını alıp gitti. 2016 yılının sonuna 3,50 TL dolayında bir dolar kuruyla yaklaşıyoruz.
Bu da geçen yılın sonuna göre yüzde 20’ye yakın artış anlamına geliyor. Üstelik bu artış da son üç ayda gerçekleşmiş bulunuyor.
ABD’de faizlerde yükseliş beklendiği için 2017’de doların dünyada güçlenmeye devam edeceği öngörülüyor. Türkiye’de ise siyasi belirsizlik sürecek gibi görünüyor. 2017’de başkanlık sistemine geçişi içeren bir referandumun yapılması ihtimali var.
Bu referandumdan sonra olası bir erken seçim olabileceğini düşünenler de bulunuyor. Hal böyle olunca döviz piyasalarında yine hareketli günler yaşanmasını bekleyebiliriz. Ekonomik kamuoyunun 2017 yıl sonu dolar kuru beklentisi 3,63 TL dolayında ama bunun aşılması da şaşırtıcı olmaz.
6- İHRACAT
hracatta işler dört yıldan beri iyi gitmiyor. İhracat 2013 yılında yüzde 0,4 düşmüş, 2014'te sadece yüzde 3,8 artış gösterebilmiş ve 2015'te ise yüzde 8,7 gerilemişti. Maalesef 2016 yılı da iyi geçmedi.
2016'da ihracatta işlerin yine kötü gitmesinde küresel ticaretteki durgunluk yanında komşu ülkelerle yaşadığımız sorunların da etkisi var.
İhracat 2016'nın ilk 11 ayında geçen yılın aynı dönemindeki düzeyinin yüzde 1,7 altında kaldı. Muhtemelen 2016 yılı da düşüşle kapanacak.
2015 yılında 143,8 milyar dolar olan ihracat 2016'yı 142 milyar dolar civarında kapatacağa benziyor. Hükümet 2017'de ihracatta kayda değer bir toparlanma yaşanmasını bekliyor. 2017 yılı ihracat hedefi 153,3 milyar dolar ki bu yüzde 8 dolayında bir artış anlamına geliyor.
Ancak son yıllarda ihracatta işlerin kötü gitmesine neden olan sorunlarda pek düzelme görünmüyor. Küresel ekonomideki büyümenin 2017'de de vasatın üzerine çıkması beklenmiyor.
Komşu ülkelerle yaşadığımız sorunlar da sürüyor. Sadece Rusya ile ilişkilerde bir yumuşama var ama onun da henüz ihracata olumlu bir yansıması görülmüş değil. Bu durumda ihracatta işler 2017'de de kötü gitmeye devam edebilir.
7- İTHALAT
Son yıllarda Türkiye’nin ithalatında eskiden alıştığımız tempo yok. 2012 yılında ithalat yüzde 1,8 düşmüş, 2013’te yüzde 6,4 artmış, 2014’te yüzde 3,8 ve 2015’te ise yüzde 14,4 gerilemişti.
Bunu fiyat hareketlerinin yanında söz konusu dönemde Türkiye ekonomisinin yavaş büyümesine bağlıyorduk. Ancak Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) milli gelir verilerinde yaptığı revizyonda bu dönemde ekonominin hızlı büyümeye devam ettiği sonucunun çıkmasından sonra ithalattaki bu gelişmeyi nereye bağlayacağımızı bilemiyoruz.
Bu arada ithalatta 2016 yılında da düşüş var. Yılın ilk 11 ayında ihracat geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4,8 düştü. Yılın tamamında da buna yakın bir düşüş çıkacağını ve 2016 yılı ithalatının 198 milyar dolar civarında gerçekleşeceğini tahmin ediyoruz.
Hükümet 2017 yılında ithalatın 214 milyar dolar olmasını hedefliyor. Bunun olması için 2017’de ithalatta yüzde 8 artış yaşanması gerekiyor.
Bu ise ekonomide bir toparlanmanın gerçekleşmesi halinde mümkün olabilir. Ekonomi yavaş büyümeye devam ederse ithalattaki gerileme sürebilir.
8- CARİ AÇIK
Türkiye'nin cari açığı son yıllarda düşüş eğilimindeydi. 2011’de 74,4 milyar dolara kadar çıkarak rekor kıran cari açık geçen yıl 32,3 milyar dolara kadar inmişti.
Bunu da büyük ölçüde eski milli gelir serisinin gösterdiği yavaş büyümeye bağlıyorduk ama yeni seri bu dönemde hızlı büyümenin devam ettiğini gösterdiği için şimdi nereye bağlayacağımız belli değil. Nedeni ne olursa olsun son yıllarda böyle bir düşüş vardı ama 2016’da durum değişti.
Bu yıl ekonomide işler iyice bozulduğu halde cari açık yeniden yükselişe geçti. Ekim ayı itibariyle yıllık cari açık 33,8 milyar dolar düzeyinde. Böyle giderse 2016 yılı 35 milyar dolar civarında bir açıkla kapanacak gibi görünüyor.
Cari açıkta tahminler genelde milli gelire oran olarak yapılır. Gerçi yeni milli gelir serisi nedeniyle tablomuzdaki oranlar artık geçerli değil ama yine de eğilimi ifade ettiği için onlara yer verdik.
Eski seriye göre geçen yıl yüzde 4,5 olan cari açığın milli gelire oranının bu yıl yüzde 5 olmasını bekliyoruz. Hükümet 2017’de bu oranı yüzde 4,2’ye indirmeyi hedefliyor. Ancak beklentiler genelde yükseliş olacağı yönünde.
IMF’nin tahmini yüzde 5,6, Avrupa Komisyonu’nun tahmini yüzde 5,4 düzeyinde. OECD’nin tahmini de yüzde 4,7 ile hükümetin hedefinin üzerinde bulunuyor.
9-BÜTÇE AÇIĞI
Bütçe dengesi uzun zamandan beri Türkiye’nin en sağlam göstergesi konumunda bulunuyor. Ancak hükümet ekonomiyi ayakta tutmak için giderek daha fazla kamu harcamalarına yüklendiğinden bunun daha ne kadar devam edeceği konusunda şüpheler giderek artıyor.
Yine de zaman zaman çıkarılan af kanunları ve özelleştirme gelirleri sayesinde bütçe açığının düşük kalması sağlanıyor. 2016 yılında da aynen böyle oldu.
2015’te bütçe açığının milli gelire oranı eski seriye göre yüzde 1,2 olmuştu. 2016 yılındaki bütçe açığının milli gelire oranı da bu civarda çıkacağa benziyor. Bu da yüzde 3’lük Maastricht kriterinin epey altında kalıyor.
Hükümetin hedefine göre 2017’de bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 1,9 olacak. Bu da 2017’de hükümetin harcamalara daha da fazla yükleneceğini düşündürüyor.
Ekonomide işler böyle devam ederse kamu harcamaları ve dolayısıyla bütçe açığı daha da artabilir. Ancak yine de bütçe açığının tehlike sınırının üzerine çıkması ihtimali düşük gibi. Bu arada yeni milli gelir serisiyle bu oranların biraz daha düşük çıkacağını da belirtelim.
10- DÜNYA EKONOMİSİ
Küresel ekonomi 2008-2009 resesyonundan sonra bir türlü eski büyüme performansına geri dönemedi. Gerçi küresel resesyondan hızlı bir çıkış yaşanmıştı ama bunun devamı gelmedi. Dünya ekonomisindeki büyüme son yıllarda yüzde 3-3,5 aralığının üzerine çıkamıyor. IMF’nin hesaplarına göre 2015 yılındaki küresel ekonomik büyüme yüzde 3,2 olmuştu.
2016 yılındaki küresel ekonomik büyümenin de buna yakın ve yüzde 3 dolayında çıkması bekleniyor. Gelişmiş ülkelerde talep bir türlü eski canlılığına kavuşamıyor. Bu durum küresel ticareti olumsuz etkileyerek gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik büyümenin de yavaşlamasına neden oluyor.
Finansal piyasalardaki dalgalanmaların bir türlü durmaması da küresel ekonomiyi olumsuz etkiliyor.
Uluslararası kuruluşların tahminlerine bakılırsa 2017 yılındaki durum da çok farklı olmayacak. IMF ile Avrupa Komisyonu 2017’de dünya ekonomisinin yüzde 3,4 büyümesini bekliyor.
OECD ise 2017’deki küresel ekonomik büyümenin yüzde 3,3 olacağını tahmin ediyor. Bu durum Türkiye’nin 2017 yılında da zayıf dış talep sorununu yaşamaya devam edeceği anlamına geliyor.