Yüzme, basketbol, resim, piyano, okçuluk... Mete Gazoz ve bir kariyer öyküsü

27 Ekim 2022 | 21:34
Milli okçu Mete Gazoz, 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları'nda klasik yay bireysel kategorisinde altın madalya alarak Türk okçuluğunun olimpiyatlardaki ilk madalyasını getiren sporcu oldu. Bu başarı tesadüf değil. Çünkü genç sporcu 2 yıl önce verdiği bir röportajda, "Bu zamana kadar antrenmanlarda attığım oklar, antrenman sayısı, kabataslak hesapladık. Yürüdüğüm mesafe dünyanın etrafını 4,5 tam tur atmaya denk geliyor" demişti. Yarı finalde Japon Takaharu Furukawa'yı mağlup ederek finalist olan Mete Gazoz, finalde de İtalyan Mauro Nespoli'yi geçerek altın madalyaya uzandı. Bu sonuç, Türk okçuluğunun olimpiyatlarda aldığı ilk madalya olarak tarihe geçti. Okçuluk, Türkiye'ye olimpiyatlarda madalya getiren 7. branş oldu. Türkiye, olimpiyatlarda kazandığı toplam 93 madalyanın tamamını atletizm, boks, güreş, halter, judo ve tekvando branşlarında geldi. Okçulukta alınan başarıyla toplam madalya sayısı 94'e, madalya getiren branş sayısı da 7'ye yükseldi. Peki, bugün müthiş bir başarıya imza atan Mete Gazoz kimdir? Kaç yaşında, okçuluğa nasıl başladı, kariyer basamaklarını nasıl tırmandı? Gelin yakından bakalım...



METE GAZOZ KİMDİR? YAŞI, BOYU...


Sporcu Bilgileri

Doğum Yeri: İstanbul
Boy / kilo: 180 cm / 60 kg
Doğum Tarihi: 08 06 1999
Mevki: Klasik Yay
Takım: İstanbul Okçuluk Gençlik ve Spor Kulübü

Milli okçu Mete Gazoz, 8 Haziran 1999'da İstanbul'da doğdu. 22 yaşındaki Gazoz İstanbul Okçuluk Gençlik ve Spor Kulübü sporcusu. Annesi İstanbul Okçuluk'un kulüp başkanlığını da yapan Meral Gazoz, babası eski bir milli okçu olan Metin Gazoz.  Peki, Mete Gazoz okçuluğa nasıl başladı? Mete Gazoz, okçuluğa nasıl başladığını Eurosport'a verdiği bir röportajda şöyle anlatmış:  Açıkçası doğduğum an okçu oldum diyebilirim. Çünkü babam, eskiden Milli Takım’da okçuydu. Hem de baya iyi bir okçu. Keza annem de bu sporla alakadar. Yani tamamen okçulukla iç içe bir ailede dünyaya geldim. Babamla birlikte bazı bölgesel ve ulusal şampiyonlara gittikçe spora olan merakım iyice arttı. Zaten üç yaşımdayken sporla resmî olarak tanışmıştım. Yıllar ilerledikçe ok atmaya olan tutkum ve isteğim arttı. 14 yaşımdayken Milli Takım’a girmem, büyükler kategorisinde yarışmam, madalyalar… Kısacası zihinsel olarak belirli bir karara varıp bunların somut dönütlerini görünce en sevdiğim hobimi meslek hâline getirmeye karar verdim. İyi ki de böyle yapmışım diyebilirim.

 



 

EN SEVDİĞİ KİTAP, FİLM, YEMEK...


Mete Gazoz, Eurosport röportajında bu üçlü için şu yanıtı vermiş:
Kitap olarak Amin Maalouf’un yazdığı Semerkant diyeceğim. Dili, kurgusu, işlenişi tamamıyla inanılmaz etkileyici bir kitap. Filme gelirsek tercihim Yıldızlararası olur. Orada biraz bilim kurgu biraz dram biraz metafizik biraz da macera var. Sürükleyici. Yemek ise kuru fasulye ve pilav. Ama kuru fasulye, pilavın üzerinde olmalı. Ayrı ayrı pek de güzel gitmiyor. (Gülerek.)



"Çok mutluyum. Rio 2016'dan sonra Tokyo'da altın madalya kazanacağım diye Türk halkına bir söz verdim. Bu sözümü tuttum. Geçen 5 yıl boyunca çok çalıştım, madalya kazanmak için her şeyi yaptım ve sonunda madalyayı boynuma taktım."

YÜZME, BASKETBOL, RESİM, PİYANO...


Al Jazeera'da 2016 yılında yayınlanan bir röportaj ise Mete Gazoz'un şampiyonluğa uzanan öyküsüne ışık tutacak türden. Röportajın bir bölümü şöyle:

Metin Gazoz, oğlunu olimpik bir sporcu yapmak için çok araştırdı, çok okudu, çok danıştı. İlk olarak okçulukta duruşun, kuvvetini geriye doğru kullanmanın önemli olmasından dolayı sırt kasları gelişsin diye oğlu Mete'yi yüzmeye gönderdi. Sonra hem sol hem de sağ elin koordinasyonun sağlanması yani ellerin itiş ve çekiş yapabilmesi için, zamanlamanın gelişmesi için okul basketbol takımına yazılmasını sağladı. Okçuluğun nişan alınan bir spor olmasından kaynaklı olarak bakmak ve görmenin farkını ayırabilmesi için oğlunu resim kursuna yönlendirdi.

Bütün bu eğitimlerden geçen Mete, beynin hem sağ hem sol bölgesini aynı anda geliştiren, algıyla düşüncenin farklı bir kombinesini sağladığı belirtilen piyano eğitimi aldı. Bu dönemde daha 7. sınıfta olan Mete Gazoz, o yıl Türkiye şampiyonu oldu, birçok rekor kırdı. Bir sene sonra da Dünya Gençler Şampiyonası'nda dünya ikincisi oldu.

Baba Metin Gazoz, bu kursların yararını çok gördüklerini düşünüyor:

"Eskişehir Anadolu Üniversitesi'nde Prof. Dr Hayri Ertan Hocamız ile Hacettepe Üniversitesi'ndeki hocalarla Mete'nin üzerinde birçok çalışmalar yaptık. Kulak memesinden alınan kandan, alyuvar akyuvar sayısına kadar... Bilimsel olarak incelendiğinde doğru teknik, doğru kas yapısı ve doğru sonuç. Gelişim çağında, çocuğun bedensel gelişimin yanında psikolojik gelişiminin de çok önemli olduğunun farkına vardık. Dereceler bu gençlerden çıktı. Akademik kariyerini ona göre düzenledik. Çocuğa bir yol çizdik."

ÖNEM VERDİĞİ KONU: MENTAL RAHATLAMA, MENTAL ÖZELLİKLER


Turnuvalardan sonra mental olarak rahatlam gerektiğini söyleyen Mete Gazoz şu bilgileri paylaşmış: Genelde bilgisayarda zaman geçiriyorum. League of Legends oynuyorum veya dizi izliyorum. Bazen de kişisel gelişim, psikoloji veya tarih kitapları okuyorum. Özellikle de tarih kitaplarını çok seviyorum.



Açıkçası, olimpiyatlar dışında herhangi bir turnuvada madalya kazandıysam kürsüden iner inmez kendime, “Tamam bu kadardı. Şimdi çok az dinlen, rahatla ve bir diğer turnuvada yine onları yenmeye çalış!” diyorum. Ama olimpiyatlarda biraz daha farklı oluyor. Çünkü oradaki “mit” daha yüksek. Onur verici. O kürsüyü her zaman hatırlıyorsun, hissediyorsun.

Sizce bir okçunun mental ve fiziksel açıdan sahip olması gereken özellikler neler?




Mental özellikler çok daha önemli. Çünkü siz de rakibiniz de aynı fiziksel antrenmanları yapıyorsunuz. Aynı atışları çalışıyorsunuz. Ama eğer mental olarak onun birkaç adım ötesine geçebilirseniz işler değişir. Mesela ben bazen turnuvalarda atış yaptıktan sonra gülümsüyorum. Atışın iyi veya kötü olması önemli değil. Önemli olan rakibiniz, sizi dev ekranda izlerken güldüğünüzü görmesi. Çünkü o zaman kafasında, “Ya atış kötüydü ama hâlen daha mutlu” veya “Atış iyiydi ve daha da iyileri gelecek” kuşkularını yaratabiliyorsunuz. Bu bir zihin kapışması.


Fiziksel olarak ise aslında son 10 yılda her şey değişti. Yani 2010’lara kadar olan dönemde okçuların kendilerini fiziksel açıdan saldıklarını görüyorduk. Fiziklerine dikkat etmiyorlardı. Ama bu dönemde herkes daha atlet, güçlü ve çevik.



Mete Gazoz olimpiyat şampiyonluğunun ardından twitter hesabından şu mesajı paylaştı: Bugün yıllardır hayalini kurduğum, Rio’da gerçekleşen olimpiyatlardan sonra sizlere söz verdiğim olimpiyat madalyasına kavuşmanın mutluluğunu yaşıyorum. Yıllardır verdiğim emeklerin karşılığını aldığım, en önemlisi bana inanan sizleri gururlandırdığım için çok mutluyum


SORU VE CEVAPLARLA METE GAZOZ


Okçu bir babanın çocuğu olarak küçük yaşta başladığı sporda çok sayıda başarı elde eden Mete Gazoz, 2019 yılında Anadolu Ajansı'na verdiği bir röportajda aslında başarısının ipuçlarını da paylaşmıştı:

Mete Gazoz okçu olmasaydı ne olurdu?

Okçu olmasaydım, başka bir branşta sporcu olurdum, yine sporcu olurdum. Hiç spor yapmasaydım, büyük ihtimalle bilgisayar oyunu oynardım. Bütün gece boyunca sabaha kadar bilgisayar başında olurdum değil tabii. Evden hiç çıkmamak değil. Olabilecek seviyede oynardım. Bilgisayara ilgim var. Daha çok eğitime yönelip daha çok eğitim kariyerime odaklanırdım.

Sporda pes ettiği, yorulduğun, vazgeçtiğin anlar oldu mu? Olduysa nasıl başa çıktın?

Spordan vazgeçme noktasına geldiğim anlar oldu. 2015 yılında dünya şampiyonasında olimpiyatlar için kota yarışmasında çok kötü ok attım. İlk defa 2013 yılında milli takıma girdim. 3 yıl boyunca çalış çalış bir karşılık görmeyince her halde benden okçu olmayacak dedim. Babam okçu tamam ama benden okçu olmayacak demek ki diye düşündüm. Annem ile konuştum bırakmak istediğimi söyledim. Annem 'Sen bilirsin bırak ama benle babanın isteği bu sporu yapman, son karar senin' dedi. İşte ailenin avantajı dezavantajı burada başlıyor. Ben daha 15 yaşındayım, bana böyle bir karar verme hakkı bırakıyor. Yaşadıklarım beni olgunlaştırdı. Yarışma kaybettiğimde bu hatıralarımdan faydalanıp tekrar kendimde güç bulabiliyorum. Sonra 2016 yılı muazzam geçti ve olimpiyatlara katıldım.

2020 Tokyo'yu hayal ettiğin oluyor mu? Rüyalarına giriyor mu?

Rüyalarıma giriyor. Antrenman sırasında kendimi bazen altın madalya aldığımın hayalini kurabiliyorum. Final yarışmasını, podyuma çıkana kadar ki atışları, orada nasıl sevineceğim, kimler etrafımda olacak. Daha sonra kürsüye çıkmak, bunların hepsini hayal ediyorum. Daha çok düşündüğün için geceleri rüyama da giriyor.

Gençlere spora dair tavsiyen nedir?

Herkes spor yapsın. Bunu boş vakitleri değerlendirmek için değil, spor yapıyorum, spora zaman ayırıyorum demeleri lazım. Böyle olması gerektiğini düşünüyorum.

BURAYA GELMEK İÇİN KAÇ OK ATMAK LAZIM?


Okçulukta bu aşamaya gelmek için kaç ok atmak lazım? Hedefe gidip tekrar doğruyu yapmak gerekiyor?

70 metreye gidip geliyoruz. Geçen sene yaklaşık bir hesap yaptık. 70 metre gidip gelmek 140 metre yapıyor. Bu zamana kadar antrenmanlarda attığım oklar, antrenman sayısı, kabataslak hesapladık. Yürüdüğüm mesafe dünyanın etrafını 4,5 tam tur atmaya denk geliyor. Günde 600 ok atıyoruz, 6 oktan atıyoruz 100 seri olarak. Bu günlük 14 kilometre yapıyor. Biri gidip okları getirse dediğim çok oluyor. Ben oturayım birisi okları alsın gelsin, ben de atayım, ne güzel.

Etiketler
Manşet