ABD'de enflasyonist baskıların artacağı ve bu paralelde faiz artırım sürecinin daha erken başlayacağına ilişkin endişeler tahvil faizlerinde hızlı bir yükselişi beraberinde getirirken, analistler 21 trilyon dolarlık ABD tahvil piyasasından çıkışların küresel çapta bir satış dalgasına dönüştüğüne, piyasalar için bir "uyarı sinyali" niteliği taşıdığına işaret ediyor.
ABD'de, başta istihdam olmak üzere son dönemde açıklanan veriler her ne kadar olumsuz sinyaller verse de 1,9 trilyon dolarlık teşvik paketinin hayata geçirilmesi konusunda alınan mesafe, ekonomik toparlanmaya ilişkin iyimserliği artırdı.
Bu durum, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) aşısının yaygınlaşmasıyla birleşince, ülkede gelecek dönemde enflasyonist baskıların artacağı beklentileri gündemin üst sıralarına yerleşti. Enflasyon beklentilerindeki bu gelişme, ABD Merkez Bankası'nın (Fed) da tarihi düşük seviyelerde tuttuğu faiz oranlarına ilişkin politikasını daha erken gözden geçireceğine dair endişeleri beraberinde getirdi.
Tüm bu gelişmeler karşısında, ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Jerome Powell, Fed'in enflasyon hedeflerine ulaşmasının 3 yıldan fazla sürebileceğini, ekonomi normale dönerken enflasyonun oynak olabileceğini, ancak bunu geçici olarak gördüklerini kaydetti.
Gerekirse Fed'in enflasyondaki artışla mücadele edebilecek araçlara sahip olduğunu ifade eden Powell'ın açıklamaları her ne kadar faizlerin artırılmayacağına dair net mesajlar verse de tahvil piyasasındaki çıkışları durdurmada başarısız kaldı.
ABD 10 yıllık tahvil faizleri, haftaya başladığı yüzde 1,34 seviyelerinden yükselişe geçerek dün yüzde 1,6140 ile son 1 yılın en yüksek seviyesini gördü.
Geçen yılı yüzde 0,9170 seviyelerinden tamamlayan ABD 10 yıllık tahvil faizleri, ocakta yüzde 1'in üzerine çıkmış ve ayı yüzde 1,0880'den tamamlamıştı. Böylece ABD 10 yıllık tahvil faizleri şubatta yarım puanın üzerinde artış kaydetti.
Fed, tahvil faizlerindeki artışa göz yumabilir
Analistler, ABD'de destek paketinin hayata geçirilmesinin yanı sıra aşılamanın yaygınlaşmasının ekonomik toparlanma sürecini hızlandıracağını belirterek, bu durumun mal ve hizmet fiyatlarına yansıyacağını ve enflasyonist baskıların artacağını kaydetti.
Bu gelişmeler sonucunda Fed'in öngörülenden daha erken bir tarihte faizleri artıracağı beklentilerinin tahvil piyasasında fiyatlandığını aktaran analistler, bunun küresel çapta bir satış dalgasına dönüştüğünü ve hisse senedi piyasaları için de "uyarı sinyali" niteliği taşıyarak yatırımcıları ihtiyatlı davranmaya sevk ettiğini söyledi.
Analistler, bu durumun Fed'in söyledikleri ve arzuladıklarıyla çelişen bir durum olduğuna işaret ederek, bankanın ekonomik temellerin iyileşmesinin bir sinyali olarak uzun vadeli tahvil faizlerinin yükselmesine göz yumabileceğini bildirdi.
New York Fed Başkanı John Williams da CNBC'ye bu doğrultuda bir açıklama yapmış, artan tahvil getirilerinin ekonomik toparlanmadaki iyimserliği gösterdiğini belirterek, "Fed, bu değişimi durdurmaya yönelik adım atmama eğiliminde... Yüzde 2'lik uzun vadeli hedefimizle tutarlı olduğunu düşündüğüm seviyelere geri dönen yükselen enflasyon beklentilerinin işaretleri ve gelecekte ekonomide daha büyük iyimserliği yansıtan bir şekilde daha yüksek reel getiri sinyalleri görüyoruz. Yani bu (tahvil faizlerindeki artış) benim için bir endişe değil. Daha çok, piyasanın daha güçlü bir ekonomik görünüm algısının bir yansıması." değerlendirmesinde bulunmuştu.
Columbia Threadneedle Investment Kıdemli Faiz ve Kur Analisti Edward Al-Hussainy de AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, geçen yıl küresel çapta enflasyonu düşürücü çok önemli bir şok yaşandığını anımsatarak, "Bu da bu yıl zaten daha yüksek bir enflasyon görüleceği anlamına geliyor. Tarihsel olarak, yüksek enflasyon Fed'in faizleri artıracağı anlamına geliyordu ancak artık değil. Fed'in yeni paradigmasında yüksek enflasyon artık yüksek oranlara dönüşmüyor, çünkü bunu ekonomik iyileşmenin bir kanıtı olarak görmek istiyor. Bu nedenle yatırımcılar enflasyon konusunda endişelenmeyi bırakmalı." dedi.
"Tahvil piyasasını en çok korkutan şeylerden biri para arzının patlaması"
RMB Group Vadeli İşlemler Uzmanı Barry Potekin de Fed'in sınırsız teşvikleri neticesinde ekonominin parayla yüzdüğünü ve tarihsel olarak bakıldığında ABD ekonomisinde her para arzı artışının ardından enflasyonda hızlı bir yükseliş yaşandığını söyledi.
Potekin, 2008 finansal krizinde M2 para arzındaki yükselişin, enflasyonda önemli bir artışı beraberinde getirdiğini anımsatarak, şunları kaydetti:
"Tahvil piyasasını en çok korkutan şeylerden biri para arzının patlaması. ABD'de M2 para arzı, 2020 sonundan bu yana yüzde 25'in üzerinde, M1 para arzı ise yüzde 70'e yakın artış kaydetti. Bu durum Amerikan ekonomisine trilyonlarca liranın pompalanmasından kaynaklanıyor. Yatırımcılar, daha güçlü bir enflasyonist geleceğe, temerrüt ihtimaline veya her ikisinin birlikte olduğu bir kombinasyonuna inanmadıkça tahvil getirileri yükselmez. Temerrüdün, en azından şimdilik olası olmamasıyla tahvil piyasasından gelen sinyal oldukça açık; o da enflasyonist beklentiler. Şu anda bu durum fiyatlanıyor."
Fed'in, kısa vadeli faiz oranlarının yükselmesine elindeki araçlarla baskı yaratabileceğine değinen Potekin, ancak uzun vadeli borçlanma araçları üzerinde daha az kontrole sahip olduğunu ifade etti.
ABD'de tahvil piyasası neden önemli?
ABD'de ocak ayı itibarıyla 21 trilyon dolar büyüklüğüne ulaşan tahvil piyasası, tüm dünyada güvenli, düşük riskli ve likit varlıklar olarak kabul ediliyor.
ABD Hazine'si tarafından çıkarılan tahvil, borçlanma senedi ve bono gibi menkul kıymetler, ödememe riski taşımaması açısından yatırımcılar ve finansal piyasaların merkezinde yer alıyor. Bu açıdan tahvil getirileri de diğer birçok finansal varlık için önemli bir ölçüt olarak takip ediliyor.
Kısa vadeli krediler için de kritik öneme sahip menkul kıymetler, "yağmurlu gün varlıkları" olarak trilyonlarca dolar düzeyinde gecelik kredilerde teminat kullanılabiliyor. Bu kapsamda söz konusu varlıklar bankaların, şirketlerin ve hükümetlerin nakit paraya ihtiyaç duymaları durumunda hızlı bir şekilde düşük maliyetle satılabilecekleri varsayımı üzerine biriktirdikleri güvenli ve istikrarlı yatırımlar olarak öne çıkıyor.
Tüm bu özellikler bir arada değerlendirildiğinde, aslında devlet tahvillerindeki aksamalar hızla finansal sistemin geri kalanına yayılabilme riski taşıyor.
Söz konusu riske dikkati çeken birçok yorum yapılırken, Fed'in 2006-2010 dönemindeki başkan yardımcısı Donald Kohn'un "Hazine piyasası, ABD ve dünyadaki diğer birçok menkul kıymet piyasasında alım satımın temelidir. Eğer bozulursa her piyasanın işleyişi bozulacaktır." ifadeleri konunun ciddiyetini ortaya koyuyor.